
Üsküdar'da bulunan Liva Esma Sahaf sahibi Cengiz Onurcan, yenisafak.com’a verdiği röportajda: ‘’Sahaf bilginin deposudur, tarih deposudur, bütün envanter oradadır. Kitapçılık ise günümüz konjonktürüne göre bir bilgi koyar önünüze’’ ifadelerini kullandı.
Ben Cengiz Onurcan, 1969 İstanbul doğumluyum. Bu işe orta üçüncü sınıfa giderken 1983 yılında bir sömestr tatilinde Kadıköy’deki Mühürdar sokakta Anadolu yakasının en büyük kitapevi olan Gençlik Kitapevinde Celal Güner Beyin yanında başladım. Celal Bey bu işte mihenk taşı bir adamdır. O dükkâna Ataol Behramoğlu, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve daha nice isim imzaya gelirdi. 1990’a kadar orada bulundum askere gittim geldim kendi işimi kurdum o gün bugündür bu iş ile iştigal ediyorum.
Orası yaklaşık 10 yıldır faaliyette. Kadıköy Gençlik Kitaptan ayrıldıktan sonra 20 yıl Üsküdar iskelesinde çalıştım. Türkiye’de kelepir işini ilk ben başlattım diyebilirim. O zamanlar gazeteler kitap dağıtıyorlardı mesela İz Yayıncılık Martin Lings’in kitabını dağıtım için Yeni Şafak’a vermişti, Akit gazetesi de birkaç kitap verince bu işe Yeni Asya da başladı. O zaman benim aklıma şöyle bir şey geldi; dedim ki bunlar her aboneye bu kitapları vermeyeceğine göre her abone de kupon biriktirmeyeceğine göre bu kitaplar ne olacak düşüncesiyle ilk önce sizin (Yeni Şafak’ın) Bayrampaşa’daki deponuza geldim. O zamanlar ciltli çok güzel eserler vardı. Mesneviler, Peygamber efendimizin hayatını anlatan iki ciltlik, İz yayınlarından alınmış bir kitap vardı o kitapları depolardan almak suretiyle Türkiye’de kelepir işini de ben başlatmışımdır.
İnternet üzerinden, telefon numaralarımız üzerinden insanlar bize ulaşabiliyorlar ama bizim bu işteki en büyük aracılarımız eskiciler, hurdacılar, ikinci el eşya satanlar, emlak dükkanlarıdır mesela birisi ev boşaltıyor, evini taşıyor orada ne kalıyorsa, obje varsa onları gerekli yerlere ulaştırıyorlar kitap varsa da bize ulaştırıyorlar. Hurdacılar sokak sokak dolaşıyorlar mesela ne kadar ev boşaltan, depo boşaltan hatta yayınevi boşaltanlar varsa uğraşmamak için eşyalarını, kitaplarını hurdacılara veriyorlar bir şekilde bize ulaşıyor bu kitaplar.
Bireysel olarak satanlar da oluyor elbette ama onlar daha ziyade dışarıdan gerçek değerinde kitap aldıkları için satarken aynı değerle satmak istiyorlar fakat vazgeçilmiş malı almak çok kolay mesela bir adam kütüphanesinden 100 tane kitap getirecek, onu çok zor getiriyor, getirse de çok zor anlaşıyoruz ama hurdacılardan, kâğıt toplayıcılardan veya farklı yerlerden gelince onlardan çok rahat alabiliyoruz.
Tabi, çok şahit oluyoruz. Mesela ben yakın tarihte Ataşehir’de ismini şu an hatırlayamadığım birinden 6.800 adet kitap aldım. Bu kitaplar ailesinden kendisine miras kalmış. 2 katlı bahçeli bir evleri vardı, Kadıköy’de bir kitapçıyı tavsiye etmişler onunla anlaşamayınca benimle irtibata geçtiler biz bir şekilde anlaştık ve o kitapları aldık. 1930 yılından itibaren alınmış kitaplar vardı bu kütüphanede.
Hayır, daha çıkarmadık. Kısım kısım kitapları bir tasniften geçireceğiz.
Nadirkitap’tan Liva Esma Sahaf olarak satış yapıyoruz. Aynı zamanda Facebook üzerinden de mezatlarımız oluyor. Instagram üzerinde de aynı isimli sayfamız bulunuyor. Henüz satış yapılmıyor ama oldukça talep var.
Tabii ikisi de birbirinin yerine tutamayacak farklı konseptler ama internet üzerinden bütün Türkiye’ye kitap sattığımız için yadsınamaz bir hareket alanı oluyor.
Elbette oluyor ama aradığı kitaba ulaşmak isteyen o kadar fazla okuyucu var ki bence bu çok daha değerli.
Bizim için kitap okuyucusu kutsaldır. Ben bir manav, bakkal, kasap değilim ki bütün dünyaya yeme içme gözüyle bakayım. Beyin besleme işi farklı bir olaydır. Ben mesela bakkala da manava da giderim ekmek, meyve alırım ama ben de onun bana gelmesini beklerim. Her şey yeme içme demek değildir.
Müşterilerimizin çoğunluğunu gençler oluşturuyor. Üniversite gençleri çok geliyor, Z Kuşağı, teknoloji bağımlısı denilen gençler de çok geliyorlar gençlere böyle sıfatlar takıyorlar ama onlar gerçekten okuyorlar.
