Arif Ay bu ay Nurullah Genç’in Tahta Bavul Şiirleri’ni, İbrahim Tenekeci’nin Sesin Üzgün Geliyor kitabını, Şakir Kurtulmuş’un Bahçelerde Yapayalnız kitabını ve Enes Talha Tüfekçi’nin “Yalın Ayak ve Yalvarırcasına adlı şiir kitabı üzerine yazdı.
Günümüz şiirinin her ne kadar gelenekten koptuğu söylense de en aykırı şiirde bile geleneğin bazı izlerine rastlamak mümkün. Çünkü dil, aynı zamanda kültür taşıyıcı bir işleve sahiptir de ondan. Bugün en azından biçim ve söyleyiş bağlamında hece şiirimizi sürdüren şairlerimiz de yok değil. Şiir geleneğimizin hiç olmazsa bir kolunu yaşattıkları için onları kutlamak gerekir.
Kuşkusuz şairler yaşadıkları dönemin ruhunu yansıtırlar şiirlerinde. Dolayısıyla şiirlerinin söz varlığı, o ruhu en iyi biçimde yansıtacak bir özelliğe sahiptir. Şiirin biçimi ve ölçüsü de keza öyle…
Günümüzde geleneği sürdüren şairler de elbette yazdıklarıyla bu çağın ruhunu yansıtırlar; ne bire bir Karacaoğlan, Emrah, ne Dadaloğlu’durlar. Bugünün şiirinde de aşk, gurbet, ayrılık, ölüm, güzellik, yiğitlik, adalet, haksızlık, dostluk, kardeşlik, helal, haram, üzüntü, sevinç vs. var ama bütün bunlar dünkü şairlerin şiirlerindekinden farklıdır elbette.
NURULLAH GENÇ VE İBRAHİM TENEKECİ
Nurullah Genç ve İbrahim Tenekeci şiirleriyle geleneği sürdürenler olarak ilk akla gelen iki şair.
Nurullah Genç’in “Tahta Bavul Şiirleri”ni (Muhit Kitap, Temmuz 2024) okurken yıllar önce okuduğum ilk kitabı “Çiçekler Üşümesin”le (1986) yeniden buluşmuş gibi oldum. Nurullah Genç, tüm bestelerini tek makamda yapan bir besteci ya da tüm resimlerinde tek rengin tonlarını kullanan ressam gibi ilk şiirlerinden beri söyleyişini sabitlemiş bir şair. “Benim şiirlerimde; ölüm, aşk, ayrılık, yalnızlık temaları vardır. Çünkü dünya, yalnızlıklar ve ayrılıklar ülkesidir. Her insan her an aslında yalnızdır kalabalıklar içerisinde, evinde bile. Çünkü ruh ve beden de yalnızdır” diyen şair, “Tahta Bavul Şiirleri”nde de hemen hemen aynı temalara ve motiflere yer verir.
Bavul, yolculuğun bir simgesidir. Bavulun tahtadan oluşu eskiyi çağrıştırmasından dolayıdır. İnsanlar bir yerden bir yere giderken ellerinde tahta bavul olurdu eskiden. Şimdiki gibi dev valizler yoktu geçmişte. Şair düşsel bir yolculuğa çıkar “Tahta Bavul Şiirleri”yle. Orta Asya’dan Hicaz’a, Afrika’ya, Balkanlara çok geniş bir coğrafyayı kapsar bu yolculuk.
“Dağları dumanlı bir gezginim ben / Yanılgısı yorgan / Korkusunu yastık yapan bu çağın / Dikenli tellerinde / Avuçları parçalanmış bir adam”dır şiirin öznesi. Kah Balkanlarda Vardar Ovası’nda, Kalkandere’de, Prizren’de, Saraybosna’da, kah Tuna boyunda, Drina’da, Nil’de, Adriyatik’te, kah Malazgirt Ovası’nda, Fırat’ta, Bağdat’ta, kah Gırnata’da Kızıldeniz’de, kah Erzurum’da, Payitah’ta, Hira’da, İsfahan’da, Azerbaycan’da, Iğdır’da, Edirne’de, Medine’de, Sumatra’da…
“Hüküm giydim; kelepçelendi ruhum / Sahilde bir sabah uyandığımda / Yanımda antika bir tahta bavul / Üzerinde deniz kabuklarıyla / Bir yazı: Maziyi topla yeniden / Bir rüya: Bavula doldur zamanı / Yürü, güneş son kez batmadan önce / Umut tünelinden karanlıklara” diyen Nurullah Genç’in şiirlerinin en temel özelliği duygu yüklü olmalarıdır. Kuşkusuz, duygu şiirin olmazsa olmazıdır. Önemli olan bunu dengede tutmaktır. Denge bozulup, şiir duygunun hakimiyetine girerse şiir arabesk bir şarkıya ya da sil sümük bir ağıda dönüşür.
Nurullah Genç’in şiirlerinin bir başka özelliği kendi medeniyetimize ait dini ve tasavvufi motiflerin sıkça yer almasıdır onun şiirlerinde.
“Sen ki kırk kelimeden / Filizlenip hayatımı kuşatan / Kırk hicran tohumunun / Tek çiçeğisin yurdumda açan / Dualarımın esrarlı elçileri / Yüzünü saklıyor ısırganlardan / Bir kadın kendini aynalarda / Aramaya başladıysa gün boyu / Bir tahta bavuldur yüreği şimdi / Hikâyemi meczuplara anlatan”
Kısacası, gözyaşı kadar yakın, göktaşı kadar uzak duygularla dolu “Tahta Bavul Şiirleri”.
***
“Sesin Üzgün Geliyor” (Muhit Kitap, Temmuz 2024) İbrahim Tenekeci’nin on birinci şiir kitabının adı. Tenekeci’nin şiirlerinin hatta yazılarının bende bir iç konuşma izlenimi bıraktığını söyleyebilirim. O, kendisiyle konuşurken aslında bizimle de konuşur. Hatta bizim adımıza konuşur. Bizim dile getiremediğimiz şeyleri o, bizim adımıza dile getirir: Yalın, arı duru, dolambaçsız bir dille. Nedir dile getiremediğimiz duygular? Hayat denilen ve her birimize farklı farklı biçilen bir ömür süresinde dünya denen geçici mekânda karşılaştığımız iyi ve kötü durumlara dair duygulardır bunlar: Korku, bağış, umut, umutsuzluk, sevgi, sevgisizlik, iyilik, kötülük, yılgınlık, direngenlik, açlık, tokluk, vazgeçme, sahip olma, unutmak, hatırlamak vs. tüm bu haller İbrahim Tenekeci şiirinin izleğini oluşturur. “Zordur insanı anlamak” dese de o, şiirleriyle, yazılarıyla insanı anlamanın kapısını aralar bize.
“Ayrılık konulu o güzel günler / Güzden habersiz büyürken başak / Bulutların suya vuran gölgesi / Anlatır belki seni
Uçuyor kuşların ömrümden bana / Kaybolup gidermiş insan insanda” derken, sözü bilgece söyleyişe dönüştürür. Dolaysıyla o, hikâye anlatmaz, hikâyenin yani yaşanmışlığın özünü, özetini verir. Çoğu şiirlerinde bu hepimiz adına bir yakarışa, bir duaya tekabül eder adeta.
İnsanın insanda kaybolması çoğu zaman “kalıcı hasarlar”a yol açar. Çünkü insan, kendini ve çevresini yıpratan bir yapıya sahip. Özellikle çağımızda insanî değerlerini tek tek yitirmeye başladı insanlar. Bu değer yitikliği, kimliksizlik ve yabancılaşma tıpkı akrebin kendini zehirlemesi gibi insanı da kendini yok etme noktasına getirdi. Terör dediğimiz olgunun temelinde bu vahim gerçek yatar.
“Buldum sanmıştım, yokmuş aslında / Huzur arasan durma dünyada / Allah rahatlık verir, insanlar vermez / Hepsini sessizce anlatmak sana”
İbrahim Tenekeci’nin şiirleri Yunusça söyleyişin çağdaş bir sürümüdür.
KURTULMUŞ’LA BAHÇELERDE YAPAYALNIZ
İnsan yalnızlaşınca evler de sokaklar da caddeler de bahçeler de yalnızlaşır. Yalnızlık önce içimizde başlar ve ardından kopuşlar gelir. Şakir Kurtulmuş’un “Bahçelerde Yapayalnız” (Çıra Edebiyat, Eylül 2024) adlı şiir kitabı, bu yalnızlığın yürekte açtığı yarayı dile getirir.
Şakir Kurtulmuş, yüreği acılı bir şair; şiirlerinde yoğun bir biçimde bu yürek yarasının acısını anlatır bize. Evladını kaybeden bir baba olarak bu acıyı çocuklar üzerinden paylaşır:
“taş boyasından kınalı elleriyle / Ağaçların / Çatalında / Sapan / Yapmayı / Öğrendiğimiz günler / Her gün oyun ağacımızdı / Küçük çakılarla / İsimlerimizi / Kazıdığımız / Yaralar / Bahçelerde / Yapayalnız / Kaybolmuş günlerimiz”
Şakir Kurtulmuşun şiirleri tahkiye unsurunun öne çıktığı şiirlerdir. Dolayısıyla yaşanmışlıkla iç içelik taşır. Ayrıntıyı ihmal etmez. Çocukluk, bu kitapta olduğu gibi şiirlerinin ana temasını oluşturur. Bundan dolayı da geçmişi bugüne taşır ve bugünde yeniden yaşatır:
“küçük / kiralık / beyaz badanalı / ev hatıralarını / geri dönme ihtimali olmayan / bir fotoğraf karesinin içinde / hapsolmuş / çocukluğumu / bulup çıkarsam / çocukların torbalarına baksam / bayram ikramiyesi olarak / biraz tebessüm bıraksam”
Dünyayı emanet edeceğimiz çocuklar, Şakir Kurtulmuş’un şiirlerinde bir umut simgesi olarak yer alır:
“kalbi toprağa bağlı olanın sevdası / büyüyen çocuk seslerine karşı / tutuşturdu yeniden / sönmeden umut ateşini”
“Karşılama Töreni”, “Eylül Zamanı”, “Yağmurdan Hemen Sonra” başlıklarıyla üç bölümden oluşan kitapta, şair biçimsel yenilikler de denemiş; şiirlerin bazı bölümlerini sayfanın sağına alarak farklı, hareketli bir sayfa düzenlemesi yapmış.
Şiirin, dostlara en güzel bir ikram olduğunu söyleyen Şakir Kurtulmuş, şairlere şöyle seslenir:
“aç dilini ey şair / çöz kilidi / aç yere sofrayı / dilin şifrelerini yaz / cem et dilini / ana yollarda birikmiş bütün kelimeler / kan yürüsün nefes alsın damarlar / içinden geldiği gibi / özün söylesin dilin”
“Bahçelerde Yapayalnız” bizi özün diliyle buluşturan bir kitap.
TÜFEKÇİ’NİN YALIN AYAK VE YALVARIRCASINA ADLI KİTABI
Enes Talha Tüfekçi’nin “Yalın Ayak ve Yalvarırcasına” (Ebabil Yayınları, Mart 2024) kitabı çekincesizce ve rahat bir söyleyişiyle dikkat çekiyor. Şair, “Yaralı Karpuz’un Yüceler Yücesi İle Konuşması” başlıklı bölümde yer alan şiirleriyle klasik şiirimizin türlerinden biri olan ve Tanrı ile senli benli konuşma anlamına gelen şathiye örnekleri ortaya koymuştur.
Kuşkusuz herkesin Allah ile derdi vardır ama bunu dile getirmekten çekinir çoğu kez. Dile getirse de bu denli rahat söyleyemez edebinden. Enes Talha Tüfekçi Tanrı (kimi yerde Allah), yaratmak, peygamber, melek ve ölüm bağlamında adeta Tanrı’yı sorgular ve ona tembihlerde bulunan bir söyleyişle oluşturur şiirlerini. Kitabın ilk şiiri “Hışırtı”da yalnızlık talep eder Tanrı’dan:
“Ankara’dan İstanbul’a 300 km hızla / Gider gibi kalabalığım ve taşıyorum / Tanrım az biraz yalnızlık istiyorum / Tek başına bir boşluk olarak ya da / Issız bir dağın serin bir tepesi / Sana bakayım / Görürüm belki” derken, “Örtüsüz” şiirinde peygamber rolüne bürünerek:
“Nereden sesleneyim ümmetime / Benim dağım hangisi olacak / Uludağ mı? Süphan mı? Erciyes mi? / Terli bitkin yüzümü gösterip / Önlerinde ereyim affa” der.
“Uykucu’nun Özlemi” adlı şiirinde Hz. Adem’e atıfta bulunur adeta:
“Bir günahla gazabına uğradım / Beni sarkıttın dünyaya / İplerimi kesti cinlerin/ Onlara inanmaya başladı tüm kardeşlerim”
Bu cesaret gösterisi, şiire ne katıyor sorusunu getiriyor ister istemez akla. Kişisel kanaatim çok da bir şey katmadığı yönünde. Şair de bunun farkında sanki:
“Dünyada durduğum / Hoş bir gezinti mi? / Ey, ağzımı varlığıyla dolduran / Bu kanları tükürsem / Şiir olur mu?”
Bir başka şiirinde de şunu der Enes Talha Tüfekçi:
“İndim ya şairliğin kalesinden / Bana getirdiği ilhamlar için pişmandır Cebrail / Belki beni öfkesiyle parçalayacaktır Tanrı / “Ne çabuk koyverdi” diyordur kutlu nebî ardımdan”
Rahmetli İlhami Çiçek’e ithaf ettiği “Leylâ” adlı şiirin son bölümü:
“İkimiz de yirmi dokuzunda / Ben kötü bir oyuncu olarak / Varlığıma yapışan dikenleri ayıklıyorum / Sen kazanıyorsun ha bire bütün oyunları / Çağrılıyorsun ilkyazlara / Hayatta kaybetmenin, oyunda kazanmanın hazzına”
Şathiye tarzı şiirlerin dışında günümüz insanının hallerine ilişkin şiirler de var kitapta:
“Rahat ederim belki ‘O’nsuz / Giderim gündüzlerin yamağı olurum / Taksilerde, metrolarla, gökdelenlerle dolarım / Akşamları 8-12 arası televizyon ışığı ve tuş sesi alırım / Yatağıma bir robot bırakırım sonra / Düğmeme basılır sabah 7’de uyanırım”
Enes Talha Tüfekçi’nin “ tokat atan” gerçekçi şiirleri de var okumak isteyenler için.