Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ankara'da büyükelçiler ile bir araya geldiği iftar programında konuştu.
Yeni Zelanda'daki terör saldırılarının ardından, Müslümanlara karşı nefret ve tahammülsüzlükle mücadele konusunda Zirve Dönem Başkanı olarak İslam İşbirliği Teşkilatı’nı Dışişleri Bakanları düzeyinde topladık. Toplantı sonunda açıkladığımız bildiriyle, Birleşmiş Milletler ile diğer uluslararası ve bölgesel örgütlere, 15 Mart'ın İslamofobiye Karşı Uluslararası Dayanışma Günü olarak kabul edilmesi çağrısında bulunduk. Bu çağrımızın hayata geçmesi için ülkelerinizin desteğini bekliyoruz. Ayrıca Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nu da toplantıya çağırdık ve bu konudaki kararın kabulüne öncülük ettik. Tüm çabalarımıza rağmen, terör ve yükselen aşırı akımlarla mücadeledeki çifte standartlı yaklaşımın devam ettiğini görüyoruz.
PKK-YPG terör örgütüne, Avrupa’nın dört bir yanında müsamaha gösteriliyor, hatta her türlü destek veriliyor. Diğer yandan FETÖ terör örgütünün elebaşı ve mensupları, Amerika’da bir malikânede rahatça hayatlarını sürdürebiliyor.
Dünyanın farklı yerlerinde bölgesel ve insani krizlerin hem sayısı, hem de şiddeti artıyor. Yemen, Libya, Afganistan, Somali, Myanmar’da yaşanan acılar bir türlü dindirilemedi. Yasadışı göç, insan ticareti, sınır aşan suçlar gibi tehditler büyümeye devam ediyor. Türkiye, bu krizlerden doğrudan etkilenen ülkelerden biridir. Bunun için kriz yönetimi, dış politikamızda öncelikli bir yere sahiptir.
Hemen yanı başımızdaki Suriye’de, ülke nüfusunun yarısını yerinden eden ve yaklaşık bir milyon insanın hayatına mal olan savaş 8’nci yılını geride bıraktı. Uzun yıllar çözüm yolunda adım atılmayan Suriye krizini sona erdirmek amacıyla, hem Cenevre Sürecine, hem de Astana mekanizmasına katkıda bulunuyoruz.
Sadece bunlarla kalmayıp, sahada inisiyatif de aldık. Bugüne kadar, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarımızla toplamda 4 bin kilometrekarelik bir alanı teröristlerden temizleyerek, bölge halkını zulümden kurtardık. Oluşturduğumuz güvenli bölgelere 320 binden fazla Suriyeli kardeşimiz gönüllü olarak döndü. İnşallah yakında Suriye’nin sınırlarımız boyunca uzanan diğer bölgelerini de teröristlerden temizleyecek ve ülkemizde yaşayan 3,6 milyon sığınmacının huzur içinde evlerine dönebilmelerine imkan sağlayacağız.
Bölgemizin kanayan yarası Filistin sorununun nasıl daha da karmaşık bir hale getirildiğini hep birlikte takip ediyoruz. Son iki yılda Kudüs’le ilgili, uluslararası hukuka aykırı ve kutsal değerleri hiçe sayan pek çok adım atıldı. Bunlar yetmediği gibi şimdi de, mübarek Ramazan ayının hemen öncesinde, Gazze’ye yönelik masum insanların hayatına kasteden, ayrım gözetmeyen saldırılar gerçekleştiriliyor.
İsrail’in yönetimi Gazze’de işlediği cinayetlerin gündeme gelmemesi için, bizim medya kuruluşlarımızın da arasında bulunduğu basın-yayın organlarını bombalamaktan çekinmiyor. Basın özgürlüğü konusunda sözüm ona hassasiyet sahibi ülkeler ve kuruluşlar ise bu saldırılar karşısında hiçbir tepki göstermiyor.
Öte yandan Filistin meselesinde, iki devletli çözüm anlayışına zarar verecek tüm girişimlere karşıyız. İslâm İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanlığımız döneminde gerçekleştirdiğimiz iki Olağanüstü Zirve’yle, bu konuda tüm dünyaya mesajlarımızı verdik. Tüm ülkeleri, Filistin ve Kudüs konusunda daha duyarlı davranmaya ve etkin tavırlar ortaya koymaya davet ediyoruz. Ortadoğu ve Avrupa’nın müşterek uzantısı olan Doğu Akdeniz’de de huzur ve güvenliğin tesisi için çalışıyoruz.
Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de istikrar, ancak Türkiye’nin ve KKTC’nin hak ve çıkarlarının gözetilmesiyle mümkündür. Bu bölgede yapılmaya çalışılan oldu-bittilere göz yummayacağımızı ilgili tüm tarafların gördüğüne inanıyorum. Biz tüm sorunlarımız gibi bu konuyu da, karşılıklı görüşme, diyalog ve işbirliği yoluyla çözmek istiyoruz.
Su, enerji ve gıda gibi doğal kaynaklar ile ulaştırma ve haberleşme yollarının kontrolündeki rekabet giderek sertleşiyor. Artan yoksulluk, yasadışı göç ve iklim değişikliği gibi sorunlar, mevcut durumu daha da karmaşık hale sokuyor. Bu tür sorunların ağırlıklı olarak Müslüman coğrafyayı etkilemesi ise başlı başına üzerinde durulması gereken bir konudur.
Sevgi, barış ve hoşgörüyü esas alan İslâm dininin, bugün çatışmalar ve diğer sorunlarla anılmasını üzüntüyle karşılıyoruz. Buna karşılık, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar, insanlığı ilgilendiren sorunlara etkin çözüm sunamadıkları için inandırıcılıklarını yitiriyorlar. Uluslararası kurumsal yapıların acil ve kapsamlı reform ihtiyacı, her geçen gün daha önemli hale geliyor.
Türkiye olarak insanlığın ortak sorunlarına adil ve sürdürülebilir çözümler getirilmesi gerektiği anlayışımızı “Dünya 5’ten Büyüktür” diyerek her fırsatta ifade ediyoruz. Maalesef bu çağrımıza henüz yeteri kadar güçlü cevaplar alamadık.
Küreselleşmeyle dünyanın küçüldüğü söylenirken, toplumlar arasındaki kutuplaşma sürekli artıyor. Tüm bu tespitler, Türkiye olarak izlediğimiz “Girişimci ve İnsani” dış politikamızın çıkış noktasını oluşturuyor. Bu yaklaşımın ne kadar doğru ve isabetli olduğunu yaşanan her hadise bize bir kez daha gösteriyor. Sahip olduğumuz potansiyeli tüm unsurlarıyla dostlarımızla birlikte kullanmak istiyoruz.
BM Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar inandırıcılıklarını yitiriyorlar. Acil reformlara ihtiyaç var. Biz NATO üyesiyiz. Diğer NATO üyelerinin bize yanlış yapmalarını kabullenmemiz mümkün değil.
AB üyeliği hedefimiz. Avrupa bize hala çalım atıyor. Bu katlanılabilir bir şey değildir. Bizim tek istediğimiz dostumuz olduğunu söyleyenlerin dostluğunu, müttefik olduğunu söyleyenlerin müttefikliğini görmemizdir.