T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 18 TEMMUZ 2006 SALI | ||
|
Artık şu iyice anlaşılıyor: Dünyada "orman kanunu" hükümfermâ. Gücü gücü yetene. O yüzden, İsrail'in estirdiği terör havası, hiç kimseyi harekete geçirmedi. Orman kanunun mucitleri ve uygulayıcıları, bütün muziplikleriyle, dünyaya dalga geçercesine, G-8 toplantısında, İsrail'in barbarlıklarına sanki "devam" dercesine bir açıklama yaptılar. Fransız Devlet Başkanı Chirac ile Solanas'ın açıklamaları, AB'nin iş Müslümanların katledilmeleri, kanlarının dökülmeleri gibi meselelerde hem ne kadar beceriksiz, güçsüz; hem de nasıl ikiyüzlü olduğunu gözler önüne serdi. BM, İsrail'i kınayacak bir karar bile alamadı. Orman kanununun bahçıvanı, baş-jandarması ABD'ye takıldı. Dünya sisteminin belli başlı bütün önemli kurumları, İsrail'i kınamak, derhal durdurmak gibi çağrılarda ve eylemlerde bulunmak şöyle dursun, HAMAS'ı, Hizbullah'ı suçlamak yarışına girdiler. Bu kez, İslâm dünyasından da çıt çıkmadı. Başbakan Erdoğan'ın güme giden açıklaması hariç. Bugünkü düşünce gündeminde yayımladığımız yazısında Lübnanlı bir Hıristiyan profesör, Charles Harb, önemli bir noktaya dikkat çekiyor: "İsrail'in Filistin ve Lübnan'da başlattığı operasyonlar, diktatör Arap rejimleriyle işbirliği hâlinde tezgâhlanan operasyonlardır. Bu işbirliğinin yegane hedefi, bölgenin 'tek meşrû, demokratik ve saygın' İslâmcı direniş hareketlerine nihai darbeyi vurmak." Böylelikle bölgenin tartışılmaz yegane gücü haline geldiği artık herkes tarafından kabul edilen İslâmcı hareketlerin orta ve uzun vadede Batılıların kontrolündeki, Batılıların çıkarlarını koruyan, Müslümanların tabiî malı olan tabiî kaynaklarını Batılılara peşkeş çeken diktatör seküler Arap rejimlerinin geleceklerinin ve Batılıların doymak bilmez iştihalarının ürünü olan emperyalist, kapitalist çıkarlarının tehlikeye girmesini engellemek. Bu hedefe ulaşabilmek için her yolu mübah görüyor seküler küresel sistemin efendileri. Ve burada İsrail'i ve Yahudileri de inanılmaz bir şekilde kullanıyor. Sıkışılınca yapılacak en son açıklama, "suçlu İsrail'dir" deyip topu taca atmak böylelikle imkân dahiline girmiş oluyor. Bu cinayetlerin sorumlusu, elbette ki, İsrail'dir. İsrail, her bakımdan lanetlenmelidir. Ama perdenin gerisinde asıl suçlu, seküler küresel sistem ve onların İslâm dünyasındaki aşağılık, karaktersiz, köle ruhlu seküler işbirlikçileridir. İsrail'in Filistin ve Lübnan'da estirdiği terör havasının en yakın hedefi, İran'ın vurulması için uygun bir zemin oluşturmaktır. O yüzden Robin Wright'ın iki gün önce The Washington Post'ta yayımlanan yazısında İsrail saldırılarının "ABD-İsrail ortak stratejisi" olduğu Amerikalı kaynaklara dayanılarak tüm çıplaklığıyla ortaya konmuştur. Burada altı çizilmesi gereken birkaç hayatî nokta var: Birincisi, seküler küresel sistem, önündeki tek engelin İslâm olduğunu kavramış, o yüzden Soğuk Savaş'ın bitirilmesinden bu yana İslâm'ın küresel bir güç olarak tarih sahnesine çıkmasını kesinkes durdurmayı amaçlamaktadır. İkincisi, seküler küresel sistemin İslâm gibi üniversal bir dinle, kuşatıcı ve kucaklayıcı, farklı kültürleri ve dinleri barış içinde yönetmeyi başarmış mükemmel bir medeniyet tecrübesi üretmiş bir dinamikle baş edebilmesi imkânsızdır. Onun için terörle savaş stratejisi adı altında İslâm'ın yeniden tarih sahnesine çıkışını engellemeye dönük bütün strateji ve politikalar, sadece Müslümanları değil, insan türünü aşağılayıcı, insanın onurunu ayaklar altına alıcı stratejilerdir; yalnızca kan, gözyaşı, işgal üzerine kurulan bu stratejiler, seküler küresel sistemin ne kadar barbarlaşabileceğinin ve dolayısıyla kendi sonunu hazırlamakta olduğunun bir göstergesidir. Üçüncüsü, İsrail, bölgedeki bütün denklemlerin kilit aktörü konumuna yerleşmiş veya yerleştirilmiştir. İsrail, sadece İsrail'den ibaret değildir; asıl İsrail, büyük İsrail Amerika'dır. Sonuç olarak, seküler küresel sistem, uygarlığın değil orman kanunları üzerine kurulmuş barbarlığın adıdır ve yalnızca bir yüzyılda hem kendi toplumlarına, hem de bütün dünyaya yaşattığı felaketler, haksızlıklar, adaletsizliklerle dünyaya insanlık adına esas itibariyle hiçbir şey veremeyeceğini bizzat kendisi ispatlamıştır ve sonuçta, kendi sonunu hazırlayacak paronayak ve panik psikolojileri geliştirmekten kurtulamamaktadır.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |