Yalanmış meğer yalan dünya!

Hakkı Yanık
04:0010/10/2024, Perşembe
G: 10/10/2024, Perşembe
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

Otuz yıllık maziye sahip Yeni Şafak, bir okul oldu bizim için. Türk basın hayatında önemli bir yeri olan gazetemizden kuruluşundan bu yana onlarca emekçi, yazar, yönetici geldi geçti. Geride bıraktığımız 30 yılda Nusret Özcan, Hamit Can, şehit Mustafa Cambaz, Akif Emre, Selman Cahit Öztaş, Osman Akkuşak ve Rasim Özdenören gibi ağabey, arkadaş ve kardeşlerimizi ebediyete uğurladık. Biz onları unutmadık, umarım onlar da gittikleri yerde bizim için duacı olurlar.

Behçet Necatigil
'in sevdiğim bir dizesi var, yanlış hatırlamıyorsam şöyleydi: Bir gün gelir bu yollardan / Şahit ister geçtiğime.

Aynı yolun yolcusuyduk. Kara kavruktuk. Çay, tütün, tespih ve o tedirginliğimiz. Maça yenik başlayanlar taifesinin önde gidenleriydik. Yeni Şafak ocağında buluştuk. Var olanı dağıttık, yok olanı paylaştık. Maişet bir yandan, felek diğer yandan saldırdı, sabrettik, dayandık. Yılmadık; dal budak feda ettik, yıkılmadık. Ev kurduk, ocak tüttürdük. Çoluk-çocuğa kavuştuk. Heyhat! Yol uzundu ve güzel dostlar yalan dünyada fazla eylenmiyorlardı. Geçen otuz yıl içinde biz 'yalan'da kaldık, birçok arkadaşımız gerçek âleme göçtü. Nusret Özcan, Hamit Can, şehit Mustafa Cambaz, Akif Emre, Selman Cahit, Osman Akkuşak ve Rasim Özdenören hatırladıklarım. Bu güzel insanlara Kadir Demirel, Ahmet Kekeç, Mehmed Niyazi Özdemir, Mevlâna İdris Zengin ve Asım Gültekin'i de ekliyorum. Hatırlayamadıklarım varsa helâllik isteyip cümlesine Mevlâ'dan rahmet diliyorum. Biz onları unutmadık, umarım onlar da gittikleri yerde bizim için duacı olurlar.

Gümüş sakal

22 Haziran 2007'de ebediyete uğurladığımız Nusret Özcan'la İLESAM'da tanıştık, Yeni Şafak'ta kaynaştık. Aynı sayfaya haber hazırlayıp aynı manşet üzerine fikir yürüttük. Uzun sohbetler ettik. Kavgaya daldık, küs kaldık. Gerçek bir İstanbulluydu Nusret Özcan. Onun Sokak Sesleri isimli kitabı döneminin İstanbul'unu anlatan nadir eserlerdendir. 1981'de başladığı gazeteciliği uzun süre sürdürmüştü Nusret Ağabey. Necip Fazıl hayranı ve katıksız Fenerbahçeliydi. Üstadın cenaze merasiminde göz altına alınmış, iki hafta sonra bırakılmıştı. Sadece bir gazeteci değil, sanatkârdı. Gazetedeki ayaklı ilmihalimizdi.

“İyi bir göğüs istobu istiyorum” der, şehitlik dilerdi. Vakıf Gureba'daki son görüşmemizdeki bakışını unutamıyorum. “Sen mi geldin Hakkı” demişti inleyerek. İyi bir göğüs istobu için hazırdı. Duâlarımız sana Gümüş Sakal.

Diriliş eri...

2 Şubat 2010'da kaybettiğimiz Hamit Can, elinde çay ve tütün bir köşede olurdu. Hep düşünceli, devamlı efkârlı. Selâm verip usulca yaklaşırdım. Hal-hatır faslından sonra Sezai Karakoç'tan konuşurduk. Şiir, hikâye, kitap. Söz bir ara futbola gelir, muhabbet koyulaşırdı.

