Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu, basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Kalın, kabinenin yoğun bir gündemi olduğunu ve ilgili bakanlıkların alanlarında çalışmalarını yoğun şekilde sürdürmeye devam edeceklerini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim sonuçlarına yönelik bir ön değerlendirmesi olduğunu dile getiren Kalın, seçimlerin millet için hayırlı olması temennilerini iletti.
Seçim sonuçlarıyla ilgili İstanbul başta olmak üzere bazı yerlerde hukuki süreçlerin devam ettiğini belirten Kalın, "Sayın Cumhurbaşkanımızın daha önce de ifade ettiği gibi nihai karar Yüksek Seçim Kurulunundur. Hukuki yolların tüketilmesinin ardından Yüksek Seçim Kurulunun vereceği karar da nihai olarak bizim temel kabulümüz olacaktır. Böylece milletin iradesi sandığa yansıdığı şekliyle de siyasi ve hukuki bir kimlik kazanacak, bağlayıcı hale gelmiş olacaktır. Yapılan itirazlar bu ikisi arasında, yani sandığa giden seçmen ile onun iradesinin olduğu gibi yansıtılması arasında yaşanmış olan muhtemel ihlalleleri, hukuksuzlukları, kasıtlı veya kasıtsız yanlışlıkları ortaya çıkartmayı hedeflemektedir." değerlendirmesinde bulundu.
İbrahim Kalın, toplantıda iç ve dış güvenlik konularının da geniş yer tuttuğunu, bunlarla ilgili Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve MİT Başkanlığının iç ve dış güvenlikle ilgili sunumlarının yapıldığını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
Kalın, İçişleri Bakanlığının terörle mücadelenin yanında uyuşturucuyla mücadele, kamu düzeninin sağlanması ve trafik gibi konularla ilgili çalışmalarının devam ettiğini, bunların da toplantıda detaylı bir şekilde ele alındığını bildirdi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın bürokrasinin azaltılması ve e-devlet yapısının güçlendirilmesiyle ilgili kapsamlı bir sunum yaptığını anlatan Kalın, son yıllarda dijital dönüşüm konusunda dünyada önemli gelişmeler yaşandığını, Türkiye'nin bu konuda değişimi ilk göğüsleyen ve hayata geçiren ülkelerin başında geldiğini anlattı.
Konuya ilişkin verileri de paylaşan Kalın, "Vatandaşlarımızın devletle ilgili kamu işlerini yaparken hem başvuru sayısını hem sunmak zorunda oldukları belge sayısını hem de gezmek zorunda oldukları kurum sayısını azaltan bir dijital dönüşüm sürecinden geçiyoruz. Yani daha önce ortalama bir işlem için 3-4 belge istenirken, bununla ilgili harcanan zaman bazen yarım gün, bazen bir güne yayılırken, bugün bu rakamlar belge sayısı 1,5'lere düşmüş durumda, sarfedilen zaman ise 10-20 dakika gibi sürelere inmiş durumda." bilgisini paylaştı.
Kalın, bunun vatandaşın devletle ilgili işlemlerinde kolaylığı artıran önemli bir unsur olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Suriye ile ilgili süreci yakından takip etmeye devam ettiklerine işaret ederek, "Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği çerçevesinde buradaki savaşın sona erdirilmesi, anayasa komisyonunun kurulması ve siyasi geçiş sürecinin seçimler yoluyla sağlanması için çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor." diye konuştu.
Bir diğer önceliklerinin İdlib'deki mevcut statünün korunması olduğunu dile getiren Kalın, "Sayın Cumhurbaşkanımızın kişisel girişim ve inisiyatifleriyle sağlanmış olan İdlib mutabakatının kalıcı hale getirilmesi öncelikli hedefimiz, bunu da büyük oranda başarmış bulunuyoruz." diye konuştu.
