Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği 2019 Yılı Medya Oscar Ödülleri Töreni’nde önemli açıklamalarda bulundu.
"500 gündür evlat nöbeti tutan cesur anneleri şahsım, eşim ve milletim adına selamlıyorum. Anaları karşısına alan hiçbir yapı ne kadar çirkefleşirse çirkefleşsin başaramaz. Analar evlatları için döktükleri her damla gözyaşında zalimi sarsan, zulmü deviren bir kuvvet vardır. Kandil'deki terör baronları ve siyasi uzantıların Diyarbakır annelerinden korkmalarının temel sebebi budur. Bu toprakların geleceğinde teröre ve şiddete yer yoktur, olmayacaktır. Bu süreçte hepimize, özellikle de siz değerli basın mensupları, sanatçılarımıza büyük sorumluluklar düşüyor.
Teröristle mücadele güvenlik kuvvetlerinin, terörle mücadele ise siyasetle, medyanın görevidir. Bölücü terörün 40 yıldır bitirilememesinde bir dönem yapılan yanlışlar kadar bazı basında terörü meşrulaştırmalar vardır. Kandil'deki teröristlerin reklam ajansına dönüşün kimi medya kuruluşları yaptıkları haberlerle bu masum eylemi itibarsızlaştırmaya çalıştı.
Bu acılı aileleri ziyaret dahi etmeyen siyasiler gördük. Lafa gelince özgürlükleri kimseye bırakmayanlar evlatları kaçırılmış annelere bir kez olsun sahip çıkmadılar. Bu dönemde Batılı medya ve insan hakları kuruluşlarından dayanışma sözü duymadık.
Ülkemizdeki muhalefet partilerinden sözde insan hakları örgütlerine, medyadan yazarlara kadar birçok kesim tam 500 gündür bu meselede üç maymunu oynadı. Diyarbakır anneleri sadece terör örgütünün karanlık yüzünü değil işte bu riyakârlığı da ifşa etti.
Bu tablo karşısında Radyo Televizyon Derneğimizin Diyarbakır anneleri ile ilgili aldığı inisiyatifin daha da anlamlı hale geldiğine inanıyorum. Bu yönde atılacak her adımı desteklemekte kararlıyız. Derneğinizi bu yöndeki gayretleri için tekrar tekrar tebrik ediyorum.
Dijitalleşmeyle beraber hayatımızın her alanında olduğu gibi iletişimde de köklü değişiklikler yaşanıyor. Bir önceki kuşağın hayal dahi edemediği pek çok imkanı bugün teknoloji saniyesinde ulaşabiliyoruz. Dünyanın en ücra köşesinde meydana gelen herhangi bir gelişmeden anında haberdar oluyoruz. Koronavirüs salgınıyla beraber dijitalleşmede yeni bir safhaya geçtik.
Mesela bugün çocuklarımız okullarına gidemeseler bile çevrim içi olarak eğitimlerini sürdürebiliyor. İhracatçılarımız yurt dışındaki müşterileri ile irtibatlarını farklı iletişimle ilişki kurabiliyor. Dijitalleşme ve yeni medya araçları, beraberinde ciddi riskler de getirmektedir.
Bir yandan demokratik mecraları çeşitlendiren dijital ağlar, diğer yanda siber zorbalık, siber terör ve yalan haberi hayatımıza taşımıştır. Hayatımızın hiçbir döneminde olmadığı kadar dezenformasyona maruz kalıyoruz. Son günlerde yaşanan dramatik hadiselerin bu bakımdan önemli olduğuna inanıyorum.
Sadece sosyal medyanın denetimsizliğin yol açabileceği toplumsal kargaşalardan bahsetmiyorum. Asıl tehlikeli olan sosyal medya tröstlerin keyfi ve aleni müdahalelerinin artmasıdır. Demokratik kurumlarını hedef alan şiddet eylemlerini elbette mazur göremeyiz. Söz konusu sosyal medya şirketlerinin devletlerinin vatandaşlarını koruma amacıyla attıkları adımlara verdikleri tepkileri gayet iyi biliyoruz.
Bölücü terör örgütleri mensuplarına sergiledikleri müsamahayı bu katillerin canını yaktığı insanları göstermedi. Sosyal medya lincine uğrayan insanların mağduriyetini gidecek hiçbir çabaya girmediler. Tüm hukuki düzenlemeleri, özgürlüklere müdahale yaygarasıyla sabote ettiler. Gezi olaylarından başlayarak bugüne kadar sosyal medya şirketlerinin birçok keyfiliğine maruz kaldık.
Geldiğimiz noktada dijital diktatörlüğe ve siber zorbalığa verdiğimiz hukuk mücadelesinin önemini daha iyi anlıyoruz. Devletin görevi, vatandaşlarının özgürlüğünü korumak, güvenlik, huzur, hak ve hukukunu temin etmektir. Genci, yaşlısıyla 83 milyonun tamamına karşı sorumluyuz. Ülkemiz sınırları içinde teröre izin vermiyorsak, sanal dünyada da terör propagandasına müsaade edemeyiz.
İnsanların dolandırıldığı, tacize uğradığı, onurlarının çiğnendiği bir sanal dünyaya asla teslim olmayacağız. Özgürlük kılıfı altında yalan haber, hakaret, tehdit, provokasyonların kol gezdiği bir iklime Türkiye'yi terk etmeyeceğiz. Kendilerini hukukun üstünde gören sosyal medya şirketlerinin baskılarına boyun eğmeyeceğiz.
Şimdi cezalar kesilmeye başlayınca onlar da kuzu olmaya başladılar. Batı'da nasıl ödüyorsan burada da ödeyeceksin. Bu amaçla bir taraftan kendi milli ve yerli alternatiflerimizi geliştirirken diğer taraftan da hukuki düzenlemeleri kararlılıkla hayata geçiriyoruz.
Verilerimizin korunmasında hassasiyetimizi gösteriyoruz. Geçen hafta yaşanan hadiselerden sonra inşallah bu çalışmaları daha da hızlandıracağız. Bazı uluslararası şirketlerin içinde yer aldığı skandallar bu konuda ne kadar dikkat etmemiz gerektiğini göstermiştir. Yabancı uygulamaların kişisel veriler konusundaki çifte standartları BİP gibi milli mesajlaşma kullanım alanı yaygınlaşıyor. İnşallah önümüzdeki dönemde bu alanda yerli ve milli altyapımızın gücünü arzu ettiğimiz seviyeye çıkartacağımıza inanıyorum.
İnşallah yerlisini biz de kuracağız, zaman yakın. Darbe dönemlerinde Türk medyasının nasıl kötü bir görüntüye sürüklendiğini hepimiz gayet iyi anlıyoruz. Ayrıcalıklarını kaybedenler rahatsız olsalar da bugün daha renkli, demokratik ve çoğulcu medya yapısına sahibiz. Eksikliklerimiz elbette var. Bunları gidermenin yollarını arıyoruz."