Bu toprakların mayası: Ehl-i beyt sevgisi

Kamil Büyüker
04:0015/10/2024, Salı
G: 15/10/2024, Salı
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

İlk baskısı 1883 yılında gerçekleşen ikinci baskısı 26 Ağustos 1885 yılında yapılan çıkan Yenâbî’u’l Mevedde li-Zi’l-Kurbâ min Ehli’l-Abâ isimli eser 150 yıl sonra yeniden okurla buluştu. Sultan Abdülaziz zamanında kaleme alınan eser Sultan Abdülhamid zamanında ve Seyyid Süleyman Belhî’nin oğlu Seyyid Burhaneddin Belhi’nin gayretleri ile yayımlanmıştı.

Efendimiz ve Ehl-i Beytinin sevgisi bu toprakların değişmez mayasıdır. Asırlar boyunca bu sevgiyi perçinleyen öylesine kıymetli eserler yazılmış ki, her biri birer okyanus hükmünde. Bunlardan birisi ve yüz elli yıl sonra ilk defa gün yüzüne çıkan Yenâbî’u’l Mevedde li-Zi’l-Kurbâ min Ehli’l-Abâ isimli eserdir.


150 YIL SONRA YENİDEN BASILDI

İlk baskısı 1883 yılında gerçekleşen ikinci baskısı 26 Ağustos 1885 yılında yapılan eser, o tarihten bu zamana kadar kütüphane raflarında tekrar gün yüzüne çıkacağı günü beklemekteydi. Esasen eserin ilk yayımı da kaderin cilvesi neticesinde yazarı hayatta iken mümkün olmamış, Sultan Abdülaziz zamanında kaleme alınan eser Sultan Abdülhamid zamanında ve Seyyid Süleyman Belhî’nin oğlu Seyyid Burhaneddin Belhi’nin gayretleri ile yayımlanmıştır. Eser aradan geçen bu 150 yıllık zaman diliminden sonra Revak Kitabevi tarafından, Arzu Meral ve Aliye Uzunlar’ın titiz çevirisi ve notlandırması ile Ehl-i Beyt’e Meveddetin Kaynakları (Revak Kitabevi, Mart 2024, 1067 s.) adıyla yeniden yayımlanmış oldu.

Kitap pek çok açıdan önemli hususiyetleri içinde barındırıyor. İlki yakın tarihimizin ilim, irfan ve tasavvuf hayatında mühim bir iz bırakan Seyyid Süleyman Belhi’nin (1805-1877) hayatını vakfettiği ehl-i beyt aşkı ve muhabbetinin hülasası bir eser olmasıdır. İkincisi Ehl-i Beytin faziletlerine dair bu evsafta ayet ve hadislerle desteklenen, ehl-i beyte dair ilk elden kaynakların referans verildiği nadir kaynaklardan birisi oluşu. Üçüncüsü Seyyid Süleyman Belhi’nin eserlerinin tab ve neşrine dair vasiyetinin bu vesile ile yerine gelmiş olması ve ehl-i beyt muhibleri için önemli bir kaynağın gün yüzüne çıkarılması…

NEDEN VE NASIL KALEME ALDI?

100 bölüm halinde neden ehl-i beyt ve ehl-i beyt sevgisi sorularının bütünüyle cevaplandığı eser aslında Seyyid Süleyman Belhi’nin uğruna hayatını verdiği ve 1860 yıllarının sonuna doğru kendi çocuklarını toplayarak: “Allah bana öyle bir nimet bahşetti ki, siz de ondan nasipsiz kalmayın isterim. Elhamdülillah hak yolunu buldum. Bundan sonra Ehl-i Beyt’in eteğini tutacak ve onların düşmanlarından teberrâ edeceğiz. Tesennünü terk edip, teşeyyuu seçeceğiz. Necat ancak buradadır.” şeklinde ifade ettiği gibi kendisinin ve onun izini takip edenlerin necat vesilesi olacak şekilde kaleme alınmıştır.

