Allah, Kur’an-ı Kerim yoluyla insanları eğitip, kamil bir mümin olarak dünya hayatlarını sürdürmeleri için farklı metotlar kullanır. Bunlardan biri kıssalardı. Kıssalar, hem Hz. Peygamber ve müminler için bir teselli kaynağı olmuş hem de onları doğru yola ulaştırmak için birer rehber olmuşlardı. Kıssaların büyük bölümünü peygamberlerin kıssaları oluştursa da ara ara peygamber olmayan kimselerin kıssaları da mevcuttu. Kıssalar genel olarak ortak mesaj içerseler de her bir kıssanın kendine özel mesajları da vardı.
İşte bu kıssaların en özel olanlarından biridir Ashab-ı Kehf kıssası. Kur’an-ı Kerim’de Kehf Suresi’nin 9-26 ayetleri arasında anlatılan bu kıssa; Allah’ın birliğine, Allah’ın yardımının hak olduğuna, ölümden sonra yeniden diriltilmenin hak olduğuna, zulme ve zalime karşı mücadele etmenin gerekli olduğuna, insanın helal rızık istemesine delildir.
Kehf ‘dağda bulunan büyük ve geniş mağara’ demek olup Ashab-ı Kehf tanımı, ‘bir mağarada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar uyandırıldıkları haber verilen kişiler’ hakkında kullanılmıştır. Yaşadıkları yer, dönem ve sayıları hakkında net bir bilgi bulunmamakla birlikte Ashab-ı Kehf gençleri en yaygın kanıya göre Tarsus civarında Roma hükümdarı Dakyanus döneminde yaşamıştır. Hepsi iyi ailelere mensup ve kralın yakın adamları olan gençlerdi. Dakyanus, putperest ve zalim bir kraldı. Hatta bir süre sonra kibrine yenik düşüp tanrılık iddia edecek kadar ileri gitti. Bununla da kalmayarak, tevhid akidesinde kim varsa, onları toplatıp ağır işkencelerle öldürüp şehir girişlerine astırmaya başladı.
Yakınındaki gençlerin, yani Ashab-ı Kehf’in de inanan müminlerden olduğunu öğrenince çok sinirlendi. Onları huzuruna çağırdı ve tehdit etti. Ancak onlar, imanın ebedi zevkine varmış olduklarından, bu tehditler karşısında korkmadılar ve zalim hükümdara tavır koyarak, hakikati yüzüne karşı söylemekten çekinmediler.
Dakyanus kendisine karşı gelen bu gençlere çok sinirlendi ve onlara kendisine iman etmeleri için üç gün mühlet verdi. Gençler ise bu fırsatı değerlendirdi, yanlarına biraz para ve yiyecek alarak imanlarını korumak için hicret etmeye başladılar. Yolda bir çobanla karşılaşırlar ve onun vasıtasıyla kendilerini yaklaşık 300 yıl misafir edecek mağarayı bulurlar. Peşlerine takılan köpekleri ‘Kıtmir’le birlikte dinlenmek için sığındıkları bu mağarada uyuyup uyandıklarında ne kadar uyuduklarını dahi bilemezler. “Bir günden daha az” diye düşünürler. Anlaşamazlar aralarında; ancak aralarından bir genç “Ne kadar uyuduğumuzu Allah bilir” der ve teslimiyet sancağını çeker.
Mucizelerle dolu bu kıssadan alınacak bazı dersleri şöyle sıralamak mümkündür:
- Ashab-ı Kehf kıssası ile Yüce Allah, öldükten sonra dirilişin gerçek olduğunu, dünyada insanlar üzerinde canlı ve etkili bir örnekle gösterir.
- Kehf Suresi, Mekke müşriklerinin Müslümanlar üzerinde baskı ve işkenceyi iyice artırdığı Mekke’nin zor dönemlerinde inmiştir. Ashab-ı Kehf kıssasında anlatılanlar ile bu ayetlerin indiği sıralarda Mekke’de yaşayan Peygamberimiz ve ona bağlı Müslümanların yaşadıkları arasında pek çok benzerlik vardır. Her iki grup da inanmayanların baskı ve işkencelerine maruz kalmıştı. Her iki kesim de rahatlarını terk edip Allah yolunda zorlukları göze almışlardı. Ashab-ı Kehf tarihe geçmiştir, Mekke’deki ilk Müslümanlar da öyle. Nitekim mesajın evrensel olması için, kıssanın geçtiği yer, zaman ve kahramanları açıklanmamıştır.
- Tedbir ve dua hedefe ulaşmak için gerekli en önemli unsurlardan. Ashab-ı Kehf de uykuya yatırılmadan önce ve sonra tedbiri elden bırakmayıp, kul olarak yapılması gerekeni yaptıktan sonra, Allah’a güvenip dayanmışlardır. Gizlice toplumlarından ayrılmışlar, uyandıktan sonra da alışveriş için şehre gönderdikleri arkadaşlarına tedbirli ve dikkatli olmasını sıkı sıkı tembih etmişlerdir.
- Ashab-ı Kehf’in gençler olarak nitelenmesi, övme ve onaylama nitelemesidir. Bu da gençlerin ve gençliğin önemini vurgulamaktadır. Çünkü gençlik verimlilik, yapıcılık, girişim ve hareket dönemidir.