Daha önce güvenli bölge ya da tampon bölge gibi konular gündeme geldiğinde bunun pratik olmadığı, uygulamasının zor olacağı, bu bölgelerde kimlerin olacağı gibi çeşitli sorular ve şüphelerin gündeme geldiğini hatırlatan Kalın, şunları kaydetti:
Münbiç ve Fırat'ın doğusuyla ilgili ABD ile yürütülen müzakerelerin devam ettiğini belirten Kalın, "Evvelsi gün Sayın Milli Savunma Bakanımız ile Washington'a yaptığımız ziyaret çerçevesinde de bu konuları etraflı bir şekilde ele alma imkanımız oldu. Aynı şekilde Hazine ve Maliye Bakanımız da kendi ekonomik konularının dışında Sayın (ABD Başkanı Donald) Trump ile yaptığı görüşmede bu konuları etraflı bir şekilde ele aldılar. Bizim beklentimiz, Münbiç yol haritasının bir an önce hayata geçirilmesi ve Fırat'ın doğusunda hiçbir terör unsurunun barındırılmasına müsaade edilmemesi." ifadelerini kullandı.
Münbiç'te, Türk ve Amerikan askerlerinin ortak devriye faaliyetlerinin devam ettiğini ve yeni devriye faaliyetlerinin yapılması için de görüşmelerin sürdüğünü anımsatan Kalın, şunları kaydetti:
"Askeri birliklerimiz ve istihbari unsurlarımız tarafından bu çalışma yürütülüyor. Burada güvenli bölge meselesi de öncelik arz eden bir konu. Sayın Trump'ın kamuoyuna açık bir şekide deklare ettiği yaklaşık 32 kilometrelik güvenli bölge meselesi de gündemimizde olmaya devam ediyor. Beklentimiz sürecinin devam etmesi, güvenli bölgenin kurulması bunun da Türkiye'nin kontrolünde olmasıdır. Bu bölgenin hiçbir terör örgütüne, PYD/YPG, DEAŞ veya rejim unsurlarına bir güvenli bölge ya da nefes alabilecekleri bir alan haline gelmemesidir. Bunun için de çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor."
Suriye'nin güvenliği çerçevesinde Türkiye'nin, hem Astana sürecinde hem de Cenevre sürecinde çalışmalarının devam ettiğini aktaran Kalın, "Türkiye aynı anda iki süreçte de bulunan hemen hemen tek ülke. Dolayısıyla hem Astana'da İran ve Rusya ile hem de Cenevre'de uluslararası toplumun diğer aktörleriyle bu çalışmaları yoğun bir şekilde sürdürmeye devam edeceğiz." diye konuştu.
Kalın, Irat'ta, Suriye'de ya da dünyanın herhangi bir yerinde Türkiye'ye yönelik tehditlere karşı her türlü tedbirin bundan sonra da kararlı bir şekilde alınacağını vurguladı.
İbrahim Kalın, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in Suriye ziyareti sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a bir rapor sunacağını söylediği, söz konusu raporda Şam'dan gelen net bir mesajın olup olmadığına ilişkin soruyu şu şekilde yanıtladı:
"Sayın Zarif'in Şam'dan sonra Ankara'ya gelip görüşmeler yapması bu tür yorumlara sebep olmuş olabilir ama bizim böyle bir ara buluculuk arayışımız söz konusu değil, öncelikle bunun altını çizmek isterim. İran ile iyi ilişkiler içerisinde olduğumuz, Suriye konusunda birlikte çalıştığımız bir ülkedir. Suriye'de özellikle Esed rejiminin geleceği konusundaki görüş ayrılığımız da zaten bilinmektedir. Biz Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği çerçevesinde meşru bir yönetimin iş başına gelmesi ve bunun için de Anayasa Komisyonunun kurulması ve seçimlerin yapılmasıyla ilgili çerçevemizi baştan beri net bir şekilde ortaya koymuş bulunuyoruz. O manada ara buluculuk arayışımız söz konusu değil. Rejimle bir temasımız, diyaloğumuz söz konusu değil. Oraya dönük bir mesaj iletmemiz gerektiğinde bunu zaten İran ve Rusya üzerinden yapmaktayız. Bunu da öncelikle sınır güvenliğimizin sağlanması çerçevesinde yürütüyoruz. Çatışmaların sona erdirilmesi ve siyasi sürecin hayata geçirilmesi konusunda İran ile yakın çalışmaya devam edeceğiz ama kastettiği manada bir ara buluculuk süreci söz konusu değil."
