Sovyetler Birliği’nin 1979-1989 arasındaki Afganistan işgali döneminde, en şiddetli direnişlerden biri başkent Kabil’in kuzeyinde, Pençşir Vadisi’nde gerçekleşmişti. Tacik kökenli Ahmed Şah Mesud, işgalcilere karşı örgütlediği başarılı gerilla operasyonlarıyla bütün dünyada ün kazanmış, “Pençşir Aslanı” lakabıyla anılır olmuştu.
Sovyetler’in çekilmesinden sonra, bu defa Taliban güçlerine karşı savaşa geçen Mesud, dönemin uluslararası atmosferinin etkisiyle Avrupa’nın kahramanı haline geldi. Avrupalı liderlerin gözünde o artık “Afganistan’ın umudu”ydu.
İslâm dünyasının bütün çatışmalı bölgelerinde boy göstererek, oynadığı şüpheli rollerle tepki çeken Fransız Bernard Henri Levy de Ahmed Şah Mesud’la yakın temas kuran isimlerdendi. Fransız yönetimiyle derin bağlantıları bulunan Levy, Mesud’u yönlendirmek ve Afganistan’da Batılı menfaatleri korumak çabasındaydı.
Ahmed Şah Mesud, 11 Eylül 2001 saldırılarından yalnızca iki gün önce, 9 Eylül’de gazeteci kılığındaki iki kişinin düzenlediği intihar saldırısında yaşamını yitirince, “Pençşir efsanesi” de yarıda kaldı. Mesud’un kendisiyle aynı adı taşıyan oğlu, Taliban’ın Afganistan’da yeniden yönetimi ele aldığı bugünlerde, Batı’daki bazı mahfillerin yakın takibinde. B. Henri Levy, babasıyla kurduğu teması genç komutanla da kurmak için çabalarını sürdürüyor.
Bugün Afganistan’da etnik sebeplerle Ahmed Şah Mesud’u destekleyen kesimlerin yanısıra, onu “Batı’nın sesi” şeklinde değerlendirenler de bulunuyor. Babadan oğula miras olarak geçen “direniş”in nasıl tanımlanacağı ve bundan kimlerin fayda göreceği ise, önümüzdeki süreçte cevabını bulacak gibi görünüyor.