Trump ABD’yi resetledi

Sernur Yassıkaya
04:0011/11/2024, Pazartesi
G: 11/11/2024, Pazartesi
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım

Trump’ın seçim zaferi ABD’yi 40 yıldır yöneten yerleşik yapıyı tasfiye etti. 2020’de başkanlık yarışını kaybeden Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’yi kontrolüne alması, zafere ulaşmasında kritik milat oldu. Trumpizm’e karşı Demokrat Parti’ye destek veren yerleşik yapının Cumhuriyetçi kanadı, Demokrat Parti’deki yandaşlarıyla birlikte kaybetti. ABD siyasetinde yeni bir döneme girilirken, Obamaların, Bushların ve Clintonların dönemi kapandı. 47'nci ABD Başkanı Trump’ın, Proje 2025 pusulasıyla, Yeni Amerika’yı şekillendirmesi için önünde dört sene var.

ABD, 5 Kasım 2024 tarihinde kritik bir Başkanlık Seçimine imza attı. Eski ABD Başkanı ve Cumhuriyetçi Parti lideri Donald Trump ile rakibi mevcut ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris arasında geçen mücadele için tahminler kıran kırana ve sonucun belirsiz olacağı bir seçim beklentisi taraflı tarafsız herkes tarafından dillendiriliyordu. Bunda, Trump’ın ilk başkanlık döneminden itibaren özellikle ABD’deki yerleşik düzenin temsilcileri tarafından geçen 8 yıllık süre içerisinde kişiliğine yönelik saldırılarla adeta yıpratılmasının ve özellikle Kovid-19 Pandemisi döneminde yaşanan ekonomik krizin Amerikan kamuoyunun hafızasında hâlâ canlı olduğuna ilişkin kanının yaygın olmasının yanı sıra, Demokrat Parti’nin kimlik siyaseti üzerinden yürüttüğü ayrıştırıcı siyasetin 2020 seçimleri ve 2022 ara seçimlerinin ardından 5 Kasım Başkanlık Seçimlerinde de etkili olacağına ilişkin beklentinin payı olduğu söylenebilir.

Donald Trump’ın ilk başkanlık döneminde yürüttüğü Washington D.C.’deki yerleşik sistemi hedef alan sosyal, ekonomik ve dış politika söyleminin çatısını oluşturan Trumpizm’in son kertede sandıkta seçmen tarafından tercih edilmeyeceğine yönelik hüküm de, sandıktaki yarışın mahkemede sonlanacağı ve yine Demokratların zaferiyle sonuçlanacağı beklentisi de yapılan anketlerdeki hissiyatta görülüyordu. Ancak tüm beklentilerin boşa çıktığı bir seçim sonucu sadece ABD’yi değil tüm dünyayı şaşırttı.


HER ANLAMDA TARİHİ BİR ZAFER

Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump, ulusal çapta, rakibi Kamala Harris’e 6 milyona yakın oy farkı atarken, seçimi belirleyeceği iddia edilen yedi salıncak eyaletin tamamını da elde etti. Başkanlık Seçimiyle birlikte yapılan Kongre Seçimlerinde de Trump rüzgarı seçimlere doğrudan etki etti. Cumhuriyetçi Parti Kongre’nin üst kanadı Senato’da çoğunluğu elde ederken Temsilciler Meclisi’nde de zafere oldukça yakın. 5 Kasım akşam saatlerinde ortaya çıkan görünüm, Trump’ın, 47'nci başkan olarak ABD siyasi tarihinde ender rastlanan bir sonuca imza attığı ve ülkeyi sil baştan tanımlayacak, resetleyecek yürütme gücüne ve siyasi meşruiyete sahip olduğuydu.


