Çınar kanserine yol açan mantarın, ABD'den 2. Dünya Savaşı döneminde Avrupa'nın ticari öneme sahip Marsilya, Barselona ve Napoli gibi limanlara taşınan, odun, ambalaj malzemesi ve savaşta kullanılan odun materyalleri ile Avrupa'ya geçiş yaptığı düşünülüyor.
Hastalık, ksilemin (kökten alınan suyun fotosentez ile yapraklara taşıyan iletim yapıları) lekelenmesine, su hareketinin bozulmasına, kansere ve genellikle ağacın ölümüne neden oluyor. En belirgin hastalık belirtisi, taç kısmının ani ölümü olarak gözleniyor, 30-40 santimetre çapındaki ağaçlar enfeksiyondan 2-3 yıl sonra ölebiliyor. Ağaç gövdesindeki pamukçuklar, her zaman kalın, pürüzlü ağaç kabuğundan görünmese de iç kabuğun nekrozu ve diri odunun mavimsi-siyah ila kırmızımsı-kahverengi renk değişikliği ile karakterize ediliyor.
Türkiye'nin doğal türü olan doğu çınarı (platanus orientalis) su isteği yüksek ağaç grupları arasında yer alırken vejetasyon döneminde nem ihtiyacı duyuyor. Bu yüzden çoğunlukla taban suyu yüksek alanlar ile sulak alanlarda ve akarsu kenarlarında yetişiyor, uzun süreli kuraklığa dayanamıyor.
Bu yüzden yeteri kadar sulanmayınca ağacın bağışıklık sistemi yok oluyor, söz konusu patojenin su isteği yüksek olan ağacı öldürmesi için uygun ortam oluşuyor.
Budama sırasında ağaçlar arasında kullanılan makinelerin, her kullanımda dezenfekte edilmesi hastalıkla mücadelede büyük önem taşıyor.
İstanbul Orman Mühendisleri Odası Başkanı Nejdet Balcı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Dolmabahçe ve Çırağan Caddesi etrafında bulunan çok sayıdaki tarihi yapı ve kültür varlığına çınarların eşlik ettiğini, bu çınarların hem İstanbul'a hem de ziyaretçilere görsel bir şölen sunduğunu dile getirdi.
Bu ağaçlarla ilgili sorunun ilk kez 2007 yılında tespit edildiğini, Türkiye ve yurt dışındaki akademisyenlerden oluşan heyetin bir rapor hazırladığını, çınarlara bir mantarın zarar verdiğinin belirlendiğini kaydeden Balcı, sözlerine şöyle devam etti:
"Bugün de yapılması gereken; dünden bugüne yapılanlar, bu hastalıkla ilgili hem Türkiye hem de dünyada yaşanan tecrübeler ve son gelişmelerin ışığında bir yol haritası ortaya konması, kamuoyuyla paylaşılması ve ağaçlarla ilgili bir tasarrufta bulunulması gerekiyor. Bu işle ilgilenen meslektaşların üst kuruluşu Orman Mühendisleri Odası olarak bile bir sürü bilgiyi bilmeyince açıkçası bu konuda neler olduğu konusunda bazı soruları sorma ve cevaplarını öğrenme ihtiyacı duyuyoruz.
Bu mantar türünün Türkiye'de bulunmaması gereken bir tür olduğunu belirten Balcı, "Buradan şöyle bir sonuç da ortaya çıkıyor: Orman ürünlerinin yoğun olarak girdiği gümrük kapılarından, benzer zararlıların doğamıza zarar vermemesi için mutlaka orman ve orman endüstri mühendisi istihdam edilmesi gerekiyor. Tabiat Varlıklarının Koruma Kurulu'nun raportör olarak orman mühendisi çalıştırması gerekiyor. Böyle bir çalışma olursa, koruma kurulları da bu konularda yönlendiren olma özelliğini daha fazla kazanır diye düşünüyoruz." ifadelerini kullandı.
Türkiye'de hem kültürel hem de bilimsel değerleri oldukça yüksek, korunan ya da korunması gerekli çok kıymetli anıt ağaçların bulunduğunu ifade eden Yerli, "sessiz tarihçiler" olarak ifade edilen anıt çınarların, geçmiş döneme ait birçok olaya şahitlik ettiğini, bu ağaçların park veya bahçe ağacı olmadığını dile getirdi.
Çınar kanserinin, dünyayı kasıp kavuran Kovid-19 ile eş değer tutulabileceğini vurgulayan Yerli, "Kovid'in nasıl tedavi edildiğini yaşayarak gördük. Bu konuda izolasyonla ilgili çözüm üretildi. Daha sonra geliştirilen aşılarla bu işin önünün alındığına şahit olduk. Burada da çözüm ağacın hastalanmasının ardından izolasyona önem verilip, gerekli tedavilerin uygulanmasıydı." dedi.
Mehmet Yerli, Dolmabahçe'de alınan kritik kesim kararına ilişkin, "Bu bölgenin trafiğe açık olması, yoğun bir güzergah olması ve insan sağlığı gibi unsurlar nedeniyle kurumlar, oluşabilecek ciddi sıkıntıların önünü bu şekilde almak zorunda bırakıldı. Bununla ilgili bir tedbirin çok önceden başlamış olması gerekiyordu. Biz şu an sonucu konuşuyoruz. " dedi.
Dolmabahçe'deki ağaçlara olağan görülen yöntemlerin uygulanamayacağını, tabiri caizse pamuklar içinde saklanması gerektiğini ifade eden Yerli, "İnsan baskısı ve aşırı stres altındaki bu canlılar hızla tükenirken daha özenli bir çabayı fazlasıyla hak ettiklerini düşünüyoruz. Ağacı susuz bıraktığınız zaman patojenlerin ağacın su almasını engelleyecek hale gelmesine sebep olabilir. Oradaki yoğun insan trafiği, ağaç çanaklarının dar olması, asfaltların ağaca getirdiği baskı, özellikle kış aylarında tuzlama işlemlerinin özensiz yapılmış olması tüm bu hastalık sebeplerini ortaya çıkaran unsurlar gibi görünüyor." diye konuştu.
Söz konusu hastalığın ortaya çıkmasından sonra ağaçların canlı olarak korunması için yerinde koruma ve nakil seçeneklerinin bulunduğunu aktaran Yerli, çözüm olarak düşünülen taşıma yönteminden vazgeçildiğini anlattı.
Özellikle budama işlemlerinden önce ve sonra budama aletlerinin dezenfekte edilmesi, bulaşın temas yoluyla geçtiğinin bilinmesi gerektiğini anlatan Yerli, ayrıca hastalıklı ağaç dokusunu yakmanın, budama sonrası talaşları temizlemenin, her türlü yara ve yaralanmayı mantar önleyici yıkamalarla tedavi etmenin, kirlenmiş alanlara hassas ağaçları dikmekten kaçınmanın önemine değindi.