Altın bileziklere ödül: Kültürümüzü yaşatmayı görev bildik

Dilber Dural
Dilber Dural
04:008/12/2024, Pazar
G: 8/12/2024, Pazar
Yeni Şafak
Buldan bezi dokumacısı emekli öğretmen Selahattin Kaçanoğlu
Buldan bezi dokumacısı emekli öğretmen Selahattin Kaçanoğlu

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen “Yaşayan İnsan Hazineleri” ödüllerinin bu yılki sahipleri arasında yer alan beş ustadan delbek icracısı Gülay Diri, sim sırma sanatçısı Nur Dikilitaş, çömlek ustası Ahmet Taşhomcu, dokuma ustası Selahattin Kaçanoğlu ve talika ustası Özcan Abacı zanaatlarının sırlarını anlattı. Geleneksel sim sırma sanatını başarıyla sürdüren Nur Dikilitaş, “Benim en büyük motivasyonum üretmek” derken, çömlek ustası Ahmet Taşhomcu “Bu ödül yeni gelecek ustalara bir ilham kaynağı olacak” ifadelerini kullanıyor. Talika ustası Özcan Abacı ise, “Ben ilk kuşağım, benim hiç ustam olmadı. Sadece kendim üretmek için değil, bir sonraki kuşağa aktarmak için çalışıyorum” diyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından her yıl düzenlenen “Yaşayan İnsan Hazineleri” ödülleri geleneksel zanaatların, sanatların ve bilgi birikiminin korunmasını ve gelecek kuşaklara aktarılmasını teşvik ediyor. Somut olmayan kültürel miras alanında emek veren ve ustalıkla sürdüren isimlere takdim edilen bu prestijli ödüller, kültürümüzün zenginliğini ve çeşitliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu yıl 25 isim ödüllendirilirken, geleneksel müzikten dokumacılığa, el sanatlarından çömlekçiliğe kadar birçok alanda sanatçılar ve zanaatkârlar ödüle layık görüldü. Yeni Şafak Pazar olarak, Geleneksel Müzik ve Delbek İcracılığı ustası Gülay Diri, Buldan bezi dokumacısı emekli öğretmen Selahattin Kaçanoğlu, Sim Sırma ustası Nur Dikilitaş, çömlek ustası Ahmet Taşhomcu ve talika ustası Özcan Abacı ile gelenekten geleceğe kültürel mirasın önemini konuştuk.


SELAHATTİN KAÇANOĞLU

Dokuma yapmak benim için beyin jimnastiği gibi

Denizli’nin Buldan ilçesinde 66 yıldır Buldan bezi dokumacılığıyla uğraşan emekli öğretmen Selahattin Kaçanoğlu, geleneksel el dokuması sanatını yaşatan önemli isimlerden biri. 74 yaşındaki Kaçanoğlu, dokumacılıkla tanışmasının çocukluk yıllarına dayandığını anlatıyor: “Bu işe 8 yaşındayken başladım. Dokumanın çeşitli aşamaları var; masura sarılır, iş çözülür. Bu işlerde çalışırken öğreniyorsunuz. Sonra tezgâha geçip dokuma yapmaya başlıyorsunuz. Dokumacılık bir sanattır ve bu sanatı öğrenmek bir gün, bir yıl değil, bir ömür alır.” Kaçanoğlu’nun ailesi, dokumacılıkla geçimini sağlayan bir aileymiş. Dededen kalma evlerinde 5-6 dokuma tezgâhı bulunduğunu söyleyen Kaçanoğlu, ailesinin dokuma mesleğini hayatlarının bir parçası hâline getirdiğini belirtiyor. Kaçanoğlu, “Evde annem ve babam sürekli dokuma yapardı. Benim gezme şansım, sokağa çıkma fırsatım yoktu. Annem, ‘Ya okuyacaksın ya da dokuma yapacaksın’ derdi. Okumaya yöneldim ve öğretmen oldum, ama dokumacılığı da bırakmadım” diyor. Kaçanoğlu, 26 yıl boyunca öğretmenlik yapmış ve bunun 16 yılında halk eğitim merkezinde müdür olarak çalışmış. Öğretmenlik yıllarında da dokumacılığı bırakmayan Kaçanoğlu, mesleğini hem bir sanat hem de bir beyin terapisi olarak görüyor. Kaçanoğlu, “Dokuma yapmak benim için beyin jimnastiği gibi. Matematiksel düşünmeyi geliştiriyor ve zihni diri tutuyor. Bu meslek hem aileme yardım etmek hem de kişisel bir terapi yöntemi olarak hayatımın hep bir parçası oldu” ifadelerini kullanıyor. Üç kuşak boyunca ailesinden öğrendiği bu mesleği gelecek nesillere aktarma gayretinde olan Kaçanoğlu, “Dokuma bir sanat ve kültürdür. Bu kültürü gelecek nesillere aktarmak bizim görevimiz. Dedemden, babamdan, ninemden öğrendim. Dokuma, insanı birleştiren ve yaşatan bir miras” diyor.


