Aksa Tufanı'nın İsrail üzerinde etkileri, savaş bitmeden ve çatışmaların tozu dumanı dağılmadan görülmeye başlandı. Geçtiğimiz yıl İsrail, bir dizi siyasi, ekonomik ve toplumsal krize tanık oldu. İşgal ordusu açık bir ekipman sıkıntısı çekiyor ve bunu Washington'dan gelen sevkiyatlarla telafi ediyor. İsrailliler, yaşanan ekonomik buhran ve hükümete olan güvensizliklerinden dolayı ülkeyi terk etmeye başladı. Görünen o ki; İsrail, Gazze'de yaşadığı hezimeti kapatmaya çalışırken, kendi ülkesinde yaşanan kaosu örtbas ediyor. Peki, İsrail'i uçurumun eşiğine getiren olaylar silsilesi nasıl başladı? yenisafak.com dünden bugüne yaşananları derledi...
Eski Adalet Bakanı ve muhalefetteki İşçi Partisi'nin en önde gelen üyelerinden biri olan Haim Ramon, İsrail'in "zaferden bir adım uzakta değil, stratejik yenilgiden bir adım uzakta" olduğuna inanıyor.
Tarihinin en uzun savaşını veren İsrail işgali, savaşı istediği sürede çözemedi ve bunda da hiçbir amacına ulaşamadı.
Bu durum İsrailli siyasi analist Raviv Drucker'ın Haaretz gazetesinde şu sözlerle tescillenmiş oldu;
“Amerikan hava ikmalinin yanı sıra bombaladık, öldürdük, yok ettik, yine yok ettik, tutukladık ve tüm gücümüzü kullandık. Buna rağmen güvenlik durumumuz her zamankinden daha zor."
Ordu: Kutsal inek
İsrail toplumu, orduyu, kendisini “korumak”taki rolü ve İsraillilerin gönlündeki konumu nedeniyle “kutsal inek” olarak nitelendiriyor. Ancak, Gazze'ye sürdürdüğü operasyonlar nedeniyle toplum tarafından daha az saygı görmeye başladı.
Liderler arasındaki istifaların sayısı ve yakın gelecekte Genelkurmay Başkanı Herzi Halevy'nin istifası, "ordunun yaşadığı kaybın boyutunu" yansıtıyor.
İsrailli muhalefet lideri ve "Gelecek Var" partisinin başkanı Yair Lapid'in açıklamaları, İsrail ordusunun Aksa Tufanı'nın başlangıcından bu yana nelere maruz kaldığını gösteriyor. Yair Lapid, ''Ordu, 12 tabur kaybetti, 700'den fazla ölü ve yaklaşık 10 bin yaralı."
İşgal ordusu açık bir ekipman sıkıntısı çekiyor ve bunu Washington'dan gelen sevkiyatlarla telafi ediyor
Kudüs Çalışmalar Merkezi müdürü Imad Abu Awad'ın Al Jazeera Net'e yaptığı açıklamalarda, Lapid'in ifadelerini "7 Ekim eylemleri bu ordunun pek çok zayıflıktan muzdarip olduğu gerçeğini ortaya çıkardı" dedi.
İşgal ordusunun Gazze Şeridi'ndeki kayıpları toplumun orduya bakışı üzerinde büyük bir etki oluşturdu. Ebu Awad'a göre “ordunun liderliğine olan güvende yüzde 55'e varan bir düşüş var. Bunlar kolay rakamlar değil. Yani Gazze Şeridi'ndeki son savaş, bu ordunun savaş dosyasıyla baş etme konusundaki başarısızlığını ortaya koydu.
İşgal ordusunun ulaştığı bozulmanın özellikleri Batı Şeria'da açıkça ortaya çıktı; Filistin'e ait şehir ve kasabalarına yönelik saldırılarının devam etmesiyle, işgal güçlerinin ABD'den gelen modern mekanizmaları kullanmaya başladığı ortaya çıktı. Gözlemcilere göre bu, işgal ordusunun açık bir ekipman sıkıntısı çektiğini ve bunu Washington'dan gelen sevkiyatlarla telafi ettiğini gösteriyor.
