Mülteci çocukların okullaşma oranlarının artması, dil öğrenmeleri, birlikte yaşadıkları halkların yerel kültürlerine uyum sağlamaları, toplumun kendilerini kabulü ve mültecilerin entegrasyonu açısından aciliyet arz etmektedir.
Dünya üzerinde milyonlarca insan; savaşın, soykırımın, zorunlu göçün doğrudan ya da dolaylı mağdurlarıdır. Özellikle Ortadoğu coğrafyasının kaderi haline getirilen, iç savaş, terör ve buna bağlı göçler, halkların ortak bir psikolojinin potasında kimliklerinden uzaklaştıkları bir süreci doğurmuştur. Bugün, doğdukları, yetiştikleri, çalıştıkları, birikim yaptıkları vatanlarından, çoğu yanlarına hiçbir şey alamadan göç etmek zorunda kalmış milyonlar, başka bir ülkenin sığınmacısı olarak, geleceklerinin belirsizliğinde var olma mücadelesi sürdürmektedir.
2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı da diğer örnekleri gibi, yakın tarihin en acımasız kıyımını gözler önüne sermeye devam etmektedir. 5 milyondan fazla Suriye'linin evini terk etmek zorunda kaldığı, bu rakamın yarıdan fazlasını çocukların oluşturduğu iç savaş, en büyük yıkımı bu sessiz çoğunluk üzerinde yapmıştır. Barınma, beslenme, sağlık ve eğitim hakları yaşıtları gibi karşılanamayan mülteci çocukların birçoğu, anne babasını, yakın akrabasını, arkadaşını kaybetmiş, bu kayıplara bağlı yoğun korku ve çaresizlik yaşamaktadır.
Çocukların yaşanan travmaları algılama ve içselleştirme süreçleri, yaşlarına göre farklılıklar gösterir. Küçük çocuklar, kendilerini hayatın merkezinde görme eğilimi taşıdıklarından, yaşanan olaylarla ilgili çoğunlukla kendilerini suçlu hissederler. Kendi duygu, istek ya da davranışlarının yaşanan kayıplara yol açtığı düşüncesi, çocukların yoğun bir huzursuzluk ve buna bağlı regresyon (gelişimlerinde gerileme/duraklama) yaşamalarına yol açabilir. Nitekim 4-6 yaş grubu mülteci çocuklarla yapılan psikososyal destek çalışmalarında, yaptıkları resimlerden yola çıkarak benzer sonuçlara ulaşılmıştır.
Savaşın ve buna bağlı kayıpların olumsuz etkileri okul çağı çocuklarında daha belirgin görülmektedir. Doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalınan travmatik görüntü ve sesler, çocuğun olayları tekrar tekrar zihninde sahnelemesine, yaşanan kayıpları engelleyememiş olmaya yönelik sorumluluk ve suçluluk duymasına yol açar. Olayın tekrarlanacağına, yaralanmaya ya da ölüme, yalnız ve savunmasız kalmaya, yaptıkları yanlışlar nedeniyle cezalandırılmış olmaya ya da suçlanmaya ilişkin korkular da yine bu yaş grubuna ait travma sonrası stres tepkileridir.
Ergenler, henüz bir kimlik oluşturma sürecindeyken, kendileri dışında gelişen beklenmedik savaş ve kayıp durumları karşısında, erken yetişkin davranışları üstlenmek zorunda kalırlar. Zihinsel ve duygusal yetkinlikleri sebebiyle, savaşın yıkıcı etkisini daha yoğun hissedebildiklerinden geleceğe umutla bakabilme ve güvende hissetme yoksunluğu, ergenlerde karamsarlık ve öfke duygularını açığa çıkarabilir. Ergenler, yaşadıkları kaygılardan uzaklaşmak için, kendilerine ve çevreye yönelik saldırgan davranışlar geliştirebilirken, kolaylıkla telkin edilebilmeleri sebebiyle çatışmalarda kullanılabilecek aktif şiddet eylemcilerine dönüşmeleri de zor değildir.
Mülteci çocuklara yönelik psikososyal destek çalışmaları tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de uygulanmaktadır. Ülkemize sığınan mültecilerin tamamına yakınının, yakın bir gelecekte ülkelerine dönmeleri mümkün görünmediğinden; gerek devlet eliyle gerek STK'lar nezdinde sürdürülen çalışmaların yaygınlaştırılması, önemlidir.
Mülteci çocukların okullaşma oranlarının artması, dil öğrenmeleri, birlikte yaşadıkları halkların yerel kültürlerine uyum sağlamaları, toplumun kendilerini kabulü ve mültecilerin entegrasyonu açısından aciliyet arz etmektedir.
Uygulanacak psikososyal destek çalışmaları, çocukların yaş grupları ve gereksinimleri göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır. Kendilerine ve çevreye yönelik güven duygusu geliştirmelerine yardımcı olma, yaşadıkları psikolojik süreçleri doğru anlamlandırabilmelerini sağlama, duyguların açık ve sağlıklı bir biçimde ifade edilmesine olanak sunma, karşılaştıkları ve karşılaşabilecekleri sorunlara uygun başa çıkma yöntemleri kazandırma, kendilik değerini artırma ve geleceğe dair olumlu bakış açıları geliştirme, psikososyal destek programının kapsamı olarak özetlenebilir.
Her yaş grubunun duygusal ve fiziksel ihtiyacına göre uzmanlar ve gönüllüler işbirliğinde uygulanacak program, yalnızca belirlenmiş mekanlarla sınırlı kalmamalı, toplumun içinde, toplumun beklenti ve kabulüne uygun şekilde planlanmalıdır. Mülteciler, toplumun genel örf ve adetlerini bilmeli, kendi özel ritüellerini koruyarak, toplumla sosyalleşebilmelidirler. Çünkü sosyal kabul tüm bireyler için önemlidir ve özellikle mülteci çocukların ileriki yaşlarında kendilerine kucak açan toplumlara duyacağı sahiplenme ve şükran duygusu, şimdiden görecekleri kabule bağlıdır.
Uygulanan destek programları, toplumsal kabul, mültecilere verilecek haklar ne kadar ideal hedeflere ulaşmış olursa olsun; savaşın, terörün, göçün, yakın kayıplarının, görsel ve işitsel travmaların açtığı yaraları kapatmaya yetmeyecektir. Tüm dünya halkları ve siyasi otoritelerin, savaşa hep bir ağızdan dur demesi şimdi ve bundan sonra yaşanabilecek olumsuzların önüne geçebilecek yegane güç olacaktır.