Hani bazı arkadaşlarınız vardır, sanki bütün ilginç olaylar onların başına gelir ve size öyle bir anlatırlar ki gülmekten ölürsünüz. Şimdi son sayfasını okuduğumda mideme oturan Sen Gül, Ben Onları Oyalarım da öyle bir kitap işte. Ah Aslı ah!
RABİA GÜLCAN KARDAŞ
Son boyun bükücü Ruhi’yi dinliyoruz bu kitapta. Bu çocuğu Aslı mı bu hale getirdi yoksa aslı zaten böyle miydi, bilmiyorum ama bunu düşünmeden de edemiyorum. Yürürken akşam rüzgarı çıkaran, gülünce yanardağlar patlatan, ağlayınca kutuplardaki gibi altı ay gece olan bu Aslı mı aklını başından aldı Ruhi’nin? Bilemeyeceğiz, deli ile veli arası bir genç olarak hatırlayacağız Ruhi’yi.
Önce face yüzünden ilkokul arkadaşları ile buluşmak zorunda kalan ve cebindeki parası menüdeki sade suya ancak yeten Ruhi çıkıyor karşımıza. Aslı’yı diğer davetliler arasında. Ruhi uzun uzun toplumsal eleştiri yapıyor aslında bu bölümde. İçinin tam takır kuru bakırlığını, dışının cilası ile kapatmaya çalışan günümüz insanına dokunduruyor.
HİKAYE ASLINA DÖNÜYOR
Sonra zaten olaylar kendiliğinden gelişti. Daha doğrusu gelişmedi. Hep aynı şeylerin değişik versiyonlarını yaşayarak büyüdüm gitti. (36)
Sonra Ruhi’nin başka kısa maceralarını okuyoruz. Hem hepsi birer ayrı hikaye gibi, hem birbirini tamamlıyor. Aslı’dan çok uzaklaştık nerede, dediğiniz anda aslına dönüyor hikaye.
Kitabın dili nevi şahsına, Mine Sota’ya münhasır. Garanti belgesi dolmuş moral, moralin kerahet vakti, seni kefilsiz senet seni gibi betimlemeler gani. Ruhi bazen uzun uzun felsefe yapıyor ama sıkmıyor sizi, düşündürüyor. Ruhi parasız, evsiz, barksız ama safi kalp bir adam sanki. Bu yüzden de belki kalbini görmezden gelenler yüzünden epey dertli.
“Karnın toksa, sırtın pekse, hayallermiş, heveslermiş, gerisi teferruat.” Sanki sadece bir tek sırt ve mideden mamulmüşüm gibi, hiç kalbim yokmuş gibi. (24)
Ruhi bir Keloğlan, bir Şaban gibi yer yer. Belki onun gibi biri size aşık olsa dönüp bakmazsınız ama siz platonik bir aşka düştüğünüzde sizi en iyi o anlar gibi.
KENDİNİ HESABA ÇEKMEK
Kitapta ölümün karşımıza çıkan şeklini, bir gençlik kitabında görmek isteyeceğimden emin değilim. Hepsi espri olarak kitapta geçse de, intihar eksenli olmaları biraz düşündürücü. Cebimdeki jetonu yutarak nefes borumu tıkayıp, kendimi güzelce bir boğuyorum (14). Ben oracıkta öyle seni severek intihar etmeye çalışırken (139)… Fakat intiharlı esprilerini sevmediğim Ruhi, ölümden, hesaptan öyle bir bahsediyor ki ister istemez kendinizi hesaba çekiyorsunuz.
Ruhi’nin olayları anlatışı bizi güldürürken bir yandan da eleştirel bir gözle ilişkilere, değerlere, hayatın ta gözbebeklerine bakmamızı da sağlıyor. Hızlı yaşamı, haz odaklı yaklaşımı, bahanelerimizi kendine has tarzda eleştiriyor.
Sevdiği için memnun olmadıklarına bile sabretmeyi, rezil olmayı, bildiği sorulardan ikmale kalmayı göze alabilen biri Ruhi. Bir Aslı’ya bir de naneli yoğurt çorbasına seni seviyorum diyebilse de, “kalbi kaslardan ve koroner damarlardan ibaret saymayan, kalbin adına “Yürek!” diyenlere” anlatıyor aslını…