Hamas’ın, Doha’dan yürütülen siyasi operasyonları, Heniyye’nin şehadeti ve Sinvar’ın seçilmesiyle beraber tek elde toplanacak. Hamas liderliğinin Gazze’den komuta edilecek olması, Gazze halkı ve askeri kanat arasında tekrar bir bütünleşmeyi ortaya çıkaracaktır.
On gün önce İsmail Heniyye’nin şehit edildiği haberiyle uyandık. Ailesinden onlarca kişiyi şehit vermiş bir dava adamının, kendisi için de en büyük muradı olduğunu bildiğimiz bu dünyevi son, kendisinin sonrasında oluşması muhtemel çok farklı senaryoları da beraberinde getirdi.
Heniyye’nin Tahran’da, “düşmanlarına gücüyle korku salan” İran’da şehit edilmesiyle, artık kime ne kadar güvenmeyeceğimizi de öğrenmiş olduk belki de. Daha doğrusu zaten biliyorduk, teyit etmiş olduk. Günlerdir İsrail’e Heniyye’nin şehit edilmesi dolayısıyla tehditler savuran İran için de çok zor günler başlamış oldu. Tahran’ın, kendi topraklarında Filistin davasının en etkili liderlerinden birisinin şehit edilmesi sonrası verdiği dillere destan tepki, İranlı sosyal medya uzmanlarının paylaştığı füzeli, askeri içerikli videolar, adeta İsrail’i perişan etti.(!) Bu videolar karşısında yaşadığı pişmanlıkla İsrail’de panik başladı diye devam etmek isterdim ama öyle olmadı. Katil İsrail rejimi, Gazze’nin doğusundaki Ed-Derac mahallesinde, yerinden edilen mazlum Filistinlilerin sığındığı Et-Tabiin okulunda sabah namazı kılındığı esnada saldırı düzenledi ve Cumartesi sabahı (10 Ağustos) yeni bir katliama daha imza attı.
HAMAS’IN YENİ LİDERİ
İran’ın, ABD ile arka planda İsrail’e ‘sınırlı’ bir saldırı yapması karşılığında ambargoların kaldırılacağına dair aldığı belirtilen sözlerden sanırım herkesin haberi vardır. ABD-İsrail rejimi arasındaki gerginlik, İsrail’in her köşeye sıkıştığında yaptıkları “saldırılar”la katil Netanyahu’ya nefes aldırmaktan ve zaman kazandırmaktan başka işe yaramayan İran ve İran destekli silahlı gruplar, Körfez ülkelerinin Filistin’e ihaneti derken, Hamas’ın yeni lideri belli oldu.
Yahya Sinvar’ın, Heniyye’nin şehadeti akabinde Hamas tarafından yeni lider olarak belirlenmesi, pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi. Han Yunus’ta bir mülteci kampında dünyaya gelen Sinvar, Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın kurucularından birisi. Kendisi ayrıca Hamas’ın güvenlik teşkilatı olarak bilinen Mecd Gücü’nün de kurucusu. Hamas’ın, siyasi bürosunu 2012’de Suriye’den Katar’a taşımasıyla beraber Doha’dan yürütülen siyasi operasyonları, Heniyye’nin şehadeti ve Sinvar’ın seçilmesiyle beraber tek elde toplanacak. Bilindiği üzere Gazze’de durum çok acı. Artık Hamas liderliğinin Gazze’den komuta edilecek olması, Gazze halkı ve askeri kanat arasında tekrar bir bütünleşme ortaya çıkarabilir elbette.
BM raporlarına göre Gazze’de sadece moloz temizliği yapılması dahi on beş seneden fazla sürebilir. On binlerce masum insanın şehit edildiği, altyapısının tamamen yok edildiği Gazze’de, siyasi mücadelenin tekrar Gazze içerisinde, askeri kanatla beraber tek elden yönetilmesi ilk bakışta çok daha makul. Yine çeşitli raporlara göre, katil İsrail rejiminin bütün katliamlarına rağmen yaşadığı askeri başarısızlık göz önünde bulundurulmalı. İsrail’in Gazze’de Hamas’ı mağlup etmesinin imkansız olduğunu ve savaşın uzun yıllar devam etmesinin getireceği maliyeti sadece ben değil, ABD merkezli pek çok kişi ve kurum ifade ediyor. Dolayısıyla Gazze’de Sinvar ile oluşan askeri-siyasi kanat merkeziyeti önemli, fakat bazı riskleri de içerisinde barındırıyor.