AHMET TAŞHOMCU

Bu ödül yeni gelecek ustalara bir ilham kaynağı olacak

İzmir’in Menemen ilçesi, asırlardır süren çömlekçilik geleneğiyle tanınıyor. Bu geleneğin önemli temsilcilerinden biri de 58 yaşındaki Ahmet Taşhomcu. Yaklaşık 46 yıldır çömlekçilik yapan Taşhomcu mesleğe 12 yaşında çırak olarak başlamış. Çömlek ustası olan eniştesinin yanında mesleğin inceliklerini öğrenen Taşhomcu, askerden döndükten sonra kendi atölyesini kurarak çalışmalarına başlamış. Bugün hem kendi tasarımlarıyla hem de geliştirdiği farklı pişirme teknikleriyle mesleğini zirveye taşımış olan Taşhomcu, çömlekçiliğin sadece geleneksel bir sanat olmadığını, aynı zamanda yenilikçi bir bakış açısıyla günümüze uyarlanması gerektiğini düşünüyor. “Ağırlıklı olarak sanatsal ürünler yapıyorum, seri üretim yerine özgün tasarımlar üzerinde çalışıyorum” diyen Taşhomcu, çömlekçilikte kullandığı özel tekniklerle adından söz ettiriyor. 2019 yılında İtalya’da düzenlenen bir yarışmada dünya şampiyonu olan Ahmet Taşhomcu, bugüne kadar birçok uluslararası sempozyuma katıldığını dile getiriyor. Rusya, Belçika ve İtalya gibi ülkelerde genç ustalara eğitim verdiğini söyleyen Taşhomcu, yarışmalarda jüri olarak yer almış ve kazandığı ödüllerle Menemen çömlekçiliğini dünyaya tanıtmış. Taşhomcu, “Birçok ülkede genç ustalara eğitim veriyorum. Çocuklarımda dahil Menemen’de birçok usta yetiştirdim. Elimden geldiği kadarıyla bilgi birikimimi veriyorum” diyor. Bugüne kadar ulusal ve uluslararası birçok yarışmada dereceler yaptığını ve jüri olduğunu söyleyen Taşhomcu, “Yaşayan İnsan Hazineleri ödülü benim için en onurlu ödüldü. Bu ödül yeni gelecek ustalara bir ilham kaynağı olacak” ifadelerini kullanıyor.