TRUMPİZM DALGASI ENGELLENEMEDİ

Trump’ın, Washington’a dışarıdan gelen bir isim olarak hiçbir zaman Amerikan halkı tarafından sistemin bir parçası olarak görülmediği bir gerçek. ABD Başkanı Joe Biden gibi 40 küsur yıldır Wasghington’ın koridorlarında siyasi kariyer yapan pek çok senatör vb. isme karşın Trump’ın halk nezdinde böyle bir imajı yoktu. İş adamı ve medya kişisi olarak ABD kamuoyunda önüne çıkan Trump, sistemi hedef alan çıkışlarıyla halkın aradığı üçüncü bir alternatifi oluşturdu. Soğuk Savaş sonrası Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti’nin siyasete yaklaşım anlamında ufak nüanslar haricinde benzeşmeleri ve halkın taleplerinden ziyade bir takım çıkar gruplarının temsilcisi konumunu edinmeleri özellikle neoliberal ekonomi politikalarını benimsemeleriyle, Amerikan halkının farklı arayışlara girdiği bir dönemde Donald Trump kendini büyük bir dalganın liderliğini yapar konumda buldu. Trump da bu beklenmedik siyasi hediyeyi pragmatik bir iş adamı olarak benimsedi. Kasım 2016’da Trump’ın Beyaz Saray’da koltuğa oturması işte bu şartlarda oluştu. Ancak Washington’a bir dışarlıklı olarak gelen Trump’ın başkanlık dönemi öncelikle kendi partisi olan Cumhuriyetçilerin yerleşik sistemi temsil eden isimlerinden ve Demokrat Parti’den gelen yoğun muhalefet karşısında birçok iniş çıkışlarla, deneme yanılmalarla, Kovid-19 salgınının darbesiyle ve nihayet 6 Ocak 2021’deki olaylı Kongre baskınıyla nihayete erdi. Ancak Trumpizm bu dönemde Washington dışında ABD’ye güçlü bir damga vurmayı başardı. Bundan ilk etkilenecek olan siyasi yapı ise Cumhuriyetçi Parti’den başkası değildi. Trump’ın, 5 Kasım 2024 günü ulaştığı tarihi başarının arkasında en önemli unsur, geçen dört yılda Cumhuriyetçi Parti’yi Trumpizm olgusu çerçevesinde hem siyasi hem de insan kaynağı anlamında dönüştürmesi oldu.


CUMHURİYETÇİ PARTİ’Yİ DÖNÜŞTÜRDÜ

Demokrat Parti, kendisini neoliberal politikalar çerçevesinde alt ve orta sınıftan her geçen gün ayırırken, Donald Trump’ın tam aksi istikamette Cumhuriyetçi Parti’yi daha taşralı ve daha değer merkezli bir yapıya taşıdığı görülüyor. Trump, Cumhuriyetçi Parti’nin elitleri Liz Cheney ve Mitch McConnell gibi isimlerle girdiği rekabetten galip çıkarak siyasi iradesini partiye yansıtmasını bildi. Trump’ın Cumhuriyetçi Parti önseçimlerinde Florida Valisi Ron DeSantis gibi ABD siyasetinin yükselen isimlerine karşı büyük farkla önde çıkması, sorgusuz sualsiz liderliğinin de tescili anlamına geldi. Ayrıca Trump’ın başta ABD Kongresi olmak üzere yerel yönetimlerde kendi desteklediği adayların ipi göğüslemesi de, eski ABD Başkanı’nın güçlü bir yerel desteğe sahip olmasını da beraberinde getirdi. Trump’ın ekonomide yüksek enflasyon, alım gücünün düşmesi, düzensiz göçten artan rahatsızlık ve değerlere yönelik saldırılara karşı kendisinin tek alternatif olduğu ortaya koyması, bir çekim merkezine dönüşmesi sonucunu doğurdu.