Artık savaşamayacak duruma geldi
Hizbullah'ın İsrail'in kuzeyindeki bir askeri üsse ilişkin yakın zamanda yayınladığı bir video, işgal ordusunun artık ordularda alışılmadık bir şekilde, çeşitli cephelerde arka saflardaki hareketleri için dört tekerlekten çekişli sivil araçlara güvendiğini gösterdi.
Hapishane Teşkilatının (SHABAS) üyelerinin Batı Şeria'daki saldırılara katılması, işgalin büyük bir insan kaynağı sıkıntısı çektiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlıyor; bu nedenle, işgalde savaşmaya hazır olmayan SHABAS'ın yardımına başvurduğu ifade edildi.
Gözlemciler, önümüzdeki aylarda işgal ordusunun tükenmesinin, Gazze, Batı Şeria ve Kuzey cephelerinde çökme ve savaşamama ve çatışmama noktasına gelebileceğine inanıyor.
İşgal ordusunun çektiği acı, İsrail Ordusu Yaralı Rehabilitasyon Kurumu'nun geçtiğimiz günlerde şu ana kadar 12 bin ölü aldığını açıklamasından açıkça görülüyor. Yaralanmaların çoğunluğu göz, sırt olmakla birlikte ya amputasyon ya da kafadan kaynaklanıyor.
İsrail Savunma Bakanlığı'na göre sadece 706 kişi öldü
İsrail Savunma Bakanlığı'nın raporuna göre, savaş sırasında işgal ordusunda ölenlerin sayısı 706'ya ulaşırken, 2020-2022 yılları arasında ölenlerin ailelerine ayrılan bütçe yıllık 1,7 milyar şekel olarak gerçekleşti. Gazze Şeridi'ndeki savaş sırasında ise yıllık 1,8 milyar şekel arttı.
Savaş öncesinde akıl hastası ve engelli ordu personelinin sayısı 62 bin kayıtlı engelliye ulaşırken, bunların 11bini psikolojik hasta olarak kayıtlara geçti.. Engellilerle ilgili işlere ayrılan bütçe yıllık 3,7 milyar şekel olarak gerçekleşti.
Savunma Bakanlığı, 2024 yılı sonunda engelli sayısının 15 bini psikolojik hasta olmak üzere 78 bin engelliye, bütçesinin ise yıllık 7,3 milyar şekele ulaşmasını bekliyor.
Ordunun krizi, 7 Ekim'den bu yana maruz kaldığı maddi ve insani kayıp ve başarısızlıklarla sınırlı değil. Bu krizler, özellikle sayı sıkıntısının ardından, düşük rütbeli Haredilerin orduya alınmasında krizin patlak vermesine yol açtı.
Şu anda görevlendirilebilecek kişi sayısı 157 bin kişiye ulaşıyor, ancak İsrail ordusu onları askere almıyor ve onlar da orduya hizmet etmeyi reddediyor. Ancak durum o kadar kötüleşti ki; ordunun onları askere alması gereken bir noktasına kadar geldi.
Ancak durumun gerçekliği, Haredilerin zorunlu askerliği reddetmesinin değişmediğini gösteriyor; Israel Today gazetesi, yakın zamanda Haredi Yahudilerine yaklaşık 3 bin zorunlu askerlik emri gönderildiğini, ancak yüzde 10'dan azının yanıt verdiğini ve buna uyduğunu bildirdi.
Haredi krizi kötüleştikçe İsrail toplumunda laikler ile dindarlar arasındaki keskin görüş ayrılıkları da ön plana çıktı.
Muhafazakar ve Seküler kesim
İsrail'de laiklerle dindarlar arasındaki çatışma, İsrail'in kurulduğu 1948'den bu yana aşama aşama gerilime sahne oldu, ancak eski İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin'in 1995'te öldürülmesinden bu yana daha da şiddetlendi. (Topluluğun yaklaşık yüzde 20'si, bunların çoğu Batılı Yahudilerdir) İsrail'de laikler her zaman iktidarı oluşturdu. İsrailli yazar Doron Weber'e göre Ürdün ve Filistinlilerle yapılan barış anlaşmalarının ardından "Yahudi topraklarının terk edilmesi olarak gördüğü" için "laik" Rabin'in suikastı alt tabakanın elinde gerçekleşti.