NUR DİKİLİTAŞ

En büyük motivasyonum üretmek

Konya’da geleneksel “sim sırma” sanatını başarıyla sürdüren ve bu alandaki ustalığıyla “Yaşayan İnsan Hazineleri” ödülüne layık görülen Nur Dikilitaş, kültürel mirasımızın önemli temsilcilerinden biri. 1966 yılında Konya’da doğan Dikilitaş, sanat yolculuğuna Meram Kız Meslek Lisesi’nde el sanatları eğitimi alarak başlamış. Geleneksel sanatlara olan ilgisinin lise yıllarında başladığını belirten Dikilitaş, bu ilgiyi zamanla bir tutkuya dönüştürmüş. 1990’lı ve 2000’li yıllarda çeşitli kurslarda dival nakışı eğitimi alan Dikilitaş, uzmanlaşmak için Ankara Olgunlaşma Enstitüsü’nde bir yıl süreyle sırma eğitimi almış. Konya Olgunlaşma Enstitüsü’nden mezun olan sanatçı, yaklaşık 20 yıldır profesyonel olarak bu sanatı icra ediyor. Dikilitaş, geleneksel dival nakışını sadece bir sanat dalı değil, aynı zamanda geçmişle günümüz arasında bir köprü olarak görüyor. Saray işlerinin tarihi motiflerini modern çalışmalara taşıyan Dikilitaş, her yeni tasarımında heyecan duyduğunu ve bu eserlerin tamamlanmasının ona büyük mutluluk verdiğini dile getiriyor. Dikilitaş, “Tasarımlarımla geçmişi günümüze aktarırken veya tarihi sanatla buluşturduğumda üretilen her yeni çalışmada heyecanlanıyorum. Ve iş bittiğinde iyi ki yapmışım diyorum. Benim en büyük motivasyonum üretmek” ifadelerini kullanıyor. Geleneksel sanatı geleceğe aktarmayı bir sorumluluk olarak gören Dikilitaş, öğrencilerine büyük bir özenle yaklaşarak onların profesyonelleşmesi için çaba harcıyor. Sanatın inceliklerini öğretirken, mirasını bozmadan devam ettirmeleri konusunda da öğrencilerini bilinçlendiriyor. Dikilitaş, “Yeteneği olan öğrencilerin, bu işe gönül veren öğrencilerimle daha da yakından ilgileniyorum. Profesyonel olmaları için elimden gelen desteği veriyorum. Benim çalışmalarımdaki en önemli nokta bu. Geçmişi günümüze aktarmak, saray işinin tarihi motiflerini günümüze taşımak” diyor. Sim sırma sanatında kazandığı Yaşayan İnsan Hazineleri ödülüyle hem kendi başarılarını taçlandıran hem de geleneksel el sanatlarının önemini bir kez daha vurgulayan Dikilitaş, “Mesleğimi en güzel noktaya getirdim ve yeni nesillere bu sanatı bozmadan aktarmalarını tavsiye ediyorum” diyor.


GÜLAY DİRİ

Büyüklerimden dinleyip gözlemleyerek öğrendim

Geleneksel Müzik ve Delbek İcracılığı yapan Gülay Diri, Antalya’nın İbradı ilçesinde doğup büyümüş. Diri, çocukluk yıllarından itibaren ustaların yakınında durarak türkü söylemeyi, tef çalmayı, kaşık köçeği oynamayı ve türkü yakmayı öğrendiğini söylüyor. Diri, İbradı’nın zengin halk kültürünü özümseyerek yetiştiğini belirterek, “Bizim buralarda gençler, kültürünü büyüklerini dinleyip gözlemleyerek öğrenir” diyor. Diri, anneannesi, halası ve teyzelerinden aldığı ilhamla bu kültürün içinde büyümüş. “Köy halkının yarısı çalıp söylerdi, yarısı da oynardı. Ama şimdilerde çalıp söyleyen pek kimse kalmadı” ifadelerini kullanan Diri, modern hayatın etkileriyle bu geleneklerin giderek kaybolduğunu vurguluyor. Diri, yine de birkaç meraklı gencin bu kültürü yaşatmaya çalıştığını dile getiriyor. Diri, bugüne kadar öğrendiklerini orijinal biçimde aktarmaya çalışmış. Üniversitelerde kaynak kişi olarak tezlere destek olmuş, müzikoloji ve sosyoloji sınıflarında derslere katılmış, söyleşilere davet edilmiş. Diri, gençlerle kültürü anımsayacakları birliktelikler oluşturmaya devam ediyor. “Nasıl ki büyüklerim bıkmadan usanmadan bu kültürü bana aktardıysa, ben de aynı çizgide devam edeceğim” diyen Diri, gençleri geleneksel kültüre çekmenin günümüz şartlarında zorlaştığını kabul ediyor. Ancak, bir köprünün görevi nasıl yolcusunu karşıya geçirmekse, kendisinin de kültürü gelecek nesillere taşıyan bir köprü olma bilinciyle hareket ettiğini belirtiyor. Diri, kültüre olan bağlılığını şöyle özetliyor: “Motivasyon spontane gelişir. Kına gecesi varsa iştirak edersiniz, ölüm varsa yas kurarsınız, örnek dinlemek isteyen olursa sunarsınız. O anki atmosfer sizi güdüler. Kültürümüzü yaşatmak ve aktarmak benim için bir görevdir.”


