AK Parti'nin ekonomi politikaları ve Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Günay, AK Parti'nin ekonomik hedeflerini "Ekonomik istikrar tamam, şimdi refah zamanı" sözleriyle tanımladı.
Ekonomide "Birinci atılım dönemi" ve "İkinci atılım dönemi" hakkında görüşlerini paylaşan Günay, birinci atılım döneminde temel makroekonomik istikrarı sağlayacak her alanda yeniden yapılanmanın gerçekleştiğini ve dolayısıyla ekonominin çok sağlam temeller üzerinde olduğunu vurguladı.
Günay, ikinci atılım döneminde ise "Bu sağlam temeller üzerinde halkın refahını nasıl artırabiliriz? Daha fazla nasıl üretim, ihracat yaparak gelir elde edebiliriz? Bu elde ettiğimiz gelirleri de halkımızla eşit şekilde nasıl paylaşabiliriz? Özellikle alt gelir gruplarına refah artırımı anlamında daha fazla aktarım nasıl yapabiliriz?" sorularına cevap bulacaklarını söyledi.
2003 - 2014 yılları arasında genellikle gelir dağılımına yönelik politikalarda bir aktarım söz konusu olduğunu anlatan Günay, Türkiye'de yoksulluktaki belli eşikleri güzel bir şekilde aştıklarını ifade etti.
2002 yılında nüfusun yüzde 20'sinin kişi başına günlük geliri 1 doların altında iken, bu oranın 2013'te sıfıra düştüğünü anımsatan Günay, günlük geliri 4,3 dolar olan kişiler 2002'de nüfusun yüzde 30'unu oluştururken, 2013'te bu oranın yüzde 2'ye gerilediğini ve bu dönemde kaynakların eğitime, ulaştırmaya, altyapıya ve sağlık hizmetlerine aktarılarak en alt gelir grubuna dahi her türlü temel hizmetlerin sağlandığına dikkati çekti.
Şu anda vergi gelirlerinin yüzde 23'ünün eğitime harcandığını, 2002 yılında ise bu oranın yüzde 11,3 olduğuna işaret eden Günay, şunları kaydetti:
"Bu, eğitimde altyapıyı geliştirmemizi sağladı. Son 12 yılda 234 bin derslik açıldı. 473 bin öğretmen atandı. Bu öğretmen ataması çok önemli. Toplamda 400 bin civarında öğretmen varken, bu sayı ikiye katlandı. Şu anda 900 binin üzerinde öğretmen var ve atamalar devam edecek. 1,9 milyar adet ücretsiz kitap dağıtıldı. Bunlar hep altyapıya yönelik yatırımlardı. Şimdi 'eğitim reformu' diyoruz ve eğitimin içeriği ile ilgili reform seçimlerden sonra gündeme gelecek. Kaliteli, nitelikli insan gücü yetiştirme anlamında Türkiye büyük bir adım atmış olacak."
Emine Nur Günay, 2002 yılında sağlığa 13,6 milyar TL harcanırken, şu anda bu rakamın 81 milyar TL'ye ulaştığını ve bunun halka yansımasının çok net gözüktüğünü söyledi.
Yaptıkları ev ziyaretlerinde sırf bu nedenle AK Parti'ye oy verdiğini söyleyen vatandaşların olduğunu anlatan Günay, "Şimdi hiç sıra beklemeden muayenemi oluyorum, çok cüzi rakamlara ilaçlarımı alabiliyorum, eskiden randevu almak için bile sabah 04.00'lerde kuyruklara girerdik" diyen çok sayıda vatandaş bulunduğunu ifade etti.
Türkiye'nin ikinci atılım döneminde verimlilik, inovasyon ve Ar-Ge'ye dayalı üretime odaklanacaklarını, bu alanlarda istihdam yaratacaklarını ve bunu da ihracata çevirip daha fazla gelir elde edeceklerini belirten Günay, "Bu elde ettiğimiz geliri nasıl dağıtacağız? Esas burası önemli. Bu güne kadar sosyal politikalarla destek verilen alt gelir gruplarına yönelik projelerle istihdam yaratarak, onların refah düzeyini, gelir düzeyini artırarak bunu başaracağız. Buna kapsayıcı büyüme diyoruz. İkinci atılım döneminde tamamen kapsayıcı büyümeyi hedefleyen bir model ile çalışıyoruz" dedi.
Günay, kişi başına düşen geliri ve GSYH'yı artırmanın önemli olduğunu, ancak bunu artırmakla kalmayıp bu geliri daha geniş bir şekilde tabana yayacaklarını ifade ederek, ekonomik kazançları, insani gelişme ve refah artırıcı politikalarla destekleyeceklerini kaydetti.