Rabin suikastı, iki grup arasındaki kutuplaşmada bir dönüm noktası oldu ve toplumsal çatlağın genişlemesine olanak sağladı; bu, şu anda İsrail'in karşı karşıya olduğu en tehlikeli stratejik tehditlerden birini temsil ediyor.
Suikasttan bu yana toplumda ve siyasette bir dönüşüm süreci başladı ve İşçi Partisi'nin oluşturduğu ve Batılıların kontrolündeki derin devlet karşısında sağcılar ile dindarlar arasında kimi zaman gizli, kimi zaman gürültülü bir çatışma yaşandı. Laik Yahudiler, ordu ve güvenlik teşkilatları arasındaki çatışmaya ve onları dindar halka boyun eğdirme girişimine yansıdı.
Aksa tufanından sonra iki grup arasındaki kutuplaşma arttı ve bu durum laik güçler ile onların İsrail'deki dindar mevkidaşları arasındaki iç çatışmanın boyutlarını ortaya çıkardı.
Çatlak büyüyor
Güvenlik ve askeri uzman Usame Halid, ''Gazze'deki savaş İsrail varlığındaki iç çatlakları artırdı ve savaş öncesinde zaten ciddi kutuplaşmadan muzdarip olan İsrail toplumu arasında bir gerilim durumuna katkıda bulundu" dedi.
David Ben-Gurion'un 1948'de dindar Yahudileri askerlik hizmetinden muaf tutmasından bu yana, bu muafiyetler, orduda hizmet etmekle yükümlü olan ve vergileri Haredileri desteklemeye yardımcı olan laik İsrailliler için giderek artan bir rahatsızlık kaynağı haline geldi.
Laik kesimi, büyük çoğunluğu sağcı ve dini hareketlere giden 200 bin silahın İç Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir tarafından dağıtılmasından korktuklarını da ifade etti. Bu da her an toplumsal bir çatışmaya yol açabilir.
Göç...ve gezginliğin hatırlatıcısı
İsrail gazetesi Haaretz, Aksa tufanından sonra öne çıkan bir özellik haline gelen tersine göçle ilgili bir haberinde, "Görünüşe göre yirmi birinci yüzyılında Yahudiler seyahate geri dönüyor" dedi.
Ordu ve güvenlik uzmanı Usame Halid'e göre toplumdaki güvenlik imajı paramparça oldu ve İsrail artık "korkutucu ve belirsiz bir geleceğe yol açabilecek büyük tehlikelerle" tehdit ediliyor.
Gazete şunu bildirdi: "İsrail'deki on binlerce Yahudi, ister savaş korkusu, ister demokrasinin çöküşü, hükümete muhalefet ve yüksek hayat pahalılığı olsun, daha güvenli bir yer arayışıyla anavatanlarını terk etti."
Haaretz'in Merkezi İstatistik Bürosu'na dayandırdığı haberine göre, Ekim 2023 ile bu yılın Mart ayı arasında 42 bin 185 İsrailli İsrail'i terk etti ve geçen Temmuz ayına kadar geri dönmedi; bu rakam geçen yıla göre yüzde 12 daha fazla.
Ekim 2023'te, 12 bin 300 kişi ayrılmış ve henüz geri dönmemiş olduğundan artış çarpıcıydı; Ekim 2022'ye kıyasla yüzde 400'lük bir artış.
Tel Aviv Üniversitesi Sosyoloji ve Antropoloji Bölümü'nde göç uzmanı olan Profesör Yitzhak Sasson'a göre, "Önümüzdeki yıllarda ayrılışların sayısı özellikle gençler arasında iki veya üç katına çıkabilir."
