T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 18 TEMMUZ 2006 SALI | ||
|
Ortadoğu yine ateş çemberi içinde. Sürekli bombalanan Lübnan'ın sadece ekonomik altyapısı değil insan varlığı tahrip ediliyor. Binlerce insan ya İsrail bombardımanı altında can vermemek için sığınaklara çekilmiş yahut Suriye'ye sığınmak için göç yollarına düşmüş durumda. İçerde ne olup bittiği ile kimsenin fazla ilgilenmediği dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olan Gazze'nin bombalanmasından farklı bir durum yaşanıyor. Filistinlilere el uzatamayan İslam dünyası Lübnan'ın bombalanmasına seyirci durumda. İsrail sadece Filisitnlileri, Hizbulllah kamplarını değil Ortadoğuda yaşayan herkesin insanlık onurunu bombalıyor. İsrail baskısına karşı gelen, işgali bireysel olarak bile olsa onaylamayan açıkca İsrail'den yana olmayan herkesin insanlık onurunu bombalıyor. Onuru bombalanan bölgenin insanları onuruna sahip çıkacak bir güç arıyor. Dünyaya nizam vermek iddiasındaki güçler İsrail saldırganlığını destekliyor. Rusya'da toplanan G8'ler saldırganlığı durdurmak yerine cesaret verici açıklamalar yapıyor. İsrail'e adeta açık çek veren Amerika'nın Ortadoğu politikalarına alternatif olma iddiasındaki Avrupa Birliği İsraili eleştirme cesareti bile gösteremiyor. BM, saldırganlığı cezalandırmak, olmazsa durmak bir yana Lübnan sınırında çok uluslu güç önerisi bile İsrail tarafından ciddiye alınmıyor. Uluslararası sistem adeta çöküyor ve İsrail uluslar arası camianın onuru ile alay ediyor. Ortadoğuya barış getirmek iddiasındaki Amerika "İsrail'in kendini savunma hakkı" olduğunu açıklayarak saldırganı ödüllendiriyor. ABD'nin vizyonsuz dış politikası Ortadoğuda İsrail tarafından rehin alınıyor. İsrail ABD gibi bir süper gücü arkasına alarak çaresiz Filistinlilere, zayıf Lübnan'a değil tüm Ortadoğuya, Arap alemine hatta İslam Dünyasına meydan okuyor. Sadece kaba yakıp yıkmakla kalmıyor yaşama sevincini, kendilerine olan güvenlerini yok etmek istiyor; yaşadıkları toprağın binlerce yıllık sahibi olarak bölgede yükseltilen medeniyetin varisleri olma bilincini zihinlerden kazımak, kahredici bir aşağılanmaya maruz bırakmak istiyor. Çocuklarının, eşlerinin yanmış cesetleri başında çaresizliğin girdabında feryat eden insanlara kim "İsrail'in savunma hakkından" bahsedebilir ki! Adaletten nasibini almamış, tarihin sınavından geçmemiş Dünyaya nizam verme iddiasındaki bir süper gücün bölgeye düşen gölgesi karşısında herkes korkuyorsa o gücün kuracağı düzen kalıcı değil demektir. ABD bir gün bu bölgeden çekip gidecek, hatta dünyada tek süper güç olmaktan bile çıkacak, Ortadoğuda yaşayanlar kendi coğrafyalarının gerçeği ile baş başa kaldıklarında bu acıların hesabını birileri vermesi gerekecek. Yaşanan bunca haksızlık içinde bile farklı denge oyunlarının, diplomatik manevraların, uluslar arası pozisyonların birbiriyle yarıştığı da bir gerçek. Ölen insanların, bombalanan ülkelerin dumanları üstünde ne kadar acımasız bir güç mücadelesinin kurallarının geçerli olduğu da başka bir gerçek. Bu güç mücadelesinde söylemle/retorik - gerçek arasındaki çelişkiyi göremeyenler hep hayal kırıklığı yaşamıştır. Peşinen belirtmek gerekir; Ortadoğuda yeni güç dengesinde sürekli kaybeden tek taraf Amerika oldu. Bir kere korsan devlet refleksiyle hareket eden bir güç tarafından rehin alınmış bir dünya gücü haline düştü. Diplomatik alanda G8'ler toplantısında, Amerika'nın beklentisinin aksine İran konusu değil İsrail ve Ortadoğu konusu gündemi belirledi. Amerika kendi gündemini belirleyemeyen bir süper güç görünümü sergiledi. G8'ler, çıkar temelli yaklaşımlarının en azından ahlaken Amerika kadar malül olduklarını gösterdiler. Yani gelecekte "yırtıcı küreselleşme"ye alternatif gösterilen "bölgesel küresel sistem"i bu anlayış kuracaksa Amerikan yüzyılından daha adil ve ahlaki bir sistem kurulmayacak demektir. Sonuçta rekabetin daha yaşanır bir dünya için olmaktan çok çıkarlarına daha uygun bir dünya için olduğu teyit edildi. G8'de İran'ı konuşamayan Amerika, İsrail'in rehinesi haline geldi. G8'de konuşulamayan İran; Ortadoğuda saldırganlığa, işgale karşı zayıftan yana tavır koyarak en azından vicdanlarda bölgenin sesi haline gelmeyi başardı. İsrail'e "dur" demek yerine ABD baskısıyla( telefonuyla) Hizbullah'ı suçlamaya seçen Arap ülkelerinin karşısında bölgenin (psikolojik) liderliğini eline geçirdi. Filistin direnişine Hizbullah üzerinden destek veren, İsrail karşıtı söylemi ile bölgedeki liderlik boşluğunu doldurmaya hatta suskun İslam dünyası içinde vicdani liderliği kazanmaya çalışıyor İran. Amerikan vizyonuna güvenerek bölgenin liderliğine oynayan, model olarak sunulan Türkiye ise tek kelimeyle ortada kaldı. 11 Eylül sonrası yaşananlar hiçbir anlam ifade etmiyormuş gibi; BOP'un eşbaşkanlığını yürüttüğünü bu vesile ile hatırladık. Gelişmeleri eleştirirken Türkiye'nin "BOP'a insanlık adına görev aldığı"nı belirten Başbakanın yaptığı açıklama bu anlamda Türkiye'nin zaafını bir kez daha ortaya çıkardı. Bence, Türkiye'nin BOP içindeki misyonu bir yana bunun gerekçelendirişi üzerinde düşünülmeli. Sonuçta hem İsrail'in, hem ona karşı çıkma cesareti gösteremeyen bölgedeki liderlerin hatırlaması gereken tarihi gerçek şu: Amerika bölgede kalıcı değil. İsrail, Amerikan gücüne dayanarak sürekli baskı uygulayamaz. Liderler bu iki (bölge dışı) gücün korkusuyla bölge halkının göz yaşına sessiz kalamaz.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |