Bir Amerikan fast food lokantalar zinciri isim değişikliğine gidiyor ve marka adının artık okunduğu gibi yazılacağını duyuruyor. Şaşırdınız değil mi? Eğer saf bir şekilde ve gerçeklerden uzakta bu gelişmeyi öğrensek, ne müthiş bir şey diye nerdeyse alkış tutacağız. Keşke boykot olmadan bu girişimler olsaydı. O zaman bu değişimin önemi ve değeri olacaktı.
Daha önce bir çok marka boykotu delmek adına bir çok farklı girişimde bulundu. Kimi logosunu gizledi, kimi indirim yaptı. İsrail’e destek veren markalar arasında yer alan Algida’nın “Maraş Dövmesi” ismi ve Coca Cola’nın “Türkiye’de üretilmiştir” ibaresinden sonra Burger King de adını “Börgır” olarak değiştirmesi dikkat çekti. Ürdün’de yaptığı boykot kırma hamlesiyle herkesi şaşırtan Coca Cola ürünlerini “Crush” markası adı altında satmaya başladı. Aynı zamanda ürünlerin tasarımı tamamen değişti ve ürünlerin ön yüzüne “Ürdün’de üretilmiştir” ibaresi de ekledi.
Kimi markaların ilk başta biz de yardım yapıyoruz yollu açıklamaların da yetersiz olduğunu görmüş olmalılar ki bir süre sonra ürünlerini ülkemizde ürettiklerini dillendirmeye başladılar. O da yetmedi, kültürel yapıyla uyum adı altında isim değişikliklerine de gidildiğini gördük. Ama bütün bu değişikliklerin hepsi bizi yanıltmak adına yapılıyor. Ama amaçlarında en ufak bir değişiklik göremiyoruz.
Ticaretin siyasetle her zaman uzaktan ve yakından ilişkisi olmuştur. Bunu zaman zaman göz ardı etsek de bu gerçek genellikle değişmiyor. Bir çok defa da acı bir şekilde karşımıza çıkıyor beklemediğimiz bir anda. Biz görmek istemesek de bu durum hiç değişmiyor. Gerçekler, biz ona göz yumsak da, görmek istemesek de, uyuşukluk ve sersemlik arasında, hislerimizi aldırmış bir şekilde davransak da acı bir kıymık gibi kendimizi, sorumluluğumuzu ve görevimizi hatırlatıyor. Bu düşünceden hareketle, bir savaşın içinde olduğumuzu da unutabiliyoruz. Unutmamızın en önemli sebebi de görünür bir cephe olmaması, savaşın bildiğimiz gibi oynanmaması yüzünden.
Savaş devam ederken bunun farkında olmamak ise farkında olmadan düşman safında savaşmak gibi, kendimize ihanet etmek gibi ağır bir suç işlemekle eşdeğerdir. Cehaletin ise affedilir yanı yoktur. Düşmanlıktan da öte birşeydir.
Bir süredir diye bilsek de aslında hep bir savaş hali vardır, iyi ile kötü, yalanla gerçek, haklıyla haksız, zalimle mazlum arasında. Savaşın tüm yönleriyle devam ettiğini biliyoruz. İş kimin tarafında olduğumuza karar vermede, aktif mi pasif mi bir mücadele yapacağımızı belirlemede.
Dünyanın bir yerlerinde zülüm devam ederken öylece oturup seyretmek mi yoksa elimizden gelen ne varsa o mücadeleyi sürdürmek mi gerekir? Elimizden bir şey gelmiyorsa da bu mücadeleye dilimizle, o da olmadı kalbimizle katılabiliriz.
