Haziran 2014'te bir gün içerisinde Musul'u işgal eden DAEŞ, Ortadoğu'da etkin bir terör örgütüne dönüştü. Suriye ile Irak'ta yaşanan otorite boşluğundan yararlanarak gücünü artıran DAEŞ, Irak-Suriye sınırını kepçelerle ortadan kaldırarak Sykot-Picot düzenini yıktığı mesajını verdi. DAEŞ'in Suriye ile Irak arasında uzanan jeopolitik hattı kontrol etmesi ise bölgesel bir güvenlik krizini ortaya çıkardı.
Bu krize bir de Suriye'de yaşanan iç savaş ve güvenlik sorunları da eklenince, Irak'ta yaşanan sorunlar daha da derinlik kazandı. Suriye'de 'DAEŞ ile mücadele' Rusya ile ABD arasında yeni bir rekabet alanına dönüştü. Bölgede uluslararası güçler Suriye'ye odaklanmışken, 2015 yılından beri yapılması öngörülen Musul operasyonu günümüze kadar ertelendi.
Uzun süreden beri beklenen büyük Musul operasyonunun Ekim ayı içerisinde başlanması bekleniyor. Ancak bu bekleyiş Musul ile ilgili yeni tartışmaları da beraberinde getirdi.
ABD işgalinden sonra fiili olarak üç parçaya bölünmüş olan Irak'ta üç farklı aktör ortaya çıkmış durumda. Irak merkezi hükümeti (Bağdat), Irak Kürdistan Yönetimi (IKBY/Erbil) ve Sünni güçler. ABD'nin Irak işgali sonrası ortaya çıkan ve DAEŞ sonrası dönemde daha da derinlik kazanan bu parçalanma Musul operasyonunu da etkiliyor. Irak'ta bu üç aktörün de Musul ile ilgili öncelikleri birbirinden farklı ve bu durum Musul'un kurtarılmasının önündeki en önemli sorunlardan biri olarak ön plana çıkıyor.
Irak'ta İbadi hükümeti 2014'ten beri DAEŞ'in kontrolünde bulunan kenti geri almayı hedefliyor. İran ve ABD'nin desteğini de arkasına alan İbadi, son dönemde Musul'a yakın kasabaları DAEŞ'ten temizleyerek, Musul operasyonu öncesi gücünü artırdı. Irak ordusu ve İran'ın desteklediği Şii Haşdi Şabi milisleri bölgede Musul operasyonu öncesi son hazırlıklarını yapıyor. Şii ağırlıklı bir askeri gücü elinde bulunduran Bağdat, Sünni kenti olan Musul'u kurtarırken, bu güçlerden etkin olarak yararlanmayı amaçlıyor. Ancak Bağdat'ın bu isteği DAEŞ ile mücadele eden diğer güçlerin -IKBY ve Sünni güçler- büyük tepkisini topladı.
IKBY ve peşmerge güçleri, ABD ve koalisyon güçlerinden aldığı destekle birlikte DAEŞ'e karşı etkili olmaya başlarken, DAEŞ tehdidine karşı peşmerge güçlerini eğiten Türkiye ise IKBY'ye bu dönemde önemli bir destek sağladı. IKBY, yönetimi DAEŞ'in elinde bulunan birçok bölgeyi temizlerken, Türkmen nüfusun yoğunlukta olduğu Kerkük kentinde de en önemli aktöre dönüştü. DAEŞ'ten temizlediği alanlarda hâkimiyet kuran IKBY, Bağdat hükümeti ile sık sık karşıya geldi. IKBY'nin hem elinde bulundurduğu güç ile hem de Sünni güçlerle yakınlığı nedeniyle olası Musul operasyonunda önemli bir rol oynaması bekleniyor.
Musul operasyonunda yer alması beklenen en önemli unsurlar ise Sünni güçler ve Türkmenler. Musul'un Sünni bir kent olması da Sünni/Türkmen güçlerinin önemini artırıyor. Bu noktada Türkiye tarafından eğitilen Musul Valisi Nuceyfi'nin liderliğindeki Haşdi Vatani güçlerinin de bu operasyonda yer alması bekleniyor. Türkiye, 2015 yılında kurduğu Başika kampında Iraklı Sünni ve Türkmen güçlerinin yanı sıra peşmerge güçlerini de eğitmeye başladı. Şuana kadar 8 bin kişilik bir gücün eğitim aldığı kampta Musul operasyonu öncesi önemli bir adım atılmış oldu. Bu güçlerin Musul'un kurtarılmasında önemli bir rol alması bekleniyor. Ancak bu süreçte Başika kampı gerek Irak merkezi hükümeti gerekse de İran ve ABD tarafından sürekli olarak sorunsallaştırıldı. Başika kampı üzerinden yaşanan tartışmalar, Irak merkezi hükümetinin tavrı ve Sünnilerin bir Sünni kenti olan Musul'a Şii milislerin girmesine karşı çıkması bölgedeki gerilimi artırmaktadır.
Türkiye'nin Başika'daki varlığı Irak hükümetinin itirazıymış gibi tartışılmaya devam ederken, Türkiye'nin Irak'ta bulunmasını zorunlu kılan sebepler bulunmaktadır. Birincisi ve en önemlisi DAEŞ'in bölgedeki Türkmenlere yönelen tehdidi. Telafer'i elinde bulunduran ve bölgede yaşayan Türkmenlere karşı saldırılar gerçekleştiren DAEŞ'in bu tehdidi Türkiye'nin bölgeye olan yaklaşımını hassas kılıyor. DAEŞ'in Musul'dan temizlenmesi sırasında Türkmenlere olası saldırısı Türkiye'nin hassasiyetini artıyor. Türkiye'nin üzerinde durduğu diğer önemli olan konu ise Irak üzerinden Türkiye'ye yönelen DAEŞ tehdidini engellemek. DAEŞ'in kampta bulunan Türk askerlerine saldırı girişimleri de bunu gösteriyor.
PKK'nın Suriye coğrafyasından sonra Irak'ta da etkin olma hedefi de Türkiye'nin bölgedeki varlığını zorunlu kılan sebeplerden biri olarak ön plana çıkıyor. Sincar'da Barzani'nin bütün itirazlarına rağmen etkin olmaya çalışan PKK, Musul operasyonunda da yer almak istiyor. Irak hükümetine bu yönde çağrılarda bulunan PKK, bölgedeki denklemi değiştirmek istiyor. PKK'nın Musul operasyonunda yer alma ihtimali Türkiye'nin kırmızı çizgisi olarak ön plana çıkmaktadır.
Türkiye'nin Musul hassasiyetini artıran diğer bir gelişme ise bölgedeki mezhep gerilimleri. Musul'un Sünni kenti olması ve Şii güçlerin bölgeye girişinde yaşanabilecek çatışmaların derin bir krize yol açması Türkiye'yi endişelendiriyor. Türkiye bunun için Haşdi Şabi milislerinin kente girmesine karşı çıkıyor. Nitekim bu durum Irak'taki Sünni kesimlerin de en fazla üzerinde durduğu konulardan biri olarak ön plana çıkıyor. Musul operasyonu öncesi yaşanan gelişmeler, operasyonun zorluğunu ortaya koyarken, Türkiye'nin bölgeye kayıtsız kalamayacağını da net bir şekilde gösteriyor.
Bağdat'ın kararı yok hükmündeTürk varlığı Başika'da