Türkiye’nin, Fırat Kalkanı Harekatı’ndan sonra önceki gün başlattığı İdlib harekatı, bütün bölgeyi dış tehditlerden, ülkeleri de bölünmekten korumayı amaçlıyor. İdlib’deki sivillerin korunması, Akdeniz’den İran’a kadar oluşturulan İsrail eksenli terör kuşağının engellenmesi, Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünün güvenceye alınması, mültecilerin yeniden vatanlarına dönmesi için ortam oluşturulması, mezhep çatışmaları tehlikesinin önüne geçilmesi hesaplanıyor. Türkler, Araplar ve Kürtler arasında sonu gelmez etnik çatışma planlarına karşı Türkiye, bütün bölgede barış ve istikrar eksenli adımlar atıyor.
Türkiye, Fırat Kalkanı Harekatı’ndan sonra, Özgür Suriye Ordusu (OSO) ile birlikte önceki gün ikinci operasyonu başlattı. Harekat, İran ve Rusya ile Astana’da varolan anlaşma ile oluşturulan ‘çatışmasızlık bölgeleri’ planının uygulanmasını içeriyor.
Fırat Kalkanı’nda mülteciler için güvenli bölge oluşturma amacı öne çıkıyordu ve başarıldı. Bu operasyonda ise İdlib’de iç çatışmaların önlenmesi, güvenliğin ve huzurun sağlanması, bölgeye dışarıdan gelebilecek saldırıların önüne geçilmesi hedefleniyor. İdlib’de yaşayanlar için bir anlamda güvenlik şemsiyesi oluşturuluyor.
- İdlib’in kontrol altına alınması, muhtemel çatışmaların önlenmesi kadar, ABD ve İsrail’le hareket eden işgalci PKK/PYD’nin Akdeniz’e ulaşım koridorunun kapatılmasını da sağlayacak. Türkiye’nin en büyük hedefi, İran sınırından Akdeniz’e uzanan, güney sınırlarımız boyunca uzanacak bir terör koridorunun oluşmasının önüne geçmek.
Çünkü Suriye topraklarında devam eden PKK/PYD işgali Suriye’yi parçalarken Türkiye için büyük tehdit oluşturacak noktaya geldi. Koridorun ABD/İsrail planı olması, bölgede İsrail garnizonları kurulacak olması, askeri üs ve füze rampalarının Türkiye ve İran sınırlarına yerleştirilmesi planları bütün ülkeler için yeni ve çok ciddi tehditleri ortaya çıkardı.
Bu yüzden Türkiye, İran, Irak gibi bölgenin üç ülkesi, Rusya ile de işbirliği yaparak, ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması yönünde güçlü bir bölgesel irade ortaya koydu. Özellikle Irak ve Suriye’nin parçalanmasının önüne geçilmesi için direnç hattı oluşturuldu. Barzani’nin İsrail telkinleri ile referanduma gitmesi koridor tehlikesini daha da büyüttü ve Türkiye, İran ve Irak’ı ortak dayanışmaya itti.
Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak, parçalanmasının engellemek. Suriye içindeki demografik hareketliliğin, nüfus tehcirinin önüne geçmek. PKK/PYD işgali olan bölgelerdeki Araplar’ın ve Türkmenlerin hayatını güvence altına almak, şehirlerin kimliğini korumak. Suriye’de uzlaşmanın zeminine yatırım yapmak, bu uzlaşma sağlanamadan ülkeyi parçalamaya çalışanların hesaplarını bozmak.
Türkiye; ancak Suriye’nin parçalanması ile uygulanabilecek olan terör koridorunun bir adım sonra kendisini de vuracak ortak bir cepheye dönüşeceğinin farkında. Bu kuşağın bütün ülkeleri parçalamak için ana üs olarak kullanılacağının bilincinde. Bu yüzden hem koridoru boşa çıkarmak hem de Suriye’nin bütünlüğünü sağlamak zorunda. Şüphesiz aynı durum Irak’ın kuzeyinde de söz konusu. Çünkü Irak’ın parçalanması da terör koridoru projesinin bir parçasıdır. Türkiye bu yüzden iki ülkenin kuzeyinin işgal edilmesine karşı bir duruş geliştiriyor.
Türkiye’nin yeni operasyonu bölgedeki etnik çatışmaların, mezhep gerilimlerinin ve çatışmalarının önüne geçilmesini, parçalanma yerine ortak alanların geliştirilmesini, ülkelerin bütünlüğü kadar ülkelerin iç bütünlüğünün de desteklenmesini esas alıyor. Dahası, bölgenin bugün kadar geleceğini güvence altına almayı, gelecekte ortaya çıkacak büyük çatışmaların önünü kesmeyi esas alıyor.
Dolayısıyla dün başlayan operasyon, bir müdahale değil bir barış, huzur, güvenlik, kardeşlik operasyonudur. Sınırları sağlam tutma, bölge ülkelerin haritalarını güvence altına alma operasyonudur.