Alınırım vallahi!

04:0015/10/2024, Salı
G: 15/10/2024, Salı
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

Moravî Rüstem Efendi

Geçen gün canım sıkıldı; hafta içiydi, dükkânda yapılacak işler, gönderilecek siparişler vardı, ama neyleyim ki bende keyif yoktu! Dükkânı açmadım, dedim, yahu azıcık biz de laubalilik edelim, biz de koyverelim ipin ucunu, bugün de kafa izni yazalım kendimize…

Sıcacık yorganımla vedalaşmak zor oldu tabii; uzuvlarımı ite çeke aldım altından. Midem kazınmış, homurtular eşliğinde bir bardak sirkeli su içtim, hatunun akşamdan yaptığı keklerden 2-3 dilim atıştırdım, şöyle havayı koklayıp münasip don giydim. Semt-i Üsküdar’a yollandım, Şehriyar Bey’e. Saat öğleyi buldu. Kış da geldi gelecek, fakat arada kızartan güneş yüz gösterip adamın canına okuyor. Neyse, bunda da bir letafet ve keramet aradım, kemiklerim ısınsın bari dedim, tişörtümün üstüne attığım ince yelekle kendimi afitâbın hararetli kollarına bıraktım. Bindim otobüse; bizim toplu taşımayla seyahati bir eğlence haline getiren mütekait tayfa yine toplaşmış, hararetle memleket kurtarıyor, maaşlara zam yapıyor, gençliğe terbiye-i ahlâk ve fikir tavsiye ediyor filan. Az öteye çekildim, en arkada boş kalan kuytu bir koltuğa attım kendimi, henüz doldurduğum halk musikisi kasedimi koyduğum walkmanimi kulağıma taktım, oohhh. Yaşasın emeklilik!

Neyse, yollar zaten açıktı; Üsküdar’a çabucak indim. Yeni Vâlde’nin bahçesinden geçtim, mahsus. Güneşle oynaşan çınarların meltemli gölgelerinden yürüdüm, ağır ağır, henüz camiden çıkan cemaatin telaşsız ve hatta az biraz neşeli çehrelerini seyrettim, kuzey kapısından çıkıp çarşı meydanına doğru ilerledim. Şehriyar Bey’in o uhrevî hücresi yine boş değildi, birkaç talebe bir şeyler bakıyor, kimi hazretten tavsiye soruyor, kimi içeriyi kalabalık etmeyeyim diye kapıdan seyrediyor kitapları. Ben de kapıdakilerden destur isteyip içeri girdim, hazretle göz göze geldik, selamımı ünleyerek aldı: “Ooo, Baba Rüstem, hangi rüzgâra borçluyuz bu kutlu ziyareti?!” filan. Çoluk çocuğun yanında bu muzip iltifat azıcık yanaklarımı kızarttı. Estağfirullah, kem küm, diyerek geçiştirdim. Siz işinize bakınız hazret, hele kalabalık dağılsın, hasbihal ederiz dedim.

Neden sonra talebe boşalttı hücreyi, kapı önünde taburelere çöktük, hazret hemen çay söyledi. Çaylar gelmeden girdi lafa; Baba Rüstem, yine bir proce yapıyoruz, kitap da neşredeceğiz, ulemâdan birkaç zevâta yazı sipariş ettim, sen de hani fena muharrir sayılmazsın, aklımdaki mevzulardan birini de sana vereyim diyordum, çıkageldin. Pekâlâ dedim, zaten Tanrı Teâlâ kalemimizi min-gayr-ı liyâkatin bu gûne maarif işlerine kullanalım diye yaratmıştır bizi falan, diyerek kabul ettim. Fakat dedi, Baba Rüstem, takvim sıkışık, vaktimiz dar. Yazıyı bir an önce halledip bana ulaştır. 15-20 yazı var, iş çok. Yıl bitmeden hepsi gelecek, tashihleri görülüp neşre hazır edilecek vs. Ohoo, dedim, hazret. Şöhretimden haberdar değilsin demek. Kim ne sipariş etmiş de ben vakitlice yazıp şıppadanak teslim etmemişim! Alınırım vallahi…

O ara yüzüne baktım; bu te’kitli teminatıma inanmak istiyor gibiydi.

Senin işlerin vardır, ben başka dostları göreyim, dedim, ayrıldım…




#Hafi Sohbetler
#aktüel
#edebiyat