İRAN MÜSLÜMAN COĞRAFYASINI KAYBETTİ
Sinvar’ın Gazze’de bizzat sahada çatışan, direniş içerisinde moral unsuru olabilecek, İsrail’de tutuklu olduğu yıllarda İsrail’e yönelik çok ciddi bir askeri, entelektüel birikimi inşa ettiği bildiğimiz bir gerçek. Düşmanını ziyadesiyle iyi tanıyan Sinvar’ın liderliği Hamas’ın kendi iç mekanizmasıyla belirlendi ve bütün zorluğu yaşayanlar onlar. Böyle bir soykırımın ortasında direniş içerisinde fraksiyon ayrımlarını tetikleyecek, bu kriz ortasında siyasi doğruculuk yapacak değiliz ama bilmemiz gereken bazı gerçekler ve ihtimaller söz konusu.
Sinvar’ın atanması birçok kişi tarafından İran ve Hizbullah ile daha yakın bir Hamas göreceğiz şeklinde yorumlandı. Buna rasyonel olarak benim de çok bir itirazım yok. Özellikle Halid Meşal gibi Türkiye ve Katar ile daha yakın ilişkiler içerisinde olan birindense Sinvar gibi İran ile daha iyi ilişkiler kurması muhtemel birisinin liderliğe seçilmesi, tartışmaları beraberinde getirdi. İsrail ve İran rejimlerinin şu an savaşa eşdeğer bir ömrü olduğunu herkes biliyor. Bu soykırımın ABD ile beraber en büyük kaybedeni açık ara İsrail ve İran. Savaş bittiği anda İsrail rejimi yaptıkları, İran rejimi ise yapmadıkları sebebiyle sıkıntılı günler yaşayacak. İsrail Batı’yı nasıl kaybettiyse, İran da Müslüman coğrafyasını çoktan kaybetti çünkü.
SİNVAR KİME GÜVENMELİ?
ABD’deki anketlerde Harris’in, Trump’ın önüne geçmesiyle eli kuvvetlenen Biden yönetimi, İsrail’de Netanyahu rejimine karşı baskıyı artırıyor. Bir taraftan Suudi Arabistan’a silah ambargosunu kaldırıp yeni ikame Ortadoğu müttefiki bulma sürecini tamamlarken, diğer taraftan da İran ile İsrail’e yapacağı “saldırı”nın kapsamını istişare ediyor. Çeşitli raporlara göre ABD, İran’ın sınırlı cevabına karşılık olarak ambargoların kaldırılması ve nükleer anlaşmaya geri dönmeyi teklif ediyor. Şayet Vaşington bunu başarırsa, İran bırakın Filistin’i, dünya yansa dönüp arkasına bakmaz. Sinvar’ın yüzleşmesi gereken gerçeklerden birisi bu. Netanyahu’nun devrildiği, İran’ın tekrar uluslararası toplumla yakınlaşmaya başladığı bir süreçte, bu bölgedeki statükoyu kuran ana unsurlar artık Gazze’yi öncelikli gündem olmaktan çıkarır. Ya da kendi istedikleri doğrultuda birinci sıraya yerleştirir. Bu da, Sinvar’ın ateşkes için öne sürdüğü şartların önünde gelen ateşkes sonrasında Gazze’yi uluslararası bir mekanizmanın kontrolü hususunu desteklemekten İran’ı geri bırakır.
Yani Sinvar’ın iyi niyetli olduğuna ettiğimiz hüsn-ü zân, İran’a karşı tutumu bağlamında kendisini ve direnişi de zora sokabilir. Mısır ile Müslüman Kardeşler denkleminden Hamas’ı ayırarak girişmek isteyeceği ilişkide, Mısır tarafından aynı samimiyeti bulamayabilir çünkü. Bölgenin ve direnişin içerisinde bulunduğu hassas dengeden dolayı tafsilatına şu an girişmek istemediğim bu olasılık, Gazze’nin Mısır’a devredilmesiyle veya alternatif bir senaryo ile Sinvar’ın da yarı yolda bırakılmasına sebep olabilir.
Şu an aktif çatışma sürecinde yer alan aktörlerin, savaş sonrası denklemde yer almayacağı, daha doğrusu alamayacaklarını düşünüyorum. Sinvar’ın da bu hususu bilerek göreve getirildiğine inanıyorum. Şayet kendisi, ilk fırsatta Filistin’e sırtını dönecek olan İran üzerinden değil de iki devletli ve self determinasyon ilkesi ile şekillenebilecek bir barış sürecine katkı sunmak istiyorsa, Türkiye’yi denklemin merkezine almalıdır.