Dünya tarafından dikkatle takip edilen seçimlerden sonra Recep Tayyip Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. Türkiye’deki seçimler uzun zamandır küresel gündemin ana konusu oldu. Özellikle batılı partnerlerimiz Türkiye’deki seçimleri demokrasiler ve otokrasiler arasındaki bir savaş olarak lanse etti. Oysa gezegenimizdeki monarşilerin, emirliklerin, askeri yönetimlerin ve otokrasilerin en büyük destekçisi ABD ve Avrupa oldu. Destekledikleri bu otokrasilerin dev sermaye zenginliğini de batılı başkentlerde muhafaza ettiler. Sadece ekonomik olarak da değil, yıllarca batılı silah sistemlerini otokrasilere satan yine batılı ortaklarımız oldu. ABD ve Avrupalı ortaklarımız bu ülkeleri otokrasi yerine ulusal menfaatleri için önemli ortaklar olarak gördüler.
Bugün Türkiye ulusal menfaatleri söz konusu olduğunda herkes ile iş birliği yapan bir ülke. Aslında tüm dünya bu yolda ilerliyor. Artık farklı ulusların farklı coğrafyaların farklı medeniyetlerin bir araya geldiği bölgesel ve küresel iş birlikleri gündeme geldi. Batı dışı gelişen bölgesel ve küresel ilişkilerin yanında ikili-üçlü-dörtlü batı dışı ağlar ortaya çıktı. Bu da Batı dışı aktörlerin bir yükseliş içinde olduğunu gösteriyor. Bu süreç içerisinde birçok atılım yapan Türkiye de, batı dışı yükselen güçlerden biri olarak sahada yerini aldı.
Türkiye, bu yükselişini 100. yılında, Türkiye Yüzyılı vizyonu ile ortaya koydu. Türkiye Yüzyılı aslında Türk ulusunun ve Türk dünyasının rüyasıdır. Dünyadaki Amerikan, Çin, Hint, Rus, Latin rüyalarına Türk rüyasını dâhil etmek bu vizyonun misyonudur. Aslında bu rüya sadece 85 milyon için değil, insanlık için önemli bir misyon ve vizyon içermektedir. Türk-İslam medeniyetinin taşıyıcısı ve güç merkezlerinden biri olan Türkiye için bu vizyon yerel, bölgesel ve küresel bir alaşımdır. Türkiye Cumhuriyeti kadim tarihinden aldığı deneyim ve tecrübe ile Atatürk’ün yolunda, Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde, Türk rüyasını inşa edecek güce sahiptir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi “Türkiye Yüzyılı, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne taşıyacak kapsamlı bir yol haritasıdır.”
100 yıldır Batılı partnerlerimizle derin bir ilişki içerisindeydik ancak bugün geldiğimiz noktada artık dünyanın Batı için Batı tarafından ve Batı’ya göre olmadığını görüyoruz. Dünyanın çok merkezli-çok medeniyetli demokratik bir küresel düzene doğru yol aldığını görmek heyecan verici. Bu yeni batı dışı küresel sistemi kuracak ülkeler de artık belli olmaya başladı. Aslında bugün Pasifik adalarından Asya’nın çöllerine Sibirya buzullarından Afrika topraklarına, Antarktika’dan Latin Amerika’ya herkesin herkesle iş birliği yaptığı bir çağdayız. Bu süreçte bazı kritik güç merkezi ülkeler yükseldi. Bu ülkeler Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, Güney Kore, İsrail, Suudi Arabistan, Pakistan, Malezya, Macaristan, Birleşik Arap Emirlikleri, Azerbaycan, Katar, İran, Mısır, Endonezya, Meksika, Japonya ve Kazakistan’dır.
Tabii ki bu ülkeler dışında Batı dışı ya da Batı dışı ülkelerin ağırlıkta olduğu yeni bölgesel ve küresel örgütler de inşa edildi. Bunlar Türk Devletler Teşkilatı, Türk Yatırım Fonu, BRICS, BRICS Yeni Kalkınma Bankası, Afrika Birliği, Şangay İş Birliği Örgütü, İslam İş Birliği Teşkilatı, Asya İş Birliği Diyaloğu, Latin Amerika ve Karayip Devletler Topluluğu, Asya Altyapı Yatırım Bankası ve G-20’dir. Türkiye’nin Batı dışı aktörlerle eşit diyalog anlayışı üzerine kurduğu yeni dış politikası birçok ülkeye model oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimler sonrası 6 kıtaya dağılmış yüzlerce ülkeden tebrik telefonu aldı. Sıra dışı bir şekilde batıdan doğuya güneyden kuzeye herkes bu zaferi kutladı. Aslında Erdoğan’ın seçimleri 2 tur ile kazanması Batılı partnerlerimizin Batı dışı sistemleri ötekileştirmesine karşı bir zafer niteliğindedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan karizmatik liderliği ve yüksek dinamizmiyle inşa ettiği ilişki ağları sayesinde artık küresel gündemin ve sistemin tartışmasız en önemli liderleri arasındadır. Bu süreçte Türkiye, küresel sahnenin vazgeçilmez oyun kurucu aktörlerinden birine dönüştü. Bu dönüşüm sonucu eksen tartışmalarına cevap olarak Ankara merkezli Türkiye ekseni oluşmaya başladı.
Yukarıda saydığım ülkeler yarının Batı ile birlikte belirleyici ana güç merkezleri olacaktır. Bu yüzden batı dışı küresel gündemi olan uluslar ve medeniyetler güç merkezi olma yolunda kendilerini inşa etme sürecindedirler. ABD ve Avrupa’nın tek taraflı, tek kültürlü, tek merkezli, tek medeniyetli küresel sistemine karşı Türkiye Yüzyılı vizyonu küresel sistemi çok taraflı, çok kültürlü, çok merkezli, çok medeniyetli olarak tasavvur etmektedir. ABD merkezli Batı medeniyeti temelli liberal ama demokratik olmayan hiyerarşik sisteme karşı Türkiye Cumhuriyeti eşitler arası çok merkezli-çok medeniyetli demokratik küresel düzene katkı sunacak bir güç merkezidir. Türk rüyası Çin, Rus, Hint, Arap, Latin, Afrika rüyalarıyla ortak bir insanlık rüyası peşindedir. Türkiye Yüzyılı vizyonu kadim tarihsel birikimimizden aldığı güç ile ötekileştirmeyen, hegemonsuz, eşitlikçi bir dünya vizyonunu temsil etmektedir.
21. yüzyılın belirsizlik çağında her geçen gün istikrar ve güven talebi artarken Türkiye Yüzyılı bu iki temel üzerine inşa edildi. Yerel, bölgesel ve küresel şekilde güven ve istikrar inşa etmek bu vizyonun bir diğer misyonudur. Hiçbir devletin yâda ülkenin yönetim şekline bakmadan, dinine ve diline karışmadan rengini sorgulamadan, “Yaratılanı Yaratan’dan ötürü severiz’’ şiarı ile insan odaklı temellendirildi. Bu temel herkesi kapsayan, insanlığa güven veren ve istikrar inşa eden bir dış politika vizyonu oldu.