Daha önce açıklanan 25 öncelikli eylem planının sadece ekonomik program olmadığını, içinde sosyal, politik, çevresel ve kurumsal öğeler de barındırdığına işaret eden Günay, dolayısıyla kapsayıcı büyümenin temelinin bu programda oluşturulduğunu ve şu anda da bunun uygulandığını söyledi.
Kapsayıcı büyüme ile yoksulluğu, işsizliği ve eşitsizliği azaltacaklarına dikkati çeken Günay, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Üretimde verimliliğe baktığımızda 1981 - 2013 yılları arasında ortalama büyüme oranımız yüzde 4,3. Verimlilikten gelen pay yüzde 0,3. Bu vahim bir tablo. Bunu nasıl artıracağız? Sektörler bazında, firmalar bazında teşviklerle ve bilinçle olacak. Eylem planının uygulama alanları mikro alanlar... Orta vadede Türkiye'nin sürdürülebilir büyüme oranı yüzde 5. Maksimum 3 yıllık bir dönem için kastediyorum. Zor dönemlerde Türkiye ihracatını artırmayı başarabildi. Verimlilik ve katma değerin yansımaları ile büyümede yüzde 6-7'ler görülecek."
Günay, bu yılın ilk yarısında önemli bir seçim süreci yaşandığını, ancak bunun bir algı yönetimi şekline de dönüştürüldüğünü ve ne yazık ki bazı yatırımcıların olumsuz etkilendiğini söyledi.
"Çok net olarak tek başına iktidar korunacak" diyen Günay, belirsizliğin yatırımcılar tarafından da ortadan kalkacağını, yılın ikinci yarısıyla beraber yeni yatırımların geleceğini ve bunların da istihdam yaratacağını vurguladı. Günay, "Yabancı yatırımcının seçim sonrası için algısı pozitif" dedi.
Prof. Dr. Günay, çok derin bir küresel krizin yaşandığı dönemde Türkiye'nin büyümeyi ve enflasyonu belli bir noktada tutmayı başardığını ve yeni dönemde de öncelikli hedeflerinin sürdürülebilir büyüme ve enflasyonu düşürmek olduğunu belirtti.
Merkez Bankası kararlarının yatırımcıyı da tüketici de etkilediğini ve bunların dengeli bir şekilde gitmesi gerektiğini anlatan Günay, şunları kaydetti:
"Enflasyonda enerji ve gıda fiyatlarının etkisi çok yüksek. Kuraklık nedeniyle geçen yıl çok yüksek kaldı. Şimdi enerji fiyatları düşüyor ve olumlu katkı sağlıyor. Gıda fiyatları ise farklı sebeplerle yüksek seyrediyor. Gıda Komitesi tamamen bu gelişme üzerine kuruldu. Çünkü Merkez Bankası'nın politikaları ile gıda fiyatlarındaki artışın yönetilebilmesi teorik olarak imkansız. Bu nedenle, Gıda Komitesi'nin alacağı kararlar enflasyonda gıdadan kaynaklı yükselmenin kontrol edilmesinde çok büyük önem arz ediyor.
Gıda Komitesi'nde çalışmalar iyi gidiyor. 2015 yılında hava koşulları da iyi seyretti. Gıda fiyatlarında baz etkisinin de yılın ikinci yarısına yansıyacağını ve enerji fiyatları da belirli bir düzeyde devam ederse enflasyonunda belirli oranlarda kalacağını tahmin ediyorum. Faizlerin de buna paralel düşebileceğini düşünüyorum. İkinci yarı normalleşme dönemi. Şu an anormal bir durum yok kesinlikle, ama seçim atmosferinden kaynaklanan bir durum var. Normalleşme döneminde faizler de konjonktürel gelişmelere paralel düşebilir. Burada Fed'in (ABD Merkez Bankası) ne yapacağı da önemli olacak."
Prof. Dr. Emine Nur Günay, Merkez Bankası'na ilişkin ise "Seçim sonrası Merkez Bankası kanununda herhangi bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Bir dönem bunun yanlış bir algısı oldu ama bu tamamen bir iletişim kopukluğuydu. Doğru ve zamanında bilgilendirmeler ile bu sorun ortadan kalktı diye düşünüyorum" dedi.
Doların son bir yıldır diğer para birimleri karşısında değer kazandığını dile getiren Günay, küresel piyasaların şu an takip ettiği tek konunun, Fed'in ne zaman faiz artıracağı olduğunu söyledi.
