İsrail halkı, siyasi belirsizlikler ile dolu son dört yılda 5. kez genel seçim için sandık başına gitti. Seçim Lübnan’daki Hizbullah örgütüyle karşılıklı tehditlerin yanı sıra işgal altındaki Batı Şeria’da “güvenlik” konusunda tansiyonun yükseldiği bir döneme denk geldi ve Netanyahu’nun İsrail–Lübnan deniz yetki alanları anlaşmasını iptal vaatlerinin gölgesinde yapıldı.
Öte yandan İsrail Merkez Seçim Komitesi’nin, seçime katılım oranının 2015’teki seçimden sonra en yüksek rakam ile yüzde 71,3 olarak kaydedildiğini açıklaması İsrail halkının siyasi belirsizliği sandığa daha fazla giderek gidermek istediği gibi bir sonucu da ortaya çıkarmış oldu. Zira Netanyahu’nun seçimin son saatlerine kadar gerek sosyal medyada gerek ise sahada yapmış olduğu “sandıklara gidin, iradenizi gösterin” çağrısı, karşılığını sonuçları ile birlikte göstermiş oldu diyebiliriz…
Henüz resmi olmayan sandık çıkış sonuçlarına göre ülkede en uzun süre başbakanlık yapan siyasetçi Binyamin Netanyahu liderliğindeki sağ blok, 64 milletvekiliyle 120 sandalyeli Meclis’te hükümeti kurabilecek çoğunluğa koalisyona gerek duymaksızın ulaştı. Kesin olmayan sonuçlara göre Netanyahu’nun partisi Likud, 32 milletvekili çıkararak seçimi birinci tamamladı. Netanyahu’nun en önemli rakibi, mevcut Başbakan Yair Lapid’in Gelecek Var Partisi ise 24 sandalyeyle ikinci parti oldu. Henüz resmî sonuçlar açıklanmasa da ortaya çıkan sonuç, Netanyahu’nun üçüncü kez başbakanlığı kazanacağını ortaya koyuyor. Ancak ülkenin siyasi sistemindeki vekil sayısına bağlı kırılganlık, milletvekillerinin başka kamplara geçişleri ve ülkede siyasi krizin devam etmesi durumunda 2023 baharında yeniden seçime gidilebileceği tahminleri yürütülüyor.
Yaklaşık 6,7 milyon İsrail vatandaşı seçmenin oy kullandığı seçimlerde Netanyahu’nun lideri olduğu Likud Partisi’ne destek vermesine kesin gözüyle bakılan sağ blok, böylece 120 sandalyeli İsrail Meclisi’nde 64 milletvekiliyle çoğunluğu elde etmiş oldu.
Böylece kesin olmayan sonuçlara göre, Likud, 32 milletvekili çıkararak seçimi birinci tamamlayan siyasi parti oldu. Netanyahu liderliğindeki sağ blok, dindar ve aşırı sağcı Yahudi siyasilerden oluşmasıyla dikkati çekiyor. Bu blokta yer alan aşırı sağcı Dini Siyonizm Partisi, 14 milletvekiliyle yarışı üçüncü bitirdi. Bu sonuçlara göre Filistinlilere yönelik ırkçı ve ayrımcı söylemleriyle eleştirilen aşırı sağcı Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir’in bulunduğu Dini Siyonizm Partisi bu seçimde en fazla yükseliş yapan parti oldu. Netanyahu müttefiki, Ultra Ortodoks partilerinden Şas 11, Birleşik Tevrat Yahudiliği Partisi de 7 milletvekili kazandı.
Kesin olmayan sonuçların açıklanmasının ardından Likud Partisi’nin seçim merkezinde destekçilerine seslenen Netanyahu, “Çok büyük bir zaferin eşiğindeyiz” dedi ve “istikrarlı ve ulusal bir hükümet” kurma sözü verdi. Sesi kısık olan Netanyahu’nun sözü sık sık destekçileri tarafından “İsrail’in kralı Bibi” tezahüratları ile kesildiği gözlerden kaçmadı.
