Zümrüt Karabudak’ın ilk kitabı Rüya Misafirleri okurla buluştu. Karabudak kitabına ilk eline aldığı anı anlatırken, “Annemin gençlik fotoğrafına bakar gibi uzun uzun baktım” diyor.
İlk iki şiirim 2015-2016 yıllarında İtibar dergisinde yayımlanmıştı. Daha sonra aynı dönem Dergâh dergisine şiir göndermeye başladım. Dergâh’taki ilk şiirimi kapakta görünce dünyanın en mutlu insanı olmuştum. Dergâh gibi önemli bir derginin kapağında olmak genç bir şair için oldukça heyecan verici bir durum. Arkadaşlarım ile “kimin şiiri daha önce kapakta çıkarsa diğeri ona kahve ısmarlayacak” diye iddiaya giriyorduk. Böyle şanslı, mutlu ve hevesli günler yaşadım.
Aynada fotoğradıma bakmak gibi
Annemin gençlik fotoğrafına bakar gibi uzun uzun baktım. Sevgi, bağlılık ve biraz da hüzünle… Bir kadının annesinin gençlik fotoğrafına bakması, aynada kendi aksini seyretmesine benzer. Benzerlikleri ve farklılıkları ile iki insan arasındaki gerilim bir fotoğrafta düğümlenmiştir. Şair olarak kitabımla fotoğrafladığım geçmişim, bugün, geleceğimdir; hayatımdır.
Yıllar önce “Okur çöl ortasında kalmış bir kaktüs dahi olsa bu şiiri ona ulaştıracağım” demiştim. Bu söz verişim bana şiirlerimin her zaman takipçisi olan, desteğini hiç bir zaman esirgemeyen kıymetli bir “okur”u: Sevgili arkadaşım Kaan Kahraman’ı hatırlattığı için ona imzaladım.
Yazmaya henüz okula gitmeden ablamın defterlerini karalayarak başladım. Okumaya çok meraklıydım. İlkokul yıllarında Türkçe öğretmenimin çok beğendiği bir paragraf yazdığımı hatırlıyorum. Çocukken Jules Verne’in macera dolu kitaplarından etkilendiğimden olsa gerek denizaltıda geçen bir roman yazmayı planlıyordum. Lisede komposizyon yarışmalarına katılıyordum. Dergilerle tanışmam 2015 yılına denk geliyor. Epey bir geç kalmışlık hissi var.
Rilke “Gecede İnsanlar” başlıklı şiirine “Kalabalık için yaratılmamıştır geceler” diyerek başlıyor. Bu dizede kendime rastlıyorum. Gündüz ve kalabalık şiir için malzeme biriktirmemi sağlasa da gece yalnızken şiir çalışmayı seviyorum.
Nuri Pakdil sabah duşunu alır, temiz kıyafetlerini giyer yazı masasının başına öyle otururmuş. Ben de bir takım ritüellerden sonra masa başına oturup defter kalem kullanmaya çalıştım. Silgi kullanmayı sevmediğim için her hatada yeni bir sayfaya geçiyordum. Bu oldukça külfetli. Her sayfa yeni bir eskiz demek. Her yeni sayfa zihinde yeni bir sekme açmaya benziyor. Bu yüzden bilgisayarda düzenlemek defterden çok daha konforlu. Defteri kalemi ve ritüelleri bırakalı epey oldu. Hatta bilgisayarı da.. Artık telefonun “dokümanlar” bölümü şiir taslakları için güzel bir mabed.