TBMM’nin 23 Nisan 1920’de Ankara’da ilk kez toplanmasından yalnızca beş gün sonra verilen bir kanun teklifi gündemi uzunca bir süre meşgul etti. Bu, Men-i Müskirat'tan (içki yasağı) başkası değildi.
Millî Mücadele’nin en kritik günlerinde, Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920’de Ankara’da ilk kez toplanmasından yalnızca beş gün sonra Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey tarafından verilen bir kanun teklifi gündemi uzunca bir süre meşgul etti. Yaşanan sert tartışmalara rağmen kanun teklifi 1 oy farkla kabul edildi ve derhal yürürlüğe girdi.
Men-i Müskirat yani başta alkol olmak üzere sarhoş edici tüm maddelerin alım, satım ve kullanımının yasaklanmasını öngören kanun böyle çetin bir ortamda hangi ihtiyaca binaen gündeme getirildi? Meclis, gereği olmayan bir tartışmayla meşgul mü ediliyordu? Yahut söz konusu kanunla uzun süredir çözülmesi beklenen toplumsal bir yaraya neşter mi vuruluyordu?
ABD’de içki neden yasaklandı?
Men-i Müskirat Kanunu, Millî Mücadele’nin ideolojik motor gücü olan İslâmî söylemi arkasına alan Birinci Meclis’in vekillerinin “gerici” bir refleksi miydi? Ya da bu kanun girişimini bir mücadelenin neticesi olarak okumak mümkün mü? Bu sorulara sağlıklı yanıtlar verebilmek için hikâyeyi ilgili kanun teklif edilirken dahi sıkça atıfta bulunulan Amerika’daki alkol yasağından başlatmak gerekiyor.
Amerika’nın Avrupalılarca keşfi ve sömürgeleştirilmesi sürecinden itibaren alkol bu kıta sakinlerinin gündelik yaşamlarının bir parçası oldu. İçki tüketiminin birçok sorunun doğrudan kaynağı olduğuna dair kanı ise on dokuzuncu yüzyılda yaygınlık kazandı. Protestan kilise örgütleri başta olmak üzere birçok topluluk konunun üzerine giderek alkolün kişinin psikolojik ve fiziksel sağlığını bozduğu, toplumdaki şiddeti artırdığı, işgücünü olumsuz etkilediği ve boşanmalara sebep olduğu konusundaki görüşü yaygınlaştırdı.
Amerika’da “drys” yani “kuru[cu]lar” olarak adlandırılan içki karşıtlarının, alkol kaynaklı sorunların ancak yasal düzenlemeyle çözüleceğini daha yüksek sesle dile getirmesi birkaç eyalette karşılık buldu ve kısmi bir alkol yasağı çeşitli bölgelerde uygulanmaya başladı. Fakat bu grupların asıl gayesi yasağın Amerika’nın genelinde uygulanmasıydı.
Alkol karşıtları savaş ortamını da fırsat bilerek 18 Aralık 1917’de yasağın ülke genelinde uygulanması için anayasa değişikliği teklifi verdiler. 16 Ocak 1919’da Başkan Wilson’ın muhalefetine rağmen gerekli sayıda eyaletin onayıyla teklif kabul edildi. 18. Anayasa Değişikliği (18th Amendment) olarak bilinen değişiklik bu konuda yalnızca bir çerçeve öngörüyordu.
Yasağın uygulanışı ve yaptırımlarına dair detayları içeren ve ismini hazırlayıcısı, vekil Andrew J. Volstead’den alan Volstead Act (Volstead Kanunu) hazırlandı ve 17 Ocak 1920 tarihinde Amerika’nın genelinde geçerli olan alkolün üretimini, satışını ve taşınmasını yasaklayan kanun böylece devreye girmiş oldu.