Bir gazetecinin, "İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'in dünkü basın toplantısında, 'Suriye'de sınır bölgelerinin Esed rejimine verilmesi' gibi bir önerisi oldu. Türkiye bu öneriye nasıl bakıyor?" sorusunu üzerine Kalın, şunları söyledi:
"Cerablus'tan Afrin'e, Afrin'den İdlib'e kadar o bölgede oluşturduğumuz statüye baktığınızda burada ne PKK'nın ne DEAŞ'ın ne de rejim unsurlarının olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla böyle bir yapı mümkündür. Dolayısıyla 'Türkiye'nin temizlediği yerlere rejim unsurları gelsin' demek biraz fırsatçılık oluyor. Türkiye buralarda terörle mücadele ederek, buraları temizleyip hem kendi güvenliğini hem de bölge halkının güvenliğini teminat altına almış durumda ama Suriye haritasının diğer bölgelerine baktığınız zaman rejimin, Fırat'ın doğusunu Amerikalılara bıraktığını, belli yerleri bizim müdahalemizden önce Afrin'de PYG/YPG'ye bıraktığını, belli yerleri Rusya Federasyonu'na bıraktığını, güneyde başka unsurlara bıraktığını görüyoruz. 'Türkiye'nin temizlediği yerlere rejim unsurları gelsin' demek gerçeklerle bağdaşmıyor. Bizim zaten böyle bir beklentimiz, talebimiz ne de bir onayımız söz konusu. Öncelikli olarak sınırda öngördüğümüz, Cerablus-İdlib hattında mevcut statünün korunması, yerel halkın kendi imkanlarıyla buraları yönetmesi. Fırat'ın doğusunda da bir güvenli bölge kurulduğu zaman buranın kontrolünün Türkiye'de olması."
"ABD'nin Suriye'den çekilme konusunda bir aksama oldu, bu kararı geri mi aldılar? ABD'deki görüşmelerinizde gözleminiz nedir?" sorusuna Kalın, şu cevabı verdi:
"Sayın Trump'ın ABD'nin Suriye'den çekileceğini duyurmasından beri Amerikalılar arasında da bir tartışma devam ediyor. Bununla ilgili net bir yol haritasının ortaya konulamadığını görüyoruz. Yani bir gün söylenen şeyleri ertesi gün yalanlandığını ya da revize edildiğini görüyoruz. Washington'da bizim edindiğimiz izlenimler de bu yönde. Belli ki farklı birimler arasında da farklı görüşler dile getiriliyor. Bizim açımızdan çekilme kararı doğru bir karardır, güvenli bölgenin kurulması doğru bir karardır ama bunun şeklinin nasıl olacağı, buraları kimin kontrol edeceği, bu bölgenin kime hizmet edeceği konusu bunlardan daha da önemlidir. Buradaki temel mesele, Amerikan yönetiminin halen YPG/PYD unsurlarına destek vermesidir. Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Trump ile yaptığı birçok görüşmede açıkça ifade ettiler. Bizim Suriye'nin herhangi bir bölgesinde, Fırat'ın doğusunda, Deyrizor'da, Rakka'da ya da başka bir yerde güvenliği sağlamak için PYD/YPG gibi bir terör örgütüne ihtiyacımız yok.
Burada DEAŞ'a karşı bir mücadele verilecekse, başka bir terör örgütüne karşı mücadele verilecekse bunu birlikte yapabiliriz. Birlikten kasıt Türkiye'dir, ABD'dir, uluslararası koalisyondur, yerel halktır, Özgür Suriye Ordusudur. Birçok unsurun içerisinde terörle doğrudan irtibatlı bir örgütü seçip bunlara destek vermek zaten baştan beri Amerikan politikasının en yanlış tarafını teşkil etmiştir. Dolayısıyla beklentimiz sürecinin devam etmesi, güvenli bölgenin kurulması bunun da Türkiye'nin kontrolünde olmasıdır."