Fed "sabırlı" ifadesini kaldırdığında bütün dünyada farklı bir algının oluştuğunu kaydeden Günay, şunları dile getirdi:
"Faiz artırımı, eylül ayında mı olur? Yıl sonu mu olur? Yüzde kaç artar? Bunun üzerinden beklentiler oluşturuluyor ve bu satın alınıyor. Bu dolardaki yükselişte bir etken ve bizim için dışsal bir faktör. Ekonomi yönetimimiz buna hazır. Elinde farklı senaryolar var. Hangi durumda ne olur? Neler yapılması gerekir? Bütün ekonomi yönetimi bu tür bir duruma hazır. Diğer taraftan seçim atmosferinin getirdiği bir ortam var ve bu da bir şekilde kura yansıdı. Fed'in herhangi bir strateji değişikliğine ekonomi yönetimimiz hazır. Kur bazlı bir krizin olacağına ben inanmıyorum.
Küresel ekonomide döngüsel birtakım krizlerin yaşandığı dönemlerden geçildiğini dile getiren Günay, belirli aralıklarla krizlerin gerçekleştiğini ve krizden çıkmak için de faizlerin düşürüldüğünü, likiditenin artırıldığını kaydetti.
Böylelikle ekonomilerin tekrar bir sarmala girdiğini belirten Prof. Dr. Günay, bunun ancak yapısal reformlarla kırılabileceğini ve Türkiye'nin de bu anlamda örnek ülkelerden biri olduğunu ifade etti.
Günay, Türkiye'nin küresel krizin başladığı dönemden itibaren olumlu yönde ayrışan ülkelerden biri olduğunu vurgulayarak, bunun en önemli nedenlerinin mali disiplin ve bankacılık sektörünün 2001 krizinden sonra yeniden yapılandırılması olduğunu söyledi.
AK Parti iktidarlarının seçim ekonomisi yaklaşımını siyasi literatürden çıkardığını vurgulayan Günay, seçimden sonrada kesinlikle taviz verilmeyecek noktalardan birinin mali disiplin olacağını ve hiçbir şekilde bütçe disiplininin bozulmayacağını aktardı.
"Seçimden sonra nasıl bir ekonomi yönetimi olacak?" sorusuna Günay, "Buna Sayın Başbakanımız karar verecek. Şu anda görev yapan çok değerli Bakanlarımız, çalışma arkadaşlarımız var. Eminim herkesten faydalanarak çok güzel bir ekip oluşturulacaktır" yanıtını verdi.
Muhalefetin seçim vaatlerine de değinen Günay, şunları söyledi:
"Muhalefetin seçim vaatleri konusunda çok mutlu oldum. Neden? Çünkü çoğu AK Parti'nin yaptığı ve uyguladığı politikalar. Geri kalanları da AK Parti'nin seçim beyannamesinde olan politikalar. O zaman ben muhalefetten şunu bekliyorum; Demek ki AK Parti'nin uyguladığı politikalar onlar tarafından tescillenmiş oldu. Yeni Meclis'te destek verilmesi lazım. Açıkçası bunu bekliyorum.
Asgari ücret, özel sektör tarafından veriliyor. Özel sektör piyasa ekonomisinin bir parçası. O zaman bunu yaparken özel sektör üzerindeki etkilerini çok iyi düşünmemiz gerekiyor. Devlet olarak merkezi bir kararla 'asgari ücret minimum şu olur' dediğiniz zaman işverenin üzerindeki yük ne olacak? Bin liradan bin 500 liraya çıkardınız. İki bine çıkardınız. Onun üzerindeki SGK, işveren primi ne olacak? İşveren ne yapacak? Yükü artan işveren bunu karşılamak adına daha az sayıda işçi ile mi çalışmayı düşünecek? Yüz işçi çalıştırıyorsa 70'e, 50'ye düşürecek mi? Bunun sonucunun ne olacağı düşünülerek birtakım vaatlerde bulunulması lazım. Yani insanlarımıza daha fazla gelir sağlamak adına iyi niyetle yola çıkarken kimsenin işini kaybetmesine sebep olmamalıyız."
Seçim bölgesinde çalışmalarının çok aktif ve yoğun geçtiğini belirten Prof. Dr. Günay, ekip olarak çalıştıklarını ve kendisi için bu dönemin çok öğretici geçtiğini kaydetti.
Halkla iç içe olmanın, esnafla, sanayiciyle ve iş dünyasıyla konuşmanın olumlu geri bildirimleri olduğunu kaydeden Günay, politika yapıcıların siyasetçilerin hiçbir zaman halktan kopmaması gerektiğini belirtti.