Derbesiyeli (Şenyurt) Hamit Can, gazeteciliğinin yanında şair ve yazardı. Yazı hayatına Diriliş'te başlamış, şiir, hikâye, deneme ve gezi yazılarını burada yayımlanmıştı. Daha sonra hem gazetemizde yıllarca çalışan hem de Diriliş ocağında üstat Sezai Karakoç'la uzun bir yürüyüşe çıkan meslektaşım Diriliş Partisi'nin kurucuları arasında da yer almıştı.

Bir gün gazetenin merdivenlerinde karşılaştık. Gülüyordu. “Kitabım çıktı, Hakkı” dedi, uzattı. Derbesiye Günleri! Hem de İmzalı. Sevinmiştim; Hamit Abi gülüyordu!


İki madalyalı şehit

15 Temmuz 2016'da göğsünde iki madalyayla şehit olan Mustafa Cambaz'ı herkes severdi çünkü Cambaz herkesi karşılıksız severdi. Dertlinin dertleriyle ilgilenir, darda olana koşardı. Hep heyecanlıydı. İşini severek yapar, yüksünmezdi. Fotoğraf tutkunuydu. Memleketi köşe bucak gezip ulu camileri, köprüleri, çeşmeleri fotoğraflamıştı. Uzun soluk gerektiren projeleri vardı.

Kedilerin 'Mustafa'sıydı, kedilerin babası. Onları tek tek besler, bir başka severdi. Sıkı Galatasaraylıydı aynı zamanda. Bir gün, “Maç var, bu sefer sizi yeneceğiz, kaybeden Sultanahmet'te köfteleri ısmarlar; var mısın” dedi. Vardım. Çoluk çocuk gittik sözleştiğimiz gibi. O kazanmış, hesabı da ödemişti!

Devrimci bir yanı vardı. 15 Temmuz'da göğsünde iki madalyayla şehit oldu. Bize dualarını eksik etme yiğidim!

Müslümanların izinde

23 Mayıs 2017'de Hakk'a yürüyen Akif Emre, meslekî açıdan 'zor' bir adamdı. Titiz çalışır ve kolay beğenmezdi. Aynı zamanda babacan tavırlıydı. Yeni Şafak'ta yayın yönetmenliği yapmış, köşe yazıları yazmıştı. Bosna'dan Filistin'e tüm İslam âleminin dertleriyle dertlenen bir Müslümandı. İslamlığı çok önemser ve her şeyin üzerinde tutardı. Gezgindi. Dünyada nerede Müslüman varsa oraya gider, gördüklerini kayda alırdı.

Kayseri doğumlu olan Akif Emre, aynı zamanda yayıncıydı. Akabe Yayınları'nda başladığı yayıncılık deneyimini İnsan, Küre ve Klasik Yayınları'nda yöneticilikle sürdürdü. Belgesel çalışmalarına imza attı. Osmanlı şehirleri üzerine belgeseller hazırladı. Dünya Bülteni’nde yönetmenlik de yapan Akif Emre kalbine yenilmeden önce www.haberiyat.com'da yönetmendi.

Ruhu şadolsun!


Şair, gazeteci, dost

13 Mart 2018'de hayata veda eden Selman Cahit Öztaş'ı herkes mütevazı yanıyla bilirdi. Gazetemize ilk yıllardan itibaren katkı veren emekçilerdendi. Nusret Özcan’la beraber kültür sanat editörlüğü yapmış, Ramazan Eren Ağabey’le beraber yazım hatalarını düzeltmiş, bilgi işlem servisi sorumluluğu üstlenmişti. Son zamanlarda evden çalışıyor, gazetenin bulmaca sayfasını hazırlıyordu. Yaptığı işin hakkını veren bir insandı Selman Cahit. İş bitmeden çalıştığı yerden ayrılmazdı. Gazetede sorumlusu olduğu arkadaşlarının hakkını ararken de kendi hakkını unutan bir insandı.

Üç kız babası Selman Ağabey şairdi ve fakat asla şairlik taslamazdı. Münzevi bir hayatı tercih etmişti. Paraya pula kıymet vermez, şan şöhret peşinde koşmazdı. Birçok derdi ve o kadar da dostu vardı.

Dostların seni unutmadı şair Selman!

