Koronavirüs salgını büyükşehirlerde yaşamanın dezavantajını bir kez daha ortaya çıkardı. Salgın tehdidinin fazla olması ve sokağa çıkma yasakları nedeniyle büyükşehirlerin cazibesi kalmadı. Yeni dönemde koronavirüsten çekinenler emeklilik kozunu kullanıp, işlerine dönmüyor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde yaşayan çok sayıda memur da küçük şehirlerde yaşamak için tayin istiyor.
Türkiye'de koronavirüs günlük vaka sayısının binin altına düşmesinin ardından normalleşme planları aşamalı olarak hayata geçiriliyor.
Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi illerde yaşayan ve salgın riski nedeniyle işine dönmek istemeyen binlerce kişi emeklilik kozunu kullanıyor.
Salgın sonrası büyükşehirlerde görevli olan çok sayıda memur da küçük illere tayin istiyor.
BÜYÜKŞEHİRLER CAZİBESİNİ KAYBETTİ
Koronavirüs salgını ile birlikte büyükşehirlerin cazibesini kaybettiği herkesin malumu.
İstanbul, Ankara gibi illerde salgının yayılma riskinin fazla olması vatandaşları daha küçük illere yönlendiriyor. Özellikle 60 yaş üstü riskli grupta yer alanların tersine göçü hızlandırması bekleniyor.
TERSİNE GÖÇ HIZLANIYOR
- 2014-2015 dönemi gelen kişi sayısı: 453 bin 407, giden kişi: 402 bin 864.
- 2015-2016 dönemi gelen kişi sayısı: 369 bin 582, giden kişi: 440 bin 889.
- 2016-2017 dönemi gelen kişi sayısı: 416 bin 587, giden kişi: 422 bin 559.
- 2017-2018 döneminde giden kişi bakımından ve gelen giden arasındaki fark bakımında rekor sayıya ulaşıldı.
- İstanbul’a gelen kişi sayısı 385.482 iken, şehirden giden kişi sayısı 595.803 oldu.
TARIMSAL ÜRETİM TERSİNE GÖÇÜ HIZLANDIRIR
Covid-19 salgını ile birlikte bir kez daha tarımın ne kadar stratejik ve hayati bir sektör olduğu anlaşılmıştı. Tarımsal üretimin değer kazanması ile tersine göçün hızlanması tahmin ediliyor.
Uzmanlar, salgın ve kıtlık gibi durumlara karşı Türkiye'nin tarımsal üretimde atması gereken adımlar olduğunu belirtiyor:
"Türkiye geniş tarım topraklarıyla, çeşitli iklim şartlarına göre farklılık gösteren bir gıda üretim profiline sahip. Gıda güvenliğiyle yakından alakalı olan bu üretim kapasitesinin, gelecek nesillerin hayatı üzerinde kritik önemi var.
FİYAT BASKISI ÇİFTÇİYİ ZORLUYOR
Türkiye’nin genel olarak gıda güvenliği politikalarının ise istenilen seviyede olmadığı görülüyor. Küresel Gıda Güvenliği Endeksi’nde 113 ülke arasında 41. sırada yer alan Türkiye besin standart kalitesi, verimli gıda üretimi ve gıda fiyat istikrarı açısından diğer ülkelerden ayrışıyor. Maliyetlerin yaşanan kur ataklarından sonra artması, enflasyona bağlı olarak gelişen ani fiyat artışları, özellikle çiftçileri üretimi kısma konusunda baskılıyor.
"GIDA GÜVENLİĞİNİ SAĞLAYACAK POLİTİKALAR HAYATA GEÇİRİLMELİ"
Bireysel hale gelen tarımsal üretimin istikrarlı, planlı ve güvenli hale getirilmesi ise ürünlerin üreticiden tüketiciye ulaşımını sağlayan besin zincirini denetlemekten geçiyor. Tarım sektörüne finansal destek verme açısından dünya ülkeleri arasında iyi bir seviyede olan Türkiye, daha sağlıklı işleyen, planlı üretimi teşvik eden ve uzun vadeli bir şekilde gıda güvenliğini sağlamayı amaçlayan politikaları hayata geçirmeli.
AR-GE YATIRIMLARI KAÇINILMAZ
57 milyar dolarlık üretim kapasitesiyle dünyanın en büyük 10. tarım ülkesi olan Türkiye’nin, uluslararası arenada her geçen gün daha çok gündeme gelen gıda güvenliğinde uzun dönemli politika geliştirmesi ve akıllı tarım uygulamalarını hayata geçirecek AR-GE faaliyetlerine önem vermesi gerekiyor"