Eğer haklılık güçlü olmayı gerektiriyorsa, güçlü değilsek de haksızın bizim üzerimizden güçlenmesine, semirip sömürmesine izin vermememiz gerekiyor. Ve bu bir ekonomik savaşsa, biz de bir tüketiciysek bilinçli olduğumuz müddetçe gücün bizde olduğunu fark edip ona göre davranmamız gerekmiyor mu? Bu yüzden boykotu anlık, geçici bir tepki olarak değil de anlamlı, etkili ve sürekli olarak düşünmemiz gerekiyor. Hep hazır bilgiyle yetinmek yerine biraz da biz araştırmalı, kim kime destek veriyor, kim kimin yanında diye öğrenmek ve bunun üze rinden bir mücadele yürütmek gerekiyor.
Biraz olsun bu bilinç ve farkındalık doğrultusunda tercihlerimizi bir zerre bile değiştirdiğimizde bunun toplamda nasıl bir sonuç doğurduğunu ancak yeni yeni görebiliyoruz.
Ülkemizde faaiiyet gösteren bazı global markaların işlerinin her geçen gün daha da zora girdiğini görüyoruz. Bu zorluğa karşı nasıl kılık değiştirdiklerini, daha fazla bizden görünmek için kırk takla attıklarını da görebiliyoruz. Bilinç seviyemiz de bu yüzden adeta level atlamış, oyun yeni bir seviyede devam ediyor görünüyor.
GÖZÜME TAKILANLAR
Yumurtada tavsiye edilen tüketim tarihi düzenlemesi israfı önlemeyi amaçlıyor. Buzdolabında beklediği için kullanılamaz diye çöpe atılan 35-40 günlük yumurtalar uygun şartlarda muhafaza edilirse tüketilebilir. Kabuk bütünlüğü bozulmayan, bakteri üremesine sebep olmayan, çok aşırı sıcağa maruz kalmayan ve tozlu ortamda bulunmayan yumurtaların ömrü çok daha uzun olabiliyor.
Yöresel Ürünler Fuarı (YÖREX) bu yıl 9-13 Ekim’de 13. defa yöresel lezzetlere ev sahipliği yapacak. ANFAŞ Kongre Merkezi’ndeki fuara 81 il ve KKTC’den katılım bekleniyor. Antalya Ticaret Borsası öncülüğünde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) desteğiyle yapılacak fuar büyük market zincirleriyle küçük üreticiyi bir masada buluşturmayı amaçlıyor.
Sağlıklı yaşamı ve doğal beslenmeyi tercih edenler için hurma suyu Metro Türkiye raflarında yerini aldı. Tatlandırıcılara doğal bir alternatif arayanlara seçenek sunan yenilikçi üründe hurma yapısı gereği doğal şeker içerdiği için ekstra şeker ilavesi bulunmuyor. Ürün pişirme ve kaynatma işlemlerinde ve tariflerde bal alternatifi olarak da kullanılabiliyor.
Hatay’ın soğuk çorbası
Geleneksel lezzetlerin tanıtıldığı Hatay Gastronomi Evi’nin yemek listesine “mütebli” olarak bilinen soğuk buğday çorbası eklendi. UNESCO’nun gastronomi alanındaki “Yaratıcı Şehirler Ağı”nda yer alan coğrafi işaret tescilli ürünleri ve yöresel lezzetleri Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Gastronomi Evi’nde tanıtılıyor.
Haftada 3 gün müşterilere servis edilen çorba buğday ve yoğurttan yapılıyor. Yöresel lezzetin kıvamı, pilav ve çorba arasında. Sıcak havada tüketildiğinde ferahlatan bu lezzet şehrin vazgeçilmez tatlarından biri olsa da unutulmaya yüz tutmuş durumda.
6 Şubat 2023’teki depremde Antakya ilçesindeki binasının yıkılmasının ardından EXPO Alanı’da kurulan restoranda faaliyet gösteren işletmede 10 aşçı ile 30 personel görev yapıyor. Antakya künefesi, kağıt kebabı, oruk, kömbe, kaytaz böreği ve kabak tatlısı gibi kente özgü yiyeceklerin satışa sunulduğu Gastronomi Evi, şehirdeki ziyaretçilerin ilk duraklarından biri oluyor.