DIŞARILIKLI ALGISI YÜKSELTTİ

Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’ye hakim olurken, Demokrat Parti’de mevcut başkan Joe Biden’ın tıpkı 2020 Seçimlerinde olduğu gibi Trump karşısında rahat kazanacağı algısının güçlendiği görülüyordu. Biden’ı destekleyen konvansiyonel medya da, ABD Başkanı’nın sağlık problemlerini kabul etmeyen ve Trump gerçeğini, kimlik politikaları üzerinden sıkıştıran ve küçümseyen yayınları; Cumhuriyetçi Başkan adayının alt ve orta kesim ABD’lilerde, “dışarlıklı” algısını kuvvetlendiren bir rol oynadı.


KİMLİK POLİTİKALARINA ÖFKE

Trump’a karşı başta yargı olmak üzere her türlü silahın çekildiği bir dönemde, Demokrat Parti, Joe Biden’ı bir kez daha başkan adayı yaparak belki de Cumhuriyetçi adaya en büyük iyiliği yapmış oldu. Dört yıllık başkanlık kariyeri süresince halkın temel beklentilerini karşılamaktan uzak bir performans yürüten Biden yönetimi, dış politikada da Ukrayna Savaşı ve Gazze’de İsrail’in yürüttüğü soykırımın sponsoru olarak, kendi seçmen tabanında da ayrışmaya neden oldu. Son 30 yıldır ABD’nin müdahaleci politikalarını kendi ekonomik problemlerinin de sebeplerinden biri olarak gören alt ve orta gelir seçmen için, Biden yönetimi, kendilerini temsil eden değil, ülkedeki elit ve okumuş kitlenin sözcüsü konumuna düşmekten kendini alamadı. Biden yönetiminin yine seçim kampanyasında kimlik ve cinsiyet farklılıkları üzerinden bir süreç yönetmesi de, sorunlarına somut çözüm bekleyen kitlelerde büyük bir öfkenin oluşması sonucunu doğurdu. Temmuz ayında Demokrat Parti içinde bir iç siyasi darbe ile Biden’ın başkan adaylığından el çektirilip, bu kimlik politikalarını temsil edeceğine inanılan Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in sahaya sürülmesi anlaşılan o ki, anketlerde ölçülemeyen seçmen öfkesini daha da artırdı. İşte bu öfke dalgası, Trump’ı 5 kasım günü hem ulusal çapta hem de yerelde rakibi Kamala Harris karşısında büyük bir oy farkı atmasına sebep oldu.


40 YILLIK YERLEŞİK YAPI KAYBETTİ

Sandıktan çıkan sonuç, aslında 40 yıldır ABD’nin kaderini elinde tutan ufak bir azınlığın topyekun yenilgisi. Bu seçim 1990 sonrası ilk kez bir Bush’un, Clinton’ın, Biden’ın ya da Obama’nın Başkan Adayı olarak katılmadığı ilk seçimdi. Ancak Kamala Harris’in arkasında tüm bu isimlerin desteğinin olduğu biliniyordu. Yukarıda da belirttiğim gibi, Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’nin merkezinden uzaklaştırdığı isimlerin yanaştığı limanın Demokrat Parti olması, seçmenin Trump’ın doğru isim olduğu algısını perçinledi. ABD siyasetinin karanlık isimlerinden Dick Cheney’nin kızı Liz Cheney ve diğer yeni-muhafazakar (Neo-Con) isimlerin Kamala Harris arkasında sıralanması, CNN ve The New York Times gibi elit Amerika’nın medya organlarında yayınlarına çıkması, Trump’ın dönüştürdüğü Cumhuriyetçi Parti içindeki hakimiyetini sağlamlaştırırken, Demokrat Parti’nin progresivve (yenilikçi) kanadının özellikle genç kitlenin ve işçi sınıfının kopmasını da beraberinde getirdi. Trump’ın tarihi zaferi, Demokrat Parti içinde bir araya gelen yerleşik yapının temsilcilerinin tamamen tasfiyesiyle sonuçlandı.