Bir yalnız beyefendi

14 Eylül 2020'de rahmetli olan Osman Akkuşak, ağır ağır girerdi gazetenin kapısından. Herkesle ilgilenir, hatırını sorardı. Kütahya doğumlu olan ve bir süre eğitimcilikle uğraşmış olan Osman Amca gazeteye gelir, oturur, Enes Keskin arkadaşımıza yazısını okuyarak yazdırırdı.

Bir İstanbul beyefendisi, bir yalnız adamdı. Edebiyat muhitinin gediklisi. Biz sorardık o anlatırdı. “Osman Amca, sen anlat ben yazacağım” derdim, kısmet olmadı. Eğitim, kültür ve basın dünyasının hafızasıydı. O hafızadakiler maalesef onunla gitti.

Yeni Şafak bir aile olup yazılarının istediği şekilde yayımlanmasına imkân sağlamış olsa da Osman Amca garip yaşadı, garip göçtü. Son yıllarda Pendik'te Sanatçı Yaşam Evi'nde hayatını sürdürüyordu.

Ömrünün son günlerine kadar gazeteyi terk etmedi. Sesi hâlâ yankılanır kulaklarda...


Hepimizin Rasim abisi

23 Temmuz 2022'de dâr'ül bekaya göçen Rasim Özdenören Ağabey’in beraber mesai sarf etmesek de hepimizin üzerinde çok emeği vardı. İsmi Yeni Şafak’la özdeşleşmiş yazarlarımızdan biriydi. Tanıyanların görüş birliği ettiği ilk özelliği tam bir ağabey olmasıydı. Kimseyi kırmaz, karşılaştığı edebiyat heveslilerini teşvik ederdi.

Şair Alaeddin Özdenören'in ikiz kardeşi olan Rasim Ağabey, kurulduğu günden bu yana Yeni Şafak’ta düşünce yazıları kaleme aldı. Gazeteciliği ve dergiciliğinin yanında Çok Sesli Bir Ölüm, Gül Yetiştiren Adam, Denize Açılan Kapı, Hastalar ve Işıklar, Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler ve Uyumsuzlar isimli kitapların da aralarında olduğu çok sayıda esere imza atmıştı.

Son ana kadar genel yayın yönetmenliğini yürüttüğü Hece dergisindeki dost, arkadaş ve kardeşleriyle gazetemiz emekçileri Rasim ağabeylerini hiç unutmayacak.

Ufarak hikâye: Beş çayı
  • Mehmet Şeker’le oturduk. “Benim kaplumbağa sorun çıkardı yine” diye şikâyete başlayacakken, “Çay içelim” deyip kalktım. Çaylar enfes. Daha ikinci yudumda Nusret Özcan geldi. “Selâmünaleyküm, bana da çay lütfen.” Tekrar kalktım “Hemen” deyip. “Bir çay daha eklesene” diye sesleniyor arkamdan biri. Kim ola? Derbesiyeli Hamit Can bu. Elinde ceket ve kitaplar. Ocağa geçtiğimde, ‘gümüş’ sakallarını sıvazlayan Nusret abi davudî sesiyle mevzuyu açıyor: Şimdiii, efendim... O ara, “Hani bize yok mu?” diye ocağa sesleniyor Kadir Demirel. Oturmuş, gözlüğünü siliyor. Hangi ara geldi? Masadan yükselen ses şiirleşip tütün dumanına karışıyor. Uzaktan uzağa ikindi ezanı. Aaa, Mustafa Cambaz! Koşar adım dalıyor içeri. Sırtında çanta, elinde makine. Aniden durup, “Yaklaşın hele” diyor, “Fotoğrafınızı çekeyim. Beş çayı koyarız adını.”Deklanşöre basıyor...
Halil İbrahim sofrası
  • Büyük Türk şairi Sezai Karakoç, “Oruç, ruhun sesi gelir her yıl / Gümüş topuklarını dokundurur kalbimize” diyor İnsan ve Oruç şiirinin girişinde. Yeni Şafak'ta güzel iftarlarımız, sahurlarımız oldu. Kızlar pasta yaptılar; börek ve kek. Erkekler zeytin getirdiler, peynir ve helva. Bakınız yaprak sarmamız ve turşumuz bile var. Ve akşam ve ezan ve o huzur veren telâş. “Buyurun dostlar, Halil İbrahim sofrasına!..”






#yeni şafak
#30.yıl
#ahirete göçenler