Netanyahu’nun rakibi mevcut Başbakan Yair Lapid’in Gelecek Var Partisi ise 24 sandalyeyle en çok milletvekili çıkaran ikinci parti oldu. Lapid’in seçim koalisyonunda yer alan bir önceki Başbakan, sağ siyasetçi Naftali Bennett’in siyasetten çekilmesi üzerine, Bennett seçmeni Netanyahu safındaki sağ partilere oy verdi. Ayrıca Değişim Koalisyonu’nda yer alan sol parti Meretz’in yüzde 3,25’lik seçim barajını çok küçük bir farkla aşamaması ve meclise girememesi Netanyahu’ya seçim zaferini getiren en önemli unsurlardan birisi oldu.
Lapid liderliğindeki “Değişim Koalisyonu” isimli blokta yer alan Benny Gantz’ın öncülüğündeki Ulusal Birlik Partisi ise seçimleri dördüncü sırada tamamlayarak meclise 12 milletvekili gönderdi.
Ayrıca Lapid blokundaki; İsrail Evimiz Partisi 5 milletvekili çıkarırken yine aynı bloktaki İşçi Partisi 4 milletvekili, Mansur Abbas liderliğindeki İsrail vatandaşı Filistinlilerin partisi Birleşik Liste (Ra’am Partisi) 5 milletvekili çıkardı. İki blokta da yer almayı reddeden İsrail vatandaşı Filistinlilerin partisi Ortak Liste ise 5 milletvekili çıkarmış oldu.
Sandık çıkış sonuçlarına göre Netanyahu karşıtı blokta yer alan Lapid liderliğindeki Değişim Koalisyonu’nda yer alan partiler, böylece toplamda 51 sandalyeye ulaşarak yeterli 61 vekil sayısını sağlayamamış oldu. Ancak İsrail’de ilerleyen günlerde açıklanması beklenen resmî sonuçlarda mecliste elde edilecek bir ya da iki sandalyenin Netanyahu aleyhine değişmesi halinde, Lapid blokunun hükümeti kurabilmesinin ihtimal dâhilinde olduğu söylenebilir.
Netanyahu’nun desteğini aldığı sağcılar arasındaki Itamar Ben-Gvir, “sadık olmayan vatandaşların” sınır dışı edilmesi gerektiğini savunmuş, İsrail pasaportu olan “düşman” Arapların ülkeden ayrılmasını teşvik eden bir bakanlık kurulması çağrısı bile yapmıştı. Aşırılık yanlısı Yahudi yerleşimcileri desteklediği için “katillerin avukatı” ve “şeytanın avukatı” şeklinde anılan Yahudi Gücü lideri Itamar Ben-Gvir, Mescid-i Aksâ baskınları gibi provokatif eylemleri ve işgal altındaki Kudüs’te Yahudi yerleşimcilerin şiddet eylemlerini teşvik etmesiyle biliniyor.
Ben-Gvir, Arap karşıtlığıyla öne çıkan ve kurduğu parti 1998’de İsrail’de yasa dışı ilan edilen Haham Meir Kahane ile anılan “Kahanizm” ideolojisine yakın bir duruş sergiliyor. Filistinlileri öldüren İsrail askerlerine yargı dokunulmazlığı vaat eden, İsrail vatandaşı Arapları ‘terörist’ olarak gördüğünü dile getiren Itamar Ben-Gvir böylece Netanyahu’nun blokunda yer alarak vereceği kritik destek ile onu başbakanlığa taşıyor diyebiliriz. Bu da demek oluyor ki seçimin asıl galibi Netanyahu gibi görünse de Netanyahu sayesinde aktif siyasete girip milletvekili sayısını 6’dan 14’e çıkartan Dini Siyonizm Bloku oldu.
Yakın bir tarihe kadar evinin duvarında 1994 yılında el Halil kentindeki Hz. İbrahim Camii’nde namaz kılanları tarayarak 29 kişiyi öldüren Baruch Goldstein’in fotoğrafı asılı duran Ben-Gvir’in partisi 2021 seçimlerinde Knesset’e ancak kıl payı bir farkla girebilmeyi başarmıştı.
