2020-2023 dönemi küresel kriz dalgalarıyla geçti. 2020’de başlayan salgın küresel tedarik ve üretim krizini ortaya çıkardı. 2021’in sonlarında belirginleşen global enflasyon krizleri daha kaotik hale getirdi. 2022 Şubat’ta alevlenen Ukrayna Savaşı öncelikle enerji ardından gıda fiyatlarını petrol krizleri dönemindeki fiyat seviyelerine çıkardı. Petrol fiyatları iki katından fazla artarken doğalgaz on kat artış gösterdi. Gıda fiyatları ise Bileşmiş Milletlerin kayıtlara ilk aldığı tarihten itibaren yüzde 65’lik seviyesiyle tarihi zirveye tırmandı. Tedarik, enerji ve gıda fiyatlarının yükselmesi global enflasyonu da son 50 yılın en yüksek seviyelerine çıkardı. Gelişmiş ülkelerde çift haneli rakamlar görülürken FED ve Avrupa Merkez Bankası politika faizlerini enflasyonla mücadele için yükseltmeye başladılar.
Salgın döneminde piyasaya enjekte edilen 20 trilyon dolar ve 100 trilyon dolarlık ek borçlanma enflasyonu besleyen diğer etmenler olarak belirdiler. Bölgesel çatışma ve yaptırımlar da sürecin fiyatlar üzerinde daha yıkıcı hale gelmesine neden oldu. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler ise yaşanılan krizler silsilesinden etkilen ülkeler arasında yer aldı. 2020-2023 dönemi kendi muadil krizlerine kıyasla, 2008 Finansal Krizinden daha büyük ekonomik karmaşa meydana getirdi. Tarihi yüksek seviyelere çıkan faizler toplam küresel faiz ödemelerini 7 trilyon doların üzerine taşıdı. Borçlanma düzeylerinin artması ise kamu tarafında faiz nedeniyle daha fazla finansman ihtiyacı doğurdu. Böyle bir süreçte Türkiye yapılacak teknoloji merkezli yapısal reformlarla krizleri avantaja çevirebilir.
DÖRDÜNCÜ SANAYİ DEVRİMİ
Dördüncü sanayi devrimi kavramı gelişen teknolojiyle daha fazla öne çıktı. Almanya, Güney Kore, Çin, Japonya, Türkiye ve ABD yeni sanayi devrimine öncülük yapan ülkeler arasında yer alıyor. Güney Kore 150 milyar dolarlık fabrika dönüşüm programını devreye alırken Japonya Toplum 4.0 ile sürece katılıyor. Çin yeni nesil teknoloji firmalarıyla teknolojik altyapısını dönüştürürken ABD rakiplerine göre görece yüksek sayılabilecek teknoloji yatırımları yapıyor. Almanya ise Avrupa Birliği (AB) öncülüğünde birliğin yeni teknoloji rekabetine hazırlanması için çabalıyor. Asya’nın ekonomik olarak küresel ekonomiden ve ticaretten daha fazla pay alması ve payını her geçen yıl artırması AB’nin daha fazla teknolojiye odaklanmasını teşvik ediyor. Dünyanın en büyük ekonomi ve sanayi güçlerinden biri olan Almanya ise yeni nesil teknolojilere uyum konusunda en fazla çaba gösteren ülke olarak öne çıkıyor.
Üretim araçları daha teknolojik hale gelirken akıllı cihazlar yeni nesil üretim süreçlerine uyum sağlıyor. Özellikle yeni iş modelleri, analizleri ve bilgi depolama dataları benimsenen üretim tekniklerini geri planda bırakıyor. Samsung, Toyota, Hyundai, Huawei, Microsoft, Apple ve Google gibi firmalar ise yaşanılan teknolojik dönüşümün öncüleri olarak öne çıkıyor. Akıllı şehir, kurum ve firmaların insan gücüne olan ihtiyacı dizginlemesi de dördüncü sanayi devrimi olarak isimlendirilen değişimin en önemli parçası haline geliyor. 2020-2023 döneminde meydana gelen krizler silsilesi pek çok ülkeyi ekonomik performans olarak zorlarken teknolojik gelişimler aksamadı aksine hızlanarak dünya daha teknoloji odaklı hale geldi.
TEKNOLOJİ MERKEZLİ HEDEFLER
Türkiye ise sürece TEKNOFEST, Milli Teknoloji Hamlesi, Sanayi ve Teknoloji Stratejisi ve Deneyap Atölyeleriyle katılım gösterdi. Dış kaynaklara olan bağımlılığın azaltılmasının yanı sıra yeni nesil teknoloji trendlerine öncülük yapmak için ortaya konan kamu merkezli dönüşüm çalışmaları büyük önem arz ediyor. Küresel krizler silsilesi nedeniyle ortaya çıkan fırsat penceresinin değerlendirilmesi için Türkiye’nin yeni teknoloji hamleleri benimsemesi gerekebilir.
IMF’e göre 2024’te Türkiye’nin milli geliri 1,34 trilyon dolara ulaşarak kişi başı gelirde yüksek gelirli ülke eşiği olan 15 bin doların aşılması bekleniyor. Yüksek gelirli diğer ülkelerle aynı klasmanda rekabet edilmesi ise diğer ülkelere kıyasla farklı zorluklar barındırıyor. Orta teknoloji ve orta yüksek teknoloji grubu yoğunluklu ihracat yapan bir ülke olarak Türkiye’nin, ileri teknoloji olarak adlandırılan gruba daha fazla odaklanması gerekiyor. Orta Vadeli Program (2024-2026) ve 12. Kalkınma Planı (2024-2028) gibi kamunun gelecek stratejilerini ortaya koyan belgelerde mevcut teknoloji gerekliliğinin anlaşıldığı görülüyor. 2023’te 8 milyar dolarlık ileri teknoloji ihracatı ve 20 milyar dolarlık ithalat gerçekleştiren Türkiye’nin öncelikle 12 milyar dolarlık açığı kapatması ve 2028’de 20 milyar dolarlık ileri teknoloji ihracatı yapma hedefi bulunuyor. 2024’te ise işleme alınacak olan yapısal reformlar Türkiye’nin teknoloji altyapısının geliştirilmesine önemli derecede katkı sunacaktır.
BÜYÜK BİR POTANSİYEL VAR
Orta Vadeli Program’da ise 2024’te teknoloji merkezli bir yapısal reformlar dönemine girildiği ve kamunun teşvikler üzerinden 80 bine yaklaşan sanayi tesis sayısını teknolojiye daha uyumlu hale getirmeye hazırlandığı anlaşılıyor. Dünyanın en büyük 13. sanayi ekonomisi olarak Türkiye’nin sahip olduğu 315 milyar dolarlık üretim değeri ve 220 milyar dolarlık sanayi ihracatı ülkenin teknoloji konusunda potansiyel taşıdığının da en büyük göstergesi olarak okunabilir. 2022’de endüstriyel tasarım başvurularında Çin’in ardından dünyada ikinci sırada bulunan Türkiye’nin yeni nesil teknoloji trendlerine odaklanmasının mevcut AR-GE harcamalarıyla yakından ilgisi bulunuyor. 2002-2023 döneminde AR-GE’ye yaklaşık 166 milyar dolar yatırım yapan Türkiye sanayi üretim altyapısını düşük teknoloji grubundan orta-yüksek teknoloji grubuna taşıdı. Sonuç itibarıyla 2024’te yapısal reformların teknoloji merkezli olarak gündeme alınması ve mevcut teknoloji altyapısının güçlendirileceği bir süreç Türkiye’yi bekliyor.