Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen “Göreve Başlama Töreni”ne, çok sayıda devlet, hükümet ve parlamento başkanlarının yanı sıra uluslararası örgüt ve kuruluşların temsilcileri de katılmıştır. Bunların içinde doğal olarak bu seçim öncesinde, sırasında ve sonrasında destek veren Türk dünyasının liderleri de vardı. Türk rengi mavi halının serilmesi ve Türk simgelerinin kullanılması dikkatlerden kaçmadı.
İki turda gerçekleşen bu tarihi seçimin sonuçları tüm dünyada merakla bekleniyordu. Bu seçim sonuçları Amerikan seçimlerindeki bir hava içerisinde, hatta Dünya Kupası final heyecanı ile takip edildi diyebiliriz. Nihayetinde jeopolitik bir kırılma ve muhalefetin seçimleri kazanması halinde uygulamak istediği Batı ağırlıklı politikalar önerisi gerçekleşmedi. Türkiye, çok vektörlü politikasına ve geleneksel değerlerine bağlı kaldı. Bu bağlamda Türkiye halkının iç ve dış politikada köklü değişiklikleri değil, istikrarı tercih ettiğini söylenebilir. Peki yeni dönemi Türkiye’nin Türk dünyası ile ilişkileri açısından nasıl değerlendirebiliriz?
Türkiye’de olduğu kadar Türk Dünyası’nda da seçimler merakla takip edilirken, medya da seçim sürecinin nabzını tuttu. Seçim sürecine ilişkin haberler, Türk Dünyası’nın gazetelerinin ve diğer medya kaynaklarının ön sayfalarında yer aldı. Bu ilgi çok önemli. Zira bu seçim, ülkelerimizin dış politikasında tam anlamıyla “üçüncü yol” olarak adlandırılabilecek “Türk vektörü”nü güçlendirme politikasının sürdürülüp sürdürülmeyeceği ile ilgili idi. Türk dünyası entegrasyonuna yönelik şimdiye kadar katedilen yol Erdoğan döneminde çok fazla idi. Haliyle Erdoğan’ın zaferi tüm Türk dünyasının zaferi olarak adlandırılmıştır. Erdoğan son konuşmasında “ilk turdan sonra tebrik eden dostlar”ını tek tek isimleriyle selamlaması da bunun bir göstergesiydi.
Attila’nın torunlarının ülkesi Macaristan Başbakanı Orban’ın Erdoğan hakkında yaptığı “Kazanması için çok ama çok dua ettim” açıklaması ise Türk entegrasyonu için faklı inançların bile gönül bağları için bir engel teşkil etmediğinin kanıtı olarak görülüyor. Bu destek sadece seçim sırasında değildi. Pandemi dönemindeki sıkı iş birliğinden sonra Türkiye’de binlerce insanın hayatına mal olan asrın felaketi deprem sırasında Türkiye-Türk dünyası arasında yüksek düzeydeki yardımlaşma ve iş birliği faaliyetleri ile duygusal hassasiyetlere şahit olmuştuk.
Türkiye’nin son yıllarda askeri, ekonomik ve enerji gibi birçok alanda mesafe kat etmesi ve güçlenmesi, artık küresel bir güç olarak görülmeye başlanmasına neden olmuştur. Türkiye’nin, bölgedeki güç dengeleri bağlamında kilit bir oyuncu durumunda olduğunu; sert gücünün yanı sıra dünyadaki konumunu ve yumuşak gücünü de güçlendirdiğini görüyoruz. Pandemi sırasında yüzlerce ülkeye yardım eden Türkiye’nin, Ukrayna-Rusya Savaşı boyunca takındığı dengeli ve sorumlu tutumu, tahıl anlaşması sırasında dünya gıda güvenliğine yaptığı katkı ve benzeri birçok diplomatik başarı büyük önem arz etmektedir. Bu husus özellikle BM Genel Sekreteri ve dünya liderleri tarafından da dile getirilmiştir.
Erdoğan dönemindeki enerji, ulaşım, ekonomik ve teknolojik gelişmeler ideolojik bir atılımın temelini oluşturmuştur. “Büyük Türkiye Yüzyılı” fikri birçok alanda bağımsızlığı güçlendiren yeni bir atılım anlamına geliyor. Güçlü Türkiye’nin, özellikle güçlü Türk Dünyası ile olan bağlarıyla da daha da güçleneceği seçim sırasında ve sonrasında çeşitli platformlarda vurgulanmıştır. Türkiye açısından Mustafa Kemal Atatürk zamanında dile getirilen kardeş halklar ile güçlü köprülerin kurulması gerektiği söyleminin icraata dökülmesi, akraba bağları olan ülkelerle karşılıklı çıkar çerçevesinde, kutuplaşmakta olan dünyada bir tarafa çekilmeye müsade etmeden, kendi bağımsız gündemleri çerçevesinde beraber hareket etmesi önemlidir.
Ermenistan-Azerbaycan arasındaki sorunun çözüme kavuşması, Ermenistan’ın uzun süre devam eden tecritine son verilmesinin başta Ermenistan’a yarayacağı da mevcut Erivan iktidarı tarafından da idrak edilmiş olmalı ki Başbakan Nikol Paşinyan da dün Ankara’da boy gösterdi. Diğer bir önemli konu ise KKTC’nin izolasyonuna son verilmesi bakımından Türk Devletleri Teskilatı’na gözlemci üye olarak kabul edilmesi önemlidir. Bu bağlamda Türk devletleri birbirinin desteğine ihtiyaç duymaktadırlar.
Türkiye seçim sürecinin Türk dünyası açısından önemine baktığımızda başlamış projelerin ilerleme hususunda birtakım endişelerin oluştuğunu belirtmek mümkün. Seçim sırasında Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından gösterilen, Azerbaycan’ı bypass eden, “Türk Yolu” haritası Cumhurbaşkanı Aliyev’in tepkisine neden olmuş ve muhalefetin kazanması halinde entegrasyon süreçlerinin akıbeti sorgulanmıştır.
Ortak projeler ise Türk devletlerinin sadece dünya pazarlarına erişim: ulaşım yollarının çeşitlendirilmesi ve büyük oyuncuların “kaprislerine” bağımlılığın azaltılmasıyla sınırlı değildi. Aynı zamanda mevcut jeopolitik ortamda toprak bütünlüğünün garanti altına alınmasına ilişkin açıklamalar (Kazakistan) ve Karabağ’da gördüğümüz icraatlar gibi stratejik, askeri güvenlik boyutlarını da kapsamaktaydı. 2040 Vizyon Belgesi’nde yer alan; ticaretin arttırılması, teknoloji transferi, savunma sanayiinin geliştirilmesi, ortak medya, eğitim, kültür vb. maddelerin hayata geçirilmesi bakımından önümüzdeki 5 yıl kritik öneme sahiptir.
Yeniden seçilen Erdoğan’ın siyasi tecrübesi ve Türkiye’nin uluslararası alanda kabul görmüş itibarı ve Türk entegrasyonundaki lokomotif gücü, diğer Türk devletlerinin liderleri tarafından kabul görüyor. Dolayısıyla, önümüzdeki 5 yıl, 2040 Vizyon Belgesi’nde yer alan başlıklar önemli ölçüde faaliyete geçmiş olacaktır. Mevcut yeni jeopolitik konjonktürde, küresel ve bölgesel krizlerin tırmandığı bir ortamda, Erdoğan’ın küresel güçlerin liderleriyle olan diyalogları ve ilişkileri, itibarı Türk dünyası için önemli ve değerlendirilmesi gereken bir fırsat olarak karşımıza çıkmaktadır.