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın kabine üyelerine Kıdem Tazminatı Fonu'na ilişkin bir sunum yapıp yapmadığı ve bu konuda nasıl bir yol haritası çizileceğine ilişkin soru üzerine Kalın, kabine toplantısında böyle bir sunum yapılmadığını söyledi.
Bu konuda Albayrak ile görüştüğünü, Kıdem Tazminatı Fonu'yla ilgili geçmişten beri devam eden bir çalışma olduğunu hatırlatan Kalın, Bakan Albayrak'ın da bu çalışmaya atıf yaptığını ve ilgili bütün paydaşlar ve başta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olmak üzere ilgili bakanlıkların katkıları ve mutabakatıyla bir hazırlığın yapıldığını ifade ettiğini bildirdi. Kalın, şöyle konuştu:
Üçüncü 100 günlük eylem planının ne zaman hazırlanacağına ilişkin soruya Kalın, şu yanıtı verdi:
"Bundan sonra bu yöntemi biraz değiştiriyoruz.100 günlük Eylem Planı ya da İcraat Programı açıklaması modelinden şöyle bir döneme geçiyoruz; çeyrek dönemlik bir takip ve raporlama süreci olacak. Yani her bir çeyrekle ilgili birimlerimizin yaptığı çalışmalar raporlanacak, Cumhurbaşkanımıza arz edilecek, Cumhurbaşkanımız da bu veriler ışığında ve bundan sonra yapılacak çalışmaları, yılda iki defa temmuz ve ocak aylarında bizzat kendisi açıklayacak. Her 100 günde bir eylem planı açıklamak yerine Sayın Cumhurbaşkanımız yapılan bu çalışmaları özetleyen, hülasa eden ama önümüzdeki dönemde de 3-6 ayda yapılan çalışmaları da ihtiva eden sunumlarını gerçekleştirecekler."
Kalın, ABD ile devam eden F-35 ve Patriot görüşmelerine ilişkin devam eden müzakerelerde gelinen aşamanın Türkiye'nin beklentilerine cevap verip vermediğine yönelik soru üzerine, bu hafta Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın, Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın, kendisinin ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan'ın da bu konuda temasları olduğunu, mevkidaşlarıyla bu konuyu görüştüklerini anımsattı.
S-400'lülerin alınması halinde Türkiye'ye birtakım yaptırımların uygulanacağına, F-35 programının dışına çıkartılacağına ve Patriot satışlarının engelleneceğine dair ifadelerin ABD makamları tarafından yapıldığını belirten Kalın, şöyle devam etti.
"Türkiye'ye dönük bu tür öncelikle tehdit, şantaj yahut yaptırım dilinin ters tepeceğini açık bir şekilde ifade ettik. İkili ilişkilerimizin dayanması gereken temel ilkeler karşılıklı çıkarların korunması, karşılıklı güven, ortak değerler ve ortak hedefler üzerine inşa edilmelidir. Bunun dışında tek taraflı, dayatmacı söylemleri tabii ki kabul etmemiz mümkün değil. Burada 'S-400'ler alınırsa F-35'lerle ilgili hassas bilgilere erişim olur, bu da F-35 programını tehlikeye sokar.' şeklindeki argümana karşı da bildiğiniz gibi Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu, NATO toplantısı vesilesiyle Washington'da bulunduğu sırada bir teknik heyet kurulması teklifinde bulundu. Bu teknik heyet uzmanlardan oluşacak, NATO şemsiyesi altında böyle bir riskin olup olmadığını detaylı bir şekilde inceleyecek. Bizim bu teklifimiz, bu konunun bütün boyutlarıyla aydınlatılmasını amaçlıyor."