Tel Aviv'deki Ulusal Güvenlik Araştırma Enstitüsü'ne göre İsrail "demografik bir dönüm noktasıyla karşı karşıya." Ayrılışların "niteliksel insan sermayesi olduğunu ve ayrılmalarının İsrail'de devam eden ekonomik büyümeyi tehlikeye attığını" belirtti.
Yerinden edilme... Keşke Tel Aviv'de olsaydık
Güney ve kuzeydeki yerleşim yerlerinde yaşayanların 11 aydır yaşadığı yerinden edilme krizi, toplumu rahatsız eden, o bölgelerde yaşayanlara devletin kendilerini terk ettiği hissini veren bir kriz.
"Maariv" gazetesi, Hizbullah'ın İsrail'in kuzeyine yönelik saldırılarının "yerlileri rutinlerinin dışına itmeye ve ruhlarına korku ve endişe yaymaya yeterli" olduğunu söyleyerek etkisini dile getirdi.
Shlomi yerleşiminin sakinlerinden Shirley Siso, İsrail medyasına şunları söyledi:
“Hamas ve Hizbullah'ın bizi mağlup ettiğini düşünüyoruz. 11 aydır evden uzaktayız ve barınma sağlamak için sayısız apartman arasında taşınmak zorunda kalıyoruz. Çocukların güvenliği için de çalışmıyorum. Hayatlarımız alt üst oldu."
Bu durum İsrail İşçi Partisi lideri Yair Golan'ın kuzeyin çökmekte olduğunu, herhangi bir güvenlik ya da yeniden yapılanma olmadığını söylemesine neden oldu ve İsrail hükümetinin bölgeyi tamamen terk ettiğini vurguladı.
Kuzey ve güneydeki yerleşimlerde devam eden yer değiştirmeler, bu bölgelerde yaşayanların durumlarını Tel Aviv şehrinin durumuyla karşılaştırmasına neden oldu. Bir protesto hareketiyle kuzeydeki yerleşim birimlerinin sakinleri, eğer merkezde ve Tel Aviv'de ikamet ediyorlarsa hükümetin kendileriyle ilgileneceğini umarak Tel Aviv şehrinin adını yol tabelalarına koydular.
İsrail artık güvenli değil
Haaretz, savaşın ve yüksek yaşam maliyetlerinin daha fazla İsrailliyi yurt dışına göç etmeye ittiğini bildirdi. Zaytouna Araştırma Merkezi'nin yaptığı araştırmaya göre İsraillilerin yaşam koşulları etkilendi; işsizlik ve yoksulluk oranları yükseldi, tüketici harcamaları yüzde 0,7 azaldı, tüketici fiyat endeksi ise yaklaşık yüzde 12 arttı ve bu durum kötüleşmeye yol açtı.
Araştırmaya göre İsrailli ailelerin yüzde 85,1'i enerji sıkıntısı çekerken, yüzde 81,8'i birikmiş borçlardan muzdarip. İsrail'de yoksulluk oranı 2023'te yüzde 22,7'ye ulaştı, ardından 2024 ortasında yüzde 25,3'e yükseldi.
Bu rakamlar, nüfusun dörtte birinden fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşadığını gösteriyor; bu da sosyal hizmetler ve devlet desteği üzerindeki yükü artırıyor. Artan ekonomik baskılar sonucunda suç oranları da yüzde 7 arttı.
İsrail şirketleri bu kötüleşen ekonomik durumdan etkilendi. Yarı resmi veriler, savaşın başlangıcından bu yana 726 bin İsrailli şirketin (küçük ve gelişmekte olan) kapandığını ve bu sayının yıl sonuna kadar 800 bine çıkacağı beklentisini gösterdi.
Doğrudan yabancı yatırımlar 2023'teki 25 milyar dolardan 2024'ün ilk yarısında yüzde 40 azalarak 15 milyar dolara geriledi, bu da yabancı yatırımcıların İsrail pazarına olan güveninin azaldığını yansıtıyor.
Bu ve diğer krizler, birçok gözlemcinin İsrail'in "en tehlikeli tarihsel aşamadan" geçtiğini ve görünürdeki gücünün ve saldırganlığının "aldatıcı" olduğunu söylemesine yol açtı.