Mütareke İstanbul’unda alkol ve asayiş sorunu yaşanıyordu
Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na katılmasıyla özellikle İstanbul’da birçok açıdan zor zamanlar başladı. Savaş esnasında ve sonrasındaki işgal yıllarında Rusya’daki iç savaştan kaçıp gelen göçmenlerin etkisi, olumsuz ekonomik şartlar ve işgal askerlerinin davranışları birçok zararlı alışkanlığın yayılmasını sağladı. Alkol tüketiminin ve bununla ilgili sorunların artışı da aynı günlere tekabül etmekte. Dönemin asayiş kayıtları ve basında çıkan haberler bu sıkıntılı tabloyu net bir biçimde gösteriyor. Amerika’da içkinin yasaklanması da aynı günlere denk geldiğinden toplumun genelinin şahit olduğu sorunların çözümü için yasak fikrinin güçlenmesi de zor olmadı.
Amerika’daki alkol yasağı Osmanlı basınında: Acaba hangi asrîlik [çağdaşlık]?
Alkol yasağının gerekliliğini sık sık işleyen Sebilürreşad dergisi Amerika’da alkolü yasaklayan 18. Anayasa değişikliğinin hemen ardından da konuya büyük bir ilgi göstermiştir.
Milaslı Doktor İsmail Hakkı’nın Mayıs 1919 tarihli “İçkilerin Amerika’da Resmî Memnuiyeti: Acaba Hangi Asrîlik?” başlıklı yazısındaki şu ifadeler derginin konuya genel yaklaşımını güçlü bir şekilde temsil etmektedir:
“En son def’a Amerika’dan gelen haberler gösteriyor ki, Amerika Cemâhîr-i Müttefikası hükûmeti [Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti] içkilerin i’mâl ve isti’mâl ve fürûhtunu [üretim, kullanım ve satışını] Meclis-i Meb’ûsân ve A’yân karârına iktirân etmiş bir emriyle kat’iyyen men’etmiştir… bunun Dîn-i Mübîn için ne derece mûcib-i fahr u mübâhât olacağı zâhirdir…”
Milaslı İsmail Hakkı yukarıdaki sözleri çağdaşlığın ve dolayısıyla ilerlemenin Batı’yı tümden taklit ile mümkün olduğunu savunan dönemin Garpçılarına cevaben kaleme almış, Amerika’daki içki yasağını kendi argümanlarını yani terakki için dinin emrettiklerinden uzaklaşmak gerekmediğini, bilakis şer’î emirlerin daima geçerli olduğunu teyit için kullanmıştır.
Hilal-i Ahdar’ın (Yeşilay) kuruluşu ve Meclis’ten talepleri
Amerikan Meclisi’nin Ocak 1919’daki kararı Osmanlı payitahtında hemen yankı bulmuş ve bir süredir gerek dini gerekse de toplum sağlığı açısından alkolün yasaklanmasını savunan kişilerin sesinin daha gür çıkmasını sağlamıştır.
Bu kişilerin başında ise o dönem genç bir hekim olan Cumhuriyet döneminin de öncü ruh ve sinir hastalıkları uzmanı Dr. Mazhar Osman (Usman) gelmektedir. Şeyhülislam Haydarizade İbrahim Efendi ve o dönem Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye azalarından olan Said Nursi başta olmak üzere birçok önde gelen şahsiyetin desteği ve Dr. Mazhar Osman’ın girişimleriyle 5 Mart 1920 tarihinde Hilal-i Ahdar (Yeşilay) Cemiyeti kurulur.
Cemiyetin kuruluş amacı olan alkol ve sarhoş edici tüm maddelerle mücadele Dr. Mazhar Osman’ın açılış nutkundaki ifadelerden net bir biçimde anlaşılıyor. Cemiyetin bu kadar büyük bir kamuoyu ve devlet desteğini arkasına alarak kurulmasını mümkün kılan sebeplerden yukarıda bahsetmiştik. Kuruluşun hemen ardından Cemiyetin tıpkı Amerika’da olduğu gibi Osmanlı’da da alkolün alım, satım ve kullanımının yasaklanması için yoğun bir faaliyet yürüttüğünü görüyoruz.