Türkiye olarak parçası oldukları F-35 programının bir üçüncü ülke tarafından tehlikeye atılmasını veya bir başka savunma sistemi tarafından riske edilmesini istemeyeceklerini ve kabul etmeyeceklerini vurgulayan Kalın, bu riskleri analiz edecek bir çalışmanın yapılması gerektiğini ifade etti. Ancak bu çalışma yapılmadan, bu sonuçlara varılmasının doğru olmayacağının altını çizen Kalın, şöyle konuştu:
"Türkiye'nin S-400 kararı bir gecede verilmiş bir karar değildir. Biz bunu da çeşitli vesilelerle her seviyede ifade ettik. Bundan sonra da ifade etmeye devam edeceğiz. Türkiye F-35 teknolojisinin bir ortağıdır, ortağı olmaya da devam edecektir. Biz, F-35'lerin sadece bir müşterisi ya da alıcısı değiliz. 10 ülke ile birlikte o projenin ortaklarından birisiyiz. Şu ana kadar yaptığımız yatırımlar var, buradan doğan hukuki haklarımız var. Bu teknolojiyi elde etmek, bunun bir parçası olmak da bizim hem öncelikli hedeflerimizdendir hem de en doğal hakkımızdır. S-400 meselesinin aslında merkezinde yer alan teknoloji transferi konusunda da bizim beklentimiz tabii ki müttefiklerimizin öncelikli olarak bu yolun önünü açmalarıdır. Yani NATO şemsiyesi altında, ikinci NATO'nun en büyük ordusu olarak, operasyonlara katılan, ittifaka destek veren, her tür riski alan, maddi katkı yapan Türkiye'nin, teknoloji transferi konusunda dışlanması elbette kabul edilemez."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Türkiye'nin son yıllarda savunma sanayisinde çok ciddi mesafeler katettiğine dikkati çekerek, bu sürecin devam edeceğini vurguladı.
Türkiye'nin bu alanda daha da güçlenmesini istediklerini dile getiren Kalın, "Egemen bir devlet olarak da hangi ülkeden hangi sistemi alacağımıza da Türkiye olarak biz karar veririz ama bunu yaparken tabii ki müttefiklerimizle iş birliği içerisinde hareket etmek isteriz. Onlardan alacağımız teknolojinin bir başka sistem tarafından tehdit edilmesini ya da riske girmesini elbette istemeyiz." dedi.
"Ya o, ya bu" şeklinde dayatılma yapılmasının da kabul edilebilecek bir durum olmadığının altını çizen Kalın, bu meseleyi çözmek için müzakerelerin devam edeceğini söyledi.
Kalın, "Kabine'de bir revizyon öngörülüyor mu?" sorusuna, "O konu Cumhurbaşkanımızın uhdesindedir, takdirler kendisine aittir. O konuda benim bir spekülasyonda bulunmam doğru olmaz." şeklinde konuştu.
Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Başkanlığı mazbatasını aldığı hatırlatılarak, hükümet tarafından meşru başkan olarak görülebilmesi için YSK'deki sürecin tamamlanmasının beklenip beklenmeyeceğine dair soruya da Kalın, şu yanıtı verdi:
"YSK'nı kararı nihai karardır ama hukuki süreç, itirazlar devam etmektedir. AK Parti ve MHP, İstanbul'da seçimlerin yeniden yapılması için bir olağanüstü başvuruda da bulunmuştur. Şu anda YSK bununla ilgili değerlendirmesini yapacak, vereceği karara göre süreç devam edecek. Dolayısıyla burada hukuki süreçlerin kullanılması, sonuna kadar tüketilmesi her partinin en demokratik hakkıdır. Tersi olsaydı bu kadar az bir farkla Cumhur İttifakı'nın adayı kazansaydı, Millet İttifakı'nın adayı da muhtemelen benzer bir itirazda bulunacaktı YSK'ya. Bunu da gayet normal, demokratik bir hak olarak görecektik. Bir gecikme, hak gaspı olarak hiçbir şekilde görmeyecektik. Burada da Cumhur İttifakı'nın böyle bir itirazda bulunması partilere ve adaylara tanınmış doğal, demokratik bir haktır. Bunlar tüketilir, tamamlanır, bunlar bittikten sonra YSK'nin vereceği karar bizim için de nihai karardır. O zamana kadar mazbatasını alan başkanlar başkanlıklarına devam ederler ama farklı bir durum söz konusu olursa da hukuki süreç neyi gerektiriyorsa o süreçler işletilir."
İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Memur-Sen Konfederasyonu Uluslararası İşin Geleceği, Tehditler ve Fırsatlar Konferansı'ndaki konuşmasında 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'yla ilgili açıklamaları konusundaki bir soru üzerine, "657 ile ilgili bir değişiklik öngörüsü, tasarısı şu anda gündemde yok." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın buna ilişkin açıklamalarını hangi bağlamda söylediğini hatırlatmakta fayda bulunduğuna işaret eden Kalın, şöyle konuştu:
"Yeni başkanların göreve gelmesiyle başka partilerden, keyfi uygulamalar olması halinde, haklı olarak belediyelerde çalışan işçilerimizin ya da memurlarımızın birtakım endişeleri olmuş olabilir. Bunlar tabii ki dile getiriliyor. Kendisi de bu konuşmayı Memur-Sen'de yaptı. Dolayısıyla burada onların bir yasal güvence altında olduğuna dikkati çekti Sayın Cumhurbaşkanımız. Bu aslında çok önemli bir mesaj çünkü yönetimler değişebilir ama devlette süreklilik esastır. Keyfi uygulamalarla işini doğru yapan, kanunen de o görevde bulunan hak ve hukuk açısından da herhangi bir eksiği olmayan kişilerin böyle bir endişe ve korku içinde tabii ki olmaması gerekir.
Yeni gelen başkan, hangi partiden olursa olsun önemli değil, ne tarafa doğru el değiştirmiş olursa olsun belediye, orada çalışan insanların da gönül huzuruyla devletine hizmet etmeye devam etmesi gerekir. Sayın Cumhurbaşkanımızın dikkat çektiği nokta budur. Böyle bir şeye tevessül etmeleri halinde bunun yasal güvencesi vardır, bu da 657'dir. Bunu herkese hatırlatmakta fayda var."
İbrahim Kalın, basın mensuplarının işsizlik rakamları ile ilgili sorusu üzerine, ekonomik birimlerin çalışmalarına devam ettiğini dile getirdi.
Yılın ilk çeyreğinde hizmet sektörünün de daha tam olarak devreye girmemesi nedeniyle zaman zaman rakamların biraz daha yüksek olabildiğine dikkati çeken Kalın, "Yıl içindeki toplama da bakmak lazım ama Türk ekonomisinin bünyesinin sağlam olduğunu bir kez daha ifade etmek isterim." şeklinde konuştu.
Cari açık dengesinde çok ciddi bir iyileşmenin olduğunu vurgulayan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Önümüzdeki dönemde turizm sezonu tekrar hızlanıyor, yeni hedefler konuldu ve bu hedefler çerçevesinde turizm sektöründen çok ciddi gelir elde etmeye başlamış bulunuyoruz. Yatırımlar konusunda tasarruf tedbirlerine rağmen önemli yatırımlar hala devam ediyor. Yabancı sermayenin Türkiye'ye ilgisi yoğun bir şekilde devam ediyor. Dolayısıyla dönem dönem 'Türkiye'de bir ekonomik kriz var, tekrar inişe geçildi' gibi felaket senaryolarının çizildiğini, yazıldığını görüyoruz. Bunlar hep boşa çıktı."
Geçen 10 yılda, 2007-2008 küresel finans krizinden beri, "Türk ekonomisi patlamak üzere, çökmek üzere, iflas etmek üzere, firmalar kapanacak, işsizlik sokaklara dökülecek" gibi senaryoların yazıldığını belirten Kalın, bunların hiçbirisinin gerçekleşmediğini, alınan tedbirlerle bunların önüne geçildiğini anımsattı.
