Libya ve Sudan’daki karışıklıklar, her ne kadar ilk bakışta hem ilgili ülkelerin hem de bölgenin genel istikrarı açısından sorunlu gözükse de Türkiye ve Mısır’ın devam eden ve artık kurumsal bir çizgiye dayanan normalleşme süreci için bir itici güç görevi üstlenebilir.
Türkiye ve Mısır arasında 2021 yılında başlayan normalleşme süreci, günümüzde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 4-5 Ağustos tarihlerinde Mısır’a gerçekleştirdiği ziyaret ile güçlü bir ivme kazanmaya devam ediyor. 2022 Katar Dünya Kupası’nda Cumhurbaşkanları seviyesinde başlayan görüşmeler, Temmuz 2023’te diplomatik ilişkilerin büyükelçi düzeyine çekilmesi ve son olarak Şubat 2024’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mevkidaşı Abdulfettah es-Sisi’ye düzenlediği geniş katılımlı ziyaret, ilişkilerin yeniden 2013 öncesine ulaştığını göstermesi bakımından önemli.
KRİTİK ZİYARET
Bu anlamda Bakan Fidan’ın son ziyareti, içinde bulunulan bölgesel ve uluslararası atmosfer açısından kritik bir döneme karşılık geliyor. Öyle ki küresel çapta, 2022 yılının Şubat ayı ile birlikte patlak veren Rusya-Ukrayna Savaşı, bölgesel ölçekte İsrail’in Ekim 2023’ten günümüze Filistin’i işgal girişimlerine paralel olarak soykırım boyutuna ulaşan saldırıları ile devam etti. Özellikle Filistin meselesinde iki ülkenin gerek insani yardım konusu gerekse İsrail’in saldırgan tutum ve söylemlerini bastırma noktasında irade ortaya koyduğu görülüyor.
Bununla beraber hem Ankara’nın hem de Kahire’nin aktif angajmanlara ve önceliklere sahip olduğu kriz noktalarının sayısı geçtiğimiz 10 yıla nazaran ciddi bir artış gösterdi. Farklı siyasi ve askeri çatışmalara sahne olan Libya ve Sudan, bunların başında geliyor. Bakan Fidan’ın ziyaretinde de öncelikli konu başlıklarından olduğu tahmin edilen bu iki kriz noktasının iki ülke ilişkilerinin geleceği açısından merkezi bir konumda olduğu söylenebilir. Libya ve Sudan’daki karışıklıklar, her ne kadar ilk bakışta hem ilgili ülkelerin hem de bölgenin genel istikrarı açısından sorunlu gözükse de Türkiye ve Mısır’ın devam eden ve artık kurumsal bir çizgiye dayanan normalleşme süreci için bir itici güç görevi üstlenebilir.
İKİ KRİZ NOKTASI
İlk olarak iki bölge ülkesi nezdinde kriz ve çatışma noktaları, ortak tehdit algısını güçlendirebileceği gibi ortak çıkar alanlarının belirlenmesine de zemin açabilir. Bu durum, Libya ya da Sudan’ın ‘başarısız devletlere’ dönüşmesinin bir sonucu olarak radikal terör gruplarının sayısındaki olası artış ve mevcut istikrarsızlıkların bir domino etkisiyle bölgeye yayılma ihtimali gibi tehditlere karşı ortak hareket etme gerekliliğini ortaya koyar. Benzer olarak bu tabloda güçlü ve profesyonel ordu yapılanmasına sahip iki ülke arasındaki güvenlik iş birliklerinin derinleşmesi oldukça muhtemeldir. Hiç şüphesiz Libya ve Sudan ile geniş kara sınırlarına sahip olan Mısır için sınır güvenliği öncelikli gündem maddesidir. Öte yandan Türkiye açısından Libya’daki askeri dengeler ve ülkenin batısındaki askeri varlık, Libya ve Doğu Akdeniz’deki kazanımların korunması adına kritik bir işleve sahiptir.