Halk ve aydınların büyük çoğunluğunun desteğini arkasına alan yasak taraftarları, Yeşilay sayesinde gücünü artırmış, alkol ve doğurduğu problemlerle somut mücadele yolunda büyük bir adım atmıştı. Nitekim bu adım meyvesini kısa bir sürede verecekti.
Ankara’da Meclis’in açılması ve Men-i Müskirat Kanunu'nun kabulü
İçki yasağı meselesine bakılırken göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus da Millî Mücadele hareketini yürüten Ankara’nın kamuoyu nezdindeki meşruiyet arayışıdır. Büyük kitleleri harekete ikna etmede dini ögelerin fazlasıyla öne çıkarıldığı biliniyor. Men-i Müskirat da bu bağlamda değerlendirilmeli ve kanun metninde öngörülen yaptırımlardan birinin “hadd-i şer’i” yani İslâm fıkhında öngörülen ceza olması da söz konusu çerçevede anlaşılmalıdır.
“Madde 3- İşret ettiği [içki içtiği] görülenler ya hadd-ı şer’î ile tedip olunur [şeriatın had cezasıyla cezalandırılır] veyahut elli liradan iki yüz elli liraya kadar ceza-yı nakdîye [nakdi cezaya] mahkûm edilir.”
Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey tarafından Meclis’e sunulan yasa teklifi birkaç kez görüşülmüş, nihayetinde 13-14 Eylül tarihlerinde son kez tartışılmış ve oylamaya sunulmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın taraf olmaktan kaçınarak celseye katılmadığı ve uzaktan izlediği tartışmalar neticesinde 71 kabul ve 71 ret ile eşit sonuçlanan oylama oturuma başkanlık eden Konya Mebusu Mehmed Vehbi Bey’in lehte oyuyla kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
AMERIKA’DAN ANKARA’YA BIR YASAĞIN SERENCAMI
Meşrutiyet basınında zaman zaman dillendirilen alkol ile yasal mücadele meselesi savaş şartları, göçler ve işgalle ayyuka çıkan yozlaşmanın tesiriyle daha fazla zikredilir olmuştu. Amerika’da alkolün yasaklanması ise Osmanlı’daki yasak destekçileri tarafından büyük bir hüsn-i kabulle karşılanmış ve yasak için hükümete yapılan baskının artırılmasını sağlamıştı.
İslâm’ın çağları aşan hakikatlerinden birinin Batılı bir toplum tarafından uygulanıyor oluşu Milli Mücadele’nin İslâmî ruhunun da tesiriyle çarpan etkisi oluşturmuş ve mesele Ankara’da toplanan taze Meclis’in ilk gündemlerinden biri olmuştu. Harekete liderlik eden kadronun alkol yasağı konusundaki gerçek düşüncelerini bir kenara bırakmak zorunda kaldığı ve dindar gözükmekten kazanılan kamuoyu desteğini riske atmadığı bir ortamda yapılan Men-i Müskirat Kanun Teklifi her şeye rağmen sert bir şekilde tartışıldı ve 1 oy farkla kabul edildi. Uygulanışı, zamanla etkisinin azaltılması ve şartlar değişip esas fikirler sahaya sürüldüğünde nihayet tamamen kaldırılması elbette başka yazıların konusu. Ancak bu kanunun mazisi olan mevcut bir soruna etkili bir çözüm bulmak amacıyla, dönemin ruhundan ve modern bir Batı toplumu olan Amerika’da yasağın yürürlüğe konmasından güç alarak teklif edildiği hakikati Yeşilay Cemiyeti’nin rolü de göz önüne alınarak teslim edilmeli, mesele basit bir “gerici” tepkiye indirgenmemelidir.