ÖZCAN ABACI

Ben ilk kuşağım, benim hiç ustam olmadı

Talika ustası 58 yaşındaki Kültür ve Turizm Bakanlığı Geleneksel El Sanatları Sanatçısı Özcan Abacı, 1990 yılında hobi amacıyla ahşapla çalışmaya başlamış. Abacı, ilk eserini çiçek saksısı olarak yaptığını söylüyor. Ancak zamanla kültürüne ait bir şeyler üretme isteğiyle harman makinelerinin ve Edirne’ye özgü ulaşım aracı talikaların minyatürlerini yapmaya yöneldiğini dile getiriyor. Abacı’nın eserleri, merhum Edirne Valisi Fahri Yücel’in desteğiyle büyük bir ilgi görmüş. Abacı, ilk minyatür talikasının, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e hediye edilmek üzere satın alındığını da sözlerine ekliyor. Edirne’nin kültürel değerlerini aslına sadık kalarak minyatürleştiren Abacı, sadece bir zanaatkar değil, aynı zamanda kültürel mirası yaşatmaya gönül vermiş bir sanatçı. Minyatür talika, fayton ve tarım aletleriyle tanınan Abacı, bugüne kadar Türkiye’nin yanı sıra yurt dışındaki festivallerde de eserlerini sergilemiş. Bu eserler, başkanlardan bürokratlara kadar pek çok önemli kişiye hediye edilmiş. “Bir ürün yapmak değil, onun orijinalini yaşatmak istiyorum” diyen Abacı, ahşabı geçmişle gelecek arasında bir köprü olarak görüyor. “Ben ilk kuşağım. Yeni nesile öğretmeyi çok istiyorum ama yeni neslin amacı paran kazanmak, rahat yaşam sürmek. Benim hiç öyle bir kaygım olmadı. 2015 yılında Kültür Bakanlığı Geleneksel El Sanatları sanatkarlığı belgesi verdiğinde bana, o belgenin ustası kısmı boştur çünkü benim ustam yok” diyor. Sanatını genç kuşaklara aktarma hayali taşıyan Abacı, “Öğrenci potansiyeli yok, öğrenmek isteyen yok” ifadelerini kullanıyor. Sanatını gençlere öğretmek için çaba harcayan Abacı, “Bu geleneğin benden sonra da devam etmesini istiyorum. Sadece kendim üretmek değil, bir sonraki kuşağa aktarmak için çalışıyorum” ifadelerini kullanıyor. Abacı, sanatının gelecek nesillere taşınması adına çıraklar yetiştirmenin hayalini kuruyor. Yaşayan İnsan Hazineleri ödülünü aldığı için mutlu olduğunu söyleyen Abacı, “Cumhurbaşkanımızdan aldığım bu ödül beni daha da şevklendirdi” şeklinde konuşuyor.


#kültür
#sanat
#zanaat
#Yaşayan İnsan Hazineleri