Yine eserin girizgâhında nasıl ve ne şekilde kaleme aldığını da izah eder: “Allah’a iltica ederek; taassuptan, cehl-i mürekkepten, hakkı gizlemekten, doğruyu inkârdan, batılı izhar etmekten, faydası olmayan bir şeyi kabul etmekten, O’na sığınarak; hakkı ve doğruyu ilham etmesi, basiret ve rüşd ihsan etmesi, yüce lütfu ve her şeyi kapsayan keremi ile doğru yola eriştirmesi için Hâdi olan Allah’a yalvararak; bu kitabı, ismi geçen eserlerden ve ulemâ-i hurûfun kitaplarından alıntı yaparak yazmıştır.” (s.6)

“BÂRGÂH-I ŞÂH’A BİR SÜLEYMAN OLDU ŞEYH”

Eserin hususiyetini anlamak için kitabın girişinde yer alan Seyyid Süleyman Belhi’nin tafsilatlı biyografisini muhakkak okumak gerekiyor. 1805 yılında Belh’te dünyaya gözlerini açan Seyyid Süleyman el-Belhî el-Kundûzî el-Hüseynî medrese ilimlerini tahsil ettikten sonra bölgede yer alan Nakşî tekkesine devam eder. Daha sonra Hindistan’a ulaşarak Tarikat-i Aliyye-i Çiştiyye’den hilafet ve icazet alır. Memleketine tekrar dönüş yaptığı 1845 senesinden 1853 senesine kadar Nakşi Şeyhi olarak hizmet etmiştir. 27 Kasım 1868 tarihli mektupta nakledildiği üzere İran/Irak’ta iken İmamiye Şiasını benimsemiştir. Osmanlı döneminde bu mensubiyeti bilinmekle birlikte bu eserinin basımı için verilen ruhsatnâmede de “Ulema-yı İsnâ-Aşeriyye’den Şeyh Süleyman el-Hüseynî el-Belhî’nin eseridir” ibaresinin kitabın üzerine yazılması şart koşulmuştur. Belhî’nin irfan yolculuğu bu kadarla sınırlı değil. Halep’te ikameti sırasında Ahmed Seyyafzâde ve Taha er-Rifai’den nefes ve evrad icazeti almış. Yine Konya’da ikameti sırasında Şems-i Tebrizi türbedârı Seyyid Ahmed Dede’den Mevlevî hilafetnâmesi almış. İstanbul’da kaldığı sekiz sene zarfında ise kendisine Şeyh Murad el-Buhari Dergâhı postnişinliği tevdi edilmiş. Meclis-i Meşayih tarafından da onaylanan bu görevi dolayısıyla şu mısra ile tarih düşülmüş: “Bârgâh-ı Şâh’a bir Süleyman oldu Şeyh.” Ömrünün son demine kadar bu görevi yürüten Seyyid Süleyman Belhî, 16 Ağustos 1877’de vefat ederek dergâhın bahçesine defnedilmiştir.

EHL-İ BEYT NUH’UN GEMİSİ GİBİDİR

Seyyid Süleyman Belhî kitabının girişinde konuyu temellendirmek için iki ayeti naklediyor: “De ki: Ben buna karşılık sizden yakınlarıma meveddet dışında bir karşılık istemiyorum. Kim güzel/iyi bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” (Şuara, 42:23) ve “Muhakkak ki Allah sadece siz ehl-i beytten her türlü kiri gidermeyi ve sizi tertemiz kılmayı irade etmiştir.” (Ahzab, 33:33) bu ayetleri naklettikten sonra “Allah, Nebî’sinin yakınlarına ve Ehl-i Beyt’ine meveddeti, tüm Müslümanlara farz kılmıştır” der. Belhî, ehl-i beyte meveddeti ve bu meselenin hakikatini anlama noktasında ise önce anlama, idrak etme, sora onların faziletlerini ve menkıbelerini bilmenin önemli olduğunu belirtir ve tefsir kitaplarının, ehl-i sünnet velcemaat arasında güvenilir kabul edilen hadisleri incelemenin de elzem olduğuna dikkat çeker. Ehl-i Beyt sevgisini özümsetecek olan eser, sizi sahili selamete çıkaracaktır. Zira kitapta geçtiği gibi Ebu Zer, Kâbe’nin kapısını tutarak şöyle demiştir: Nebî’yi (sa.) şöyle buyururken işittim: “Ehl-i Beyt’im, sizin aranızda Nuh’un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, geride kalan helâk olur.” (s.53) Öyleyse buyurun ehl-i beyte ulaştıracak reçeteyi okumaya.




#Ehli Beyt
#edebiyat
#aktüel