Son 10 ayda iki seçim yapıldığına işaret eden Kalın, "Seçim dönemlerinde ister istemez piyasalar etkilenir ama buna rağmen ne döviz endeksinde beklendiği gibi büyük patlamalar ya da büyük sapmalar oldu ne büyüme hedeflerinde büyük sapmalar oldu. Bu fotoğrafı, bütünlüğü içerisinde görmekte fayda var. Bu işsizlik olsun, enflasyon olsun diğer konularda da tabii ki gerekli iyileştirmeleri yapmak için ilgili birimlerimiz çalışmalarına bundan sonra da devam edecekler." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'ye, ABD Başkanı Trump'ın da Türkiye'ye herhangi bir ziyaretinin söz konusu olup olmayacağı sorusunun yöneltildiği İbrahim Kalın, şöyle konuştu:
"Şu anda Cumhurbaşkanımızın Washington'a planlanan bir seyahati yok fakat kendisinin sıra orada olduğu için ABD Başkanı'na ilettiği bir daveti söz konusu. Daha önceki görüşmelerimizde benim de mevkidaşlarımla yaptığım görüşmelerde bu konuyu gündeme getirmiştik. Beyaz Saray da 'buna olumlu baktığını, 2019 yılı içerisinde bu ziyaretin olabileceğini' ifade etmişlerdi ama bugün itibarıyla bizim bu ziyaretimizden sonra da kesinleşmiş bir gün, tarih şu anda yok, olursa paylaşırız. Bizim beklentimiz, Sayın Trump'ın Türkiye'yi bu yıl içerisinde ziyaret etmesi olacaktır."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, soru üzerine, Milli Savunma Bakanlığının yeni askerlik sistemiyle ilgili kanun taslağını büyük oranda hazırlandığını, bugün bu konuya ilişkin daha önce bir sunum yapıldığından detaylı bir müzakerede bulunulmadığını bildirdi.
İbrahim Kalın, yeni askerlik sistemine ilişkin, "Bu tabii ki AK Parti grubu tarafından Meclis'e sevk edilecek. Orada da bu tabii komisyonlarda çalışıldıktan sonra kanun haline gelecek. Onunla ilgili hazırlıklar, daha önce açıklanan ana çerçeveyi esas alacak şekilde taslak büyük oranda hazırlandı ve Meclis açıldığında da bu gündeme gelecek." dedi.
Kalın, bir gazetecinin, HDP'li Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk başkanlığındaki Belediye Meclis Toplantısı'nda İstiklal Marşı'nın okunmamış olmasını nasıl değerlendirdiği sorulan Kalın, Mardin'de yaşanan bu hadisenin, AK Parti'li bir ilçe belediye başkanının ikazı üzerine durumun düzeltildiğini, daha sonra İstiklal Marşı'nın okunduğunu anlattı.
İbrahim Kalın, konuya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
"Böyle bir ikaza ihtiyaç duyulması bile Cumhurbaşkanımızın bu süreçte 'bu seçimlerin sadece bir yerel seçim meselesi değil, bir beka meselesi olduğunu' bir kez daha maalesef diyorum teyit etmiştir. Neden? İstiklal Marşı, hepimizin marşıdır, bu ülkede yaşayan 82 milyonun marşıdır. Türk'üyle, Kürt'üyle, Arap'ıyla, Çerkez'iyle herkesin marşıdır, Doğu'suyla Batı'sıyla, Mardin'i ile İstanbul'u ile Urfa'sı ile Bursa'sı ile bütün şehirlerimizin marşıdır. Buna karşı doğal refleksin ne olması gerekir? İstiklal Marşı'nın okunması, insanların bunu ruhlarında hissetmesi... Özellikle yönetici makamında olan kişilerin, bu hassasiyeti göstermesi olmalıdır. Bu tavır Türkiye'yi, Mardin'i incitmiştir. Mardin'in ruhunu düşündüğünüz zaman kadim bir şehrin, Mezopotamya'nın bütün zenginliklerini alarak bugüne taşımış bir şehrin o çok renkli, çok dilli ama milli ve yerli ruhunu düşündüğünüz zaman o Mardinliyi de incitmiştir. Bunun izah edilebilecek bir tarafı yoktur.
Maalesef doğal refleksin bu olması, zihin kodlarında ne tür hataların, sıkıntıların olduğunu da göstermektedir. Umarız, bu tür hatalar tekrar edilmez. İyi ki bu arkadaşımız gerekli uyarıyı yapmış ve İstiklal Marşı'mız orada okunmuştur. O bizim milli istiklalimizin ve istikbalimizin bir teminatıdır, bundan gocunanlar varsa kendilerini muhasebeye çekmeleri gerekir."