OBAMALAR VE CLINTONLAR SİYASETTEN TASFİYE OLDU

Trump’ın kesinleşen zaferi, son üç dönem başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti’ye kimlikçi politikalar üzerinden yön veren Clinton ve Obama aileleri için de tasfiye anlamına geliyor. Amerikan halkının taleplerine kulaklarını kapayan, İsrail’e tam destek veren, küresel müdahaleciliğe devam eden, neoliberal ekonomik politikalardan ödün vermeyen, siyasetlerini sadece LGBT, kürtaj ya da cinsiyet ayrımı üzerinden yürüten bu isimlerin ABD halkında bir karşılıklarının kalmadığı çok net biçimde görüldü.

SETA Washington Koordinatörü Dr. Kılıç Buğra Kanat’ın da belirttiği gibi seçim kampanyasının son haftalarında direksiyonu Kamala Harris’ten alarak adeta kendisi adaymışçasına mitingler yapan Obama’nın, Trump’ı doğrudan cinsiyet ayrımı ve ırk üzerinden tanımlayan söylemi bir taraftan Demokrat Parti’ye güç kaybettirirken diğer tarafta Harris’in zaten silik olan algısını tamamen imha etti. Yine Nancy Pelosi gibi Demokrat Parti’nin liderlerinin, yenilikçi kanadın sesini bastırarak, politikalarını partinin merkezine taşımalarına izin vermemesinin de seçimin kaderine doğrudan etkisi olduğu çok açık.


DEMOKRATLARDA İÇ HESAPLAŞMA BAŞLAYACAK

Seçimden hemen sonra Demokrat Parti’nin etkili ve parti içi muhalif isimlerinden Bernie Sanders’ın X sosyal medya platformundaki hesabından yayınladığı manifesto niteliğindeki mesajında, partisinin işçi sınıfıyla ilişkisini kesmesine ve elitleşen yapısına işaret ettiği vurgu ve eğer parti içerisinde bir değişim yaşanmazsa; Trumpizm’in, damgasını Cumhuriyetçi Parti siyasetinin önümüzdeki yıllara damga vuracağını söylemesi, önümüzdeki günlerde yaşanacak hesaplaşmada kılıçların çekildiği anlamına geliyordu. Açık ki Trump ilk kaybettiği seçimlerin ardından Cumhuriyetçi Parti’yi dönüştürürken ve yeni bir yola girmesini sağladığı gibi şimdi de Demokrat Parti’nin içindeki woke kültürü ve kimlik politikası eksenli yapısının sona ermesine yol açacak. Bu yapıda ne Clintonlara ne Obamalara ne Pelosilere ne de Bushlara yer olmadığı açık.


YOL HARİTASI PROJE 2025

20 Ocak 2025’te yemin ederek resmen göreve başlayacak olan ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın yeni Amerika’yı şekillendirmek için önünde dört senesi olacak. Seçilme kaygısının olmadığı bu dönemde yanında iki veliaht olarak görülen Başkan Yardımcısı JD Vance ve milyarder girişimci Elon Musk gibi iki ismin olması geleceğe yönelik planlamasında önemli bir destek olacaktır. Amerika’nın önde gelen muhafazakâr düşünce kuruluşlarından Heritage Foundation'ın hazırladığı Proje 2025 raporu da Trump için önemli bir yol haritası sunuyor.

Söz konusu raporda, özellikle son 40 yılda sol-liberal yapı tarafından ele geçirilen başta Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı gibi kurumların insan kaynağının değiştirilmesi öncelikler arasında yer alıyor. Yine ABD’yi oluşturan muhafazakâr değerlerin korunması ve geliştirilmesi, LGBT lobisiyle mücadele de bu raporun öncelikleri arasında bulunuyor. Buna ek olarak dış politikada, Çin tehdidine karşı geleneksel müttefiklerle ilişkilerin normalleştirilmesi ve geliştirilmesi, devletler arası ilişkilere vurgunun öne çıkartılması da diğer önemli gündem maddelerinden…




#abd
#trump
#siyaset