Ortak çıkar alanları dahilinde değinilmesi gereken bir diğer husus, ekonomik ve ticari iş birlikleridir. Libya ve Sudan’ın yeniden inşası ve ekonomik kalkınması noktasında oluşacak inisiyatifler, her iki ülkenin de ekonomik çıkarlarını koruma ve geliştirme potansiyelini beraberinde getirir. Bu doğrultuda ortak projeler ve yatırımlar, ekonomik bağların güçlendirilmesine katkıda bulunabilir. Libya özelinde, Mısır’ın yakın geçmiş içinde etkin olduğu ülkenin doğusuna yönelik Türkiye’nin siyasi açılımı, Bingazi Başkonsolosluğunun yeniden açılması ve Halife Hafter kanadı ile yürütülen temaslar, bu iş birliklerinin etkili ekonomik çıktılara dönüşmesine yol açabilir. Bu açılımın bir nüvesi olarak Tobruk merkezli Libya Parlamentosuna bağlı Kalkınma ve Yeniden Yapılanma Fonu, Derne felaketi sonrası yeni dönemde Türk ve Mısırlı şirketlerin altyapı ve inşaat alanlarında projeler üstleneceğini duyurdu. Aynı senaryoyu, Nisan 2023’ten itibaren çatışmaların alt ve üst yapıyı tahrip ettiği Sudan’a uyarlamak mümkün.
DİPLOMATİK İLİŞKİLER DERİNLEŞİYOR
Üçüncü ve son alt başlık olarak ise devam eden krizlerin çözümüne yönelik diplomasi kanallarının ve siyasi diyalog mekanizmalarının güçlenmesidir. Öyle ki 2021 yılına kadar Libya’nın batısındaki siyasi ve askeri aktörler üzerinde önemli bir nüfuzu bulunan Türkiye, bu ilişkilerini ülkenin doğusuna taşımaya başladı. Benzer şekilde 2014 ve 2019 yıllarındaki iç savaş dönemlerinde doğudaki askeri ve siyasi aktörlere destek veren Mısır’ın 2021 yılında göreve gelen Başbakan Abdulhamid Dibeybe ile diplomatik temaslarını artırdığı gözlemlendi. Buna ek olarak Kahire, Sudan’da Ordu ve Hızlı Destek Güçleri (HDG) arasındaki çatışmaların geçici ve kalıcı ateşkese ulaşması adına arabuluculuk çabalarını ve müzakerelerini hızlandırırken, Türkiye Nisan 2023’ten itibaren dengeli ve sağduyulu yaklaşımını koruyor.
Bu tablonun iki ülkeyi siyasi ve askeri çözümlere yönelik birleştirici birer üçüncü aktör konumuna getirdiği söylenebilir. Ayrıca krizlerin birlikte yönetilmesi ya da müzakerelerdeki söz sahipliği, diplomatik ilişkilerin derinleşmesine ve daha geniş ölçekte Ankara ve Kahire’nin küresel düzeydeki konumlarını güçlendirmesine zemin sağlayabilir. Diğer taraftan krizlerin yönetimi hususunda başarısız olan BM’nin Libya (UNSMIL) ve Sudan Destek Misyonlarına nazaran Türkiye ve Mısır’ın öncülüğünde oluşturulacak geçici kurumların hem yerel önceliklerin göz ardı edilmemesi hem de batının tek taraflı ve liberal barış inşası yaklaşımından ayrışması bakımından güçlü bir alternatif teşkil etmesi beklenebilir.
Sonuç olarak iki ülke, sahip oldukları siyasi, askeri, ekonomik ve jeopolitik potansiyelden ötürü bölgesel ve uluslararası denklem içinde önemli bir yere konumlanmaktadır. Her iki ülkenin paylaştığı ortak çıkar ve tehdit algısı, Ankara ve Kahire’yi ortak zemin arayışına iten unsurlardır.