Milli Sinema’nın kurucularından Yücel Çakmaklı’nın ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu “Kâbe Yollarında” belgesel filminin gösterimi yapıldı. 1969 yılında çekilen ve Milli Sinema Akımı’nın da ilk filmi olma özelliği taşıyan film, uzun yıllardır kayıptı. Cumhuriyet dönemi hac yolculukları ve hatıraları üzerine koleksiyon yapan Fatih Ketancı, filmin bir kopyasını buldu. Yaklaşık bir yıl önce filmin bulunma hikâyesini gazetemizde özel bir haberle duyurmuş, Yapımcısı Ali Osman Emir-osmanoğlu’ndan filmin restorasyonu yapılıp gösterime gireceği bilgisini öğrenmiştik. Uluslararası Sinema Derneği tarafından onarılan filmin gösterimi, cumartesi akşamı Taksim Camii Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Ardından Nazif Tunç’un moderatörlüğünde yapımcısı Emirosmanoğlu’yla söyleşi yapıldı.
Türkiye’den hacca giden bir kişinin serüvenini anlatan film, aynı zamanda Tarık Buğra’nın da ilk senaryosu. Yapımcılığını Elif Film’in üstlendiği belgeselin çekimleri için yola çıkan Çakmaklı ve Emirosmanoğlu’na, usta kameramanlardan Ali Yaver de eşlik etti. Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren yaklaşık 30 yıl hacca gitmek mümkün olmadığı için, film çok dikkat çekti. Döneminde Anadolu’yu dolaşan yapım, 6 ay kapalı gişe oynadı. Hatta o dönem Anadolu’da, “Bu filme yedi kere giden umre sevabı kazanır” dedikodusu bile yayılmıştı. İlk gösterimin Kayseri’de yapıldığı filmle ilgili gazetelerde, “Kayseri’de bir film tekbir sesleri arasında oynuyor” manşetleri atılmıştı. Yıllar sonra aynı tekbir sesleri Taksim Camii Kültür Merkezi’nde yeniden yankılandı. İzleyenler, içinde seslendirilen ilahilere, telbiyeye ve tekbir seslerine coşkuyla eşlik etti.
Kâbe Yollarında’yı izlerken, eskiden Türkiye’den Hacca gidenlerin ziyaret ettiği İstanbul’daki cami ve türbeleri de görmek mümkün. Yalova’nın Güneyköy’ünden Hac vazifesi için yola çıkan Ali Ağa (Murat Tok), İstanbul’a gelip ziyaretlerini yapar. Tarihi belge niteliği taşıyan bu eski İstanbul görüntülerinin anlatımı ise, Yeşilçam jönlerinin seslendirmesini yapan Abdurrahman Palay’ın sesinden veriliyor. Eyüp Sultan’da kılınan namazın ardından, Sultanahmet Meydanı’ndan otobüslere binilip yolcular uğurlanıyor. Kâbe’ye gelindiğinde ise türbeleri tahrip olmamış, etrafı gökdelenlerle çevrilmemiş Beytullah’ı görmek hem hüzünlendiriyor hem de heyecanlandırıyor. Hac vazifelerini detaylarıyla anlatan eser, Hacca gidecek olanlara adeta bir rehber niteliğinde. Dijital mecralarda da yayınlanacağı müjdesini aldığımız film, bu anlamda da mutlaka izlenmesi gerekir.
Filmi izlemeye gelen Yönetmen Murat Çeri, zamanın ruhu ve samimiyetiyle yapılan bu işin ilk olması sebebiyle de hakkını vermemiz gerektiğini söyleyerek, “Şimdi biz bunu yüksek teknolojiyle yapsak, belki görüntüler veya ses çok daha iyi olur, ama aynı samimiyet olmaz. İzlerken, o siyah beyaz dünyayı değil de kaybettiğimiz dünyayı hatırladık” dedi.
Bu filmin varlığından haberdar olduğunu ama ilk kez seyredebildiğini belirten Nebiye Ay, “Milli Sinema’nın dindar bir insanın en önemli yolculuğunu anlatan bir filmle başlamış olduğunu görmek, benim için inanılmaz duygusallık oluşturdu” açıklamasını yaptı.
Filmin dublaj ve aktarımıyla Yeşilçam havasında olduğunu dile getiren Akademisyen Yusuf Ziya Gökçek, “Büyük ölçüde kurmaca niteliği baskın bir belgesel. Belgeseli çeken kişi kendi tecrübesini aktarırken, kültürel olarak haccın nerede durduğunu da anlatıyor” ifadelerini kullandı.
Milli Sinema hareketinin meyve verdiği ilk film olduğunu aktaran Akademisyen Mesut Aytekin, “O dönemin şartları açısından çağının üstünde bir iş. Sinema tarihi açısından da Milli Sinema düşün-cesinin nereden başlayıp nereye geldiğini anlamamızı sağlıyor” diyerek yorumladı.