Kamuoyu yoklamalarına göre, aşırı sağcı tutumu nedeniyle İsrail ordusunda zorunlu askerlik görevini yapmaya bile uygun bulunmayan Ben-Gvir, hiç şüphesiz bu seçimlerin en çok konuşulan ismi oldu. Daha da önemlisi “Dini Siyonistler”in bu hızlı yükselişinde yeni oy vermeye başlayan genç Yahudi seçmen kitlesinin de oldukça etkili oluşu. Bu gençler sokaklarda yıllardır “Araplara ölüm” sloganlarıyla yürüyordu. Görünen o ki daha çok yürüyecekler gibi…
Seçimlerden önce anketlere yansıdığı ve basında yer aldığı şekilde, İsrail seçmeninin beşte birini oluşturan Filistinliler beklenildiği gibi seçime düşük oranda katılım gösterdi. Önceki seçimlere İsrail vatandaşı Filistinlilerin bulunduğu ortak listeyle girerek birlik olan 4 Arap partisi, bu kez 3 ayrı listeyle seçime gitti. Önceki seçimlerde Lapid-Benett koalisyonuna verdiği kritik destek ile hükümetin kurulmasını sağlayan Mansur Abbas liderliğindeki Birleşik Arap Listesi (Ra’am Partisi) seçime diğer Arap partilerinden ayrı girerek aslında dolaylı olarak bir nevi Netanyahu’nun seçimleri kazanmasına sebep oldu.
İsrail vatandaşı Filistinlilerin dört partiyle bir araya geldiği “Ortak Liste”, 2020 yılında 120 sandalyeli mecliste 15 sandalye alarak tarihi rekor kırmıştı. Ancak, Mansur Abbas’ın liderliğini yaptığı Birleşik Liste 2021 yılında bu yapıdan ayrılarak kendi milletvekilleri ile meclise girmenin hesaplarını yapmıştı. İsrail vatandaşı Filistinlilerin kurmuş olduğu diğer partilerden Arap Balad Partisi (Tecemmu) de bu yıl Ortak Liste ile yollarını ayırınca henüz kesin olmayan sonuçlara göre barajın altında kalmış oldu. Böylece Ortak Liste çatısı altında sadece Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe ile Değişim için Arap Listesi partileri kalmış oldu. Kesin olmayan sonuçlara göre Birleşik Liste ve Ortak Liste 5 milletvekili çıkardı…
Birleşik Liste Lapid Bloku’nda konumlanırken Ortak Liste ise Netanyahu ya da Lapid bloklarında yer almayarak İsrail meclisi Knesset’te 5 milletvekili ile temsil imkânı buldu. Böylece Lapid Bloku’nun Değişim Koalisyonu içinde yer almayan İsrail vatandaşı Filistinlilerin Balad (Tecemmu) Partisi’nin Eymen Avde liderliğindeki Ortak Liste çatısı altından ayrılması Arap partileri arasında bölünmüşlüğü iyice artırdı. Balad’ın baraj altında kalmasıyla Netanyahu cephesinin elde ettiği üstünlük daha kesin hale geldi.
Netanyahu seçim kampanyası döneminde Türkiye ile gelişen ilişkileri eleştirecek hiçbir açıklamada bulunmadı. NATO üyesi Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkinin sürdürülmesini ABD’nin memnuniyetle karşılamasının, Tel Aviv’in Türkiye yaklaşımına etkisi olacağı da açık. Bu bağlamda, Netanyahu hükümetinin, Lapid döneminde Türkiye-İsrail arasında karşılıklı büyükelçi atama kararına varan ilişkileri sürdüreceğini söyleyebiliriz. Netanyahu, Türkiye konusunda daha temkinli ve pragmatik davranacak, iki ülke arasındaki yakınlaşmanın altını oyacak adımlardan da kaçınacaktır.