Biz onları ikinci el olarak çok uygun fiyatlara satıyoruz. Bu kitapları gençler değil daha çok veliler alıyor. Bu işler biraz da velilerin bütçesiyle alakalı olduğu için sanırım daha çok onlar alıyorlar.
Mustafa Armağan hocamız gelir, Dursun Gürlek, Vecdi Akyüz, Kenan Alpay, Abdurrahman Dilipak, İlber Ortaylı sayamayacağım kadar çok gelenler oluyor. Benim buradaki çevrem aslında iskeledeki 20 yılımdan kaynaklanıyor çünkü benim basın işine girdiğim zamanlar, İslami camianın bazı dergileri Gameda’da ve Birleşik Basın’da dağıtılmıyordu o zamanlar ben o dergileri elden satıyordum. Onlarla bizim öyle bir gönül köprümüz vardır.
Ben şu anda korsan yayıncılıktan sonra kitaba bir talep patlamasının yaşandığını görüyorum. Size korsan yayıncılığın bir avantajını bir de dezavantajını söyleyeyim; korsan kitap insana kitabı okutturdu. Nasıl okuttu? Kitapevinde 40 lira iken sokakta 10 liraya satılması okuttu ama diğer taraftan bunun hak hukuk noktasında elle tutulur hiçbir yanı yok. Onu biz kabul etmiyoruz.
Sahaflar ve ikinci el konseptli bizim gibi yerler bu durumdan hemen olmasa da zamanla etkilenecek tabii. Bizde böyle durumlarda bir talep patlaması oluyor. Geçenlerde Kırmızı Kedi yayınları bir gönderi paylaşmıştı ‘’60 lira yapacağız ama zarar etmemek için yapacağız kar etmek için değil’’ diyorlardı. Bu ücret bir kitap için yüksek bir fiyat. Kitap fiyatları yükselince haliyle sahaflara bir yöneliş söz konusu oluyor bir de açıkçası her satılan kitap bizim için potansiyel bir geri dönüşümdür. Tüyap fuarları, il, ilçe fuarlarında her satılan kitap mutlaka bir şekilde bize geliyor.
Sahaf bilginin deposudur, tarih deposudur, bütün envanter oradadır. Kitapçılık ise günümüz konjonktürüne göre bir bilgi koyar önünüze.
Ben okuyucu kısmındayım. Kitap satıyorum ama bana gelen kitapları merak ediyorum, okuyorum. Benim de bir kütüphane kültürüm var. Kitaba neden değer veriyorum? Bugün dünyada geliştirilen bütün değerler bilgiyle oluyor, bilgisiz bir kimse rüyasında görüp de ben bunu yaptım diyemez herhalde.
Elbette zaten kitabın mizacı da buna çok uygun.
Ben bazı kitap fiyatlarını çok alakasız görüyorum, çok uygun alınıyor, çok alakasız fiyatlara satılabiliyor maalesef.
Alış durumuna göre hareket ediyoruz, bizim için kitapları ulaşılabilir fiyatlardan satmak çok önemli. Dükkana geldiğinizde her bütçeye uygun kitaplar bulabiliyorsunuz.
Aynı meslek grubundan insanlar genellikle birbirlerini kolay kolay sevmezler. Bu genel olarak böyledir. Ama gerek biz, gerek sahaf dostlarımız zamanla bu algıyı kırabilir diye düşünüyorum. Faaliyette bulunduğumuz süre zarfında çok kıymetli dostluklar edindiğimizi söyleyebilirim.
Markete girdiğimizden raftan malı alıp kasadan ödeme yapıp çekip gidiyoruz ama kitapçılık öyle değildir. Kitapçılıkta insanlar sizden bir bilgi paylaşımı istiyorlar. Gelip de aradığı kitabı bulamadığı zaman aradığı kitaba yakın kitapları önermeniz gerekiyor, o donanıma sahip olmanız gerekiyor mesela bana Şir Pençe isminde bir kitap gelmişti. 1940’lı yıllardı sanırım baskısı, Geçit Yayınlarından basılmıştı diye hatırlıyorum. Ben o kitabı almış jelatinleyip duvara asmıştım. Adamın biri gelip ‘’Bu Şir Pençe ne demek?’’ diye sordu ben de ‘’ya bilmiyorum herhalde Yavuz Sultan Selim’i anlatan bir kitap’’ dedim o da bana ‘’bilmediğin kitabı niye satıyorsun’’ diye karşılık verince biraz acayibime gitmişti. Adam kitabı aldı gitti ben daha sonra araştırdım meğerse Yavuz’un sırtındaki rahatsızlıktan mülhem böyle bir isim konulmuş kitaba. İdeal bir sahafın mutlaka kitaplarla ilgili bilgili olması gerekiyor.
Gülseren Buğdaycıoğlu’nun kitapları çok satıyor, Doğan Cüceloğlu’nun kitapları ve İskender Pala’nın kitapları çok satılan kitaplarımız arasında.
Ben dostlarımla oturmayı seviyorum çünkü 53 yaşındayım benim bütün hayatım buralarda geçti ben ortak noktada herkesle burada buluşabiliyorum aynı zamanda işime de devam ediyorum. Bugün buradan kitapları kaldırıp her yere masa atsam şimdiki işlerimin beş katı iş yapar daha çok para kazanırım ama kitabı kaldırmıyorum. Ben buradaki olaya pek ticari yaklaşmıyorum.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.