İsrail’de seçime günler kala Başbakan Lapid, Lübnan ile deniz sınırlarının çizilmesine ilişkin bir anlaşmaya imza attı. Söz konusu anlaşmayı “tarihi bir başarı” şeklinde değerlendiren Lapid’e karşın Netanyahu ise anlaşmayı seçim atmosferinin doğurduğu çekişme içinde “Hizbullah’a teslim olma” diye nitelendirmişti. Seçime bir gün kala bir açıklama daha yapan Netanyahu, Lübnan ile deniz sınırının çizilmesine ilişkin anlaşmaya sadık kalacağını içeren mesajlar verdi. İsrail’deki seçim sonuçlarının ardından Lübnan yönetiminden ise İsrail ile seçim öncesi imzaladıkları anlaşmaya ilişkin ABD’den teminat aldıkları açıklaması geldi. Özellikle ABD’nin bu anlaşma konusundaki garantörlük rolünün de etkisi ile Netanyahu hükümetinin bu anlaşmaya bağlı kalacağını söyleyebiliriz.
73 yaşındaki Netanyahu, hiç şüphesiz İsrail’in en tartışmalı siyasi figürlerinden biri. Hakkındaki rüşvet, dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanma iddialarıyla yargılanan Netanyahu, kendisine yöneltilen tüm bu iddiaları reddederken, mirasını sahiplendiği Revizyonist Siyonizm akımının da iyi bir propagandasını yürüterek faşizme varacak şekilde aşırı sağcı bir ideolojinin de yardımı ile iktidara yürümüş oldu.
Buna İsrail vatandaşı Filistinlilerin aralarındaki ihtilaflar sebebi ile ayrı listeler ile seçime girip koalisyon ortağı olma ve oluşacak hükümette kritik bir pozisyonda rol alma gibi fırsatları kaçırmaları da eklenince İsrail siyasetinde aşırı sağın yükselişinin devam edeceğini öngörmek mümkün…
Yine bu seçim sonuçları İsrail’de solcu blokun bir avuç kaldığını (yani kurucu sosyalist veya liberal ideolojisinden tamamen uzaklaştığını), 2000’lerden bu yana sağın da sağına, hem de en uca doğru kaydığını net bir biçimde gösteriyor. Aşırı sağ görüşün kaç seçimdir yüzde 60’ları geçmesi bunun en büyük ispatı niteliğinde.
Sonuç olarak İsrail tarihinin en aşırı sağcı hükümeti, Filistinlilerin kâbusu olacağı gibi Yahudiler arası bölünmüşlüğü ve kimlik savaşını da derinleştireceğe benziyor. İsrail seçmeni her ne kadar Netanyahu’yu istikrar için seçmiş olsa da, İsrail siyasetinde istikrarsızlık ve toplumdaki kutuplaşmanın belki de hiç olmadığı kadar tırmanması beklenebilir.
Ayrıca Netanyahu’nun kazanması İsrail’de sadece laik/seküler-dinci hayat tarzı kavgalarına değil, demokrasi ve hukuk devleti tartışmasına da sahne olacak. Yolsuzluk soruşturmalarıyla başı dertte olan Netanyahu’nun önümüzdeki süreçte yargıya da el atması beklenebilir.
Hiç şüphesiz önümüzde bol provokasyonlu bir dönem olacak. Batı Şeria’da yeni yerleşim yerlerinin ilhakından tutun, Mescid-i Aksâ’nın mekânsal olarak bölünmesine, İsrail’i, İsrail içinde yaşayan Filistinlilerin (1948 Arapları) hayat alanlarının iyice daraltılmasına kadar, bir dizi toplumsal olay bekliyor diyebiliriz.
Böylelikle iç politikada şahin bir tutumun sadece el altından eylemde değil söylemsel olarak da en üst perdeden dillendirileceği beklenebilir. Bu durum ise elbette sadece İsrail iç politikasını değil aynı zamanda güvenli normalleşme adımları izleyen dış politik tutumları da derinden sarsacaktır...