T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
O K U R S Ö Z C Ü S Ü | 3 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ | ||
|
Milliyet Gazetesi'nin eski 'ombudsman'ı Yavuz Baydar, bir 'yalan haber'i eleştirdiği için görevden alınmıştı. Baydar'ı işten çıkaran eski Yayın Yönetmeni, benim işten çıkarılmaktan korkup korkmadığımı merak ediyor. Eskiden Milliyet'te Genel Yayın Yönetmeni'ydi. Şimdi Hürriyet'te çalışıyor. Köşe yazarı. Geçen hafta, benim gazetecilik açısından kötü bir örneği, bazı gazetelerin INDE DEUS ABEST' yazısına mal bulmuş mağribi gibi sarılıp sonra yazının tarih korsanlığı olduğu anlaşılınca nasıl 'ofsayta' düştüklerini anlatmamdan rahatsız olmuş. Benim için, herhalde kendi gazetesini okumaktan sıkılıyor, başka gazeteleri okuyor diyor. Yoksa, işten atılmaktan mı korkuyor diye de ekliyor. Sordum, soruşturdum, anlattılar. Meğer bu yazar, Milliyet'te yayın yönetmenliği yaparken, bir 'yalan haber'i düzelttiği için kendi gazetesinin ombudsmanı Yavuz Baydar'ı işten atmış. Baydar'ın, aynı medya grubundaki CNN Türk televizyonunda yaptığı 'Soru Cevap' programı da aynı sebeple yayından kaldırılmış. Bunu ben söylemiyorum. Şu anda Sabah'ın Okur Temsilciliği'ni yürüten Yavuz Baydar, 'görevlerinden ayrılmak zorunda bırakıldıktan' sonra, bazı gazeteci dostlarına gönderdiği mektubunda yazıyor. Doğru, yeri geldiğinde ağırlıklı olarak kendi gazetemdeki sorunları değerlendirip Yeni Şafak'ın yaptığı yanlışları lafı evirip çevirmeden söylemekle birlikte, bazen başka gazetelerde gördüğüm 'örnek vaka'ları da yazıyorum. Bu yazılarda, gazetelerin hangi sebeplerle yalan haber yaptığına dair değerlendirmeler yapıyorum. Bunu da işimizin bir parçası olarak görüyorum. Kendi gazetesindeki ombudsmanı, hakkaniyete uygun olmayan bir şekilde görevden alan bir yayın yönetmeninin, başka gazetelerdeki okur temsilcilerinin işten atılmasından söz etmesi de bana göre ilginç bir 'vaka'. Geçen haftaki yazımda 'gazeteci refleksi'nden söz etmiştim. Belki bu da, eski yayın yönetmeninin refleksidir. Çok görmüyorum. Bu konu için yazdıklarım yeter. Yavuz Baydar'ın mektubunun detaylarına bugün girmeyeceğim. Belki başka bir vesileyle değinirim.
'Hamas haberini kırgınlıkla okudum'
Bugünkü gazetedeki "Baskılar sonuç verdi Hamas İsrail'i tanıyor" başlıklı yazıyı kırgınlık, biraz kızgınlık ve şaşkınlıkla okudum. Bu başlık zulüm altındaki Filistin'e terörist gözüyle bakan yayın grubunun (ki ne yazık ki büyük çoğunluğu oluşturuyor bu grup) ağzından yazılmış izlenimi uyandırdı bende ve Müslüman kardeşlerinden destek bekleyen o insanların yerine koyunca kendimai kalbimin çok kırıldığını hissettim. Yapılan haberlerde kullanılan dile dikkat edilmesini önemle rica ediyorum.
Bu konuda başka eleştiriler de geldi. İlk okuyuşta, pozitif bir yaklaşım izlenimini veriyor. Yani iyi ki baskı yapıldı ve iyi ki baskılar sonunda Hamas'ın İsrail'i tanıması sağlandı gibi. Sayfanın editörü Metin Mutanoğlu ile görüştüm. Başlığın vereceği ilk izlenimi yeterince dikkate almamış. Hatta, Hamas'ın İsrail'i 'baskılar' yüzünden tanımak zorunda kaldığını, başlığı da bu doğrultuda verdiğini söyledi. Yoğun çalışma temposu içinde zaman zaman böyle hatalar yapılabiliyor. Okurlarımızın, Yeni Şafak'ın Filistin konusundaki her zamanki tutumunu bildiğinden ve ona göre değerlendirdiğinden kuşkum yok.
Yaratmak
Değerli okurumuz Şenel Açıkel, Yeni Şafak'taki yazılarda 'yaratıyor', 'yarattı' kelimelerinin geçtiğini belirtiyor, bu kelimenin insanlar için kullanılmasının bir 'gaflet' olduğunu düşündüğünü yazıyor. Yeni Şafak ilgililerini, bu konuda uyarıyor. Mektubundan, Sayın Açıkel'in bu kelimeyi kullanmayı bir 'iman' meselesi olarak gördüğü anlaşılıyor. Gerçekten de, 'yaratmak' kelimesinin ilk karşılığı, sadece 'Yaratıcı'ya izafe edebileceğimiz bir anlam içeriyor. Bir çok yazar, kelimenin bu anlamına duyduğu saygı sebebiyle, 'yaratma' fiilini 'yaratılmışlar'ın özne olacağı şekilde kullanmıyor. Yazar olmayan bir çok kimse de, bu inceliğe günlük hayatında riayet ediyor. Ben de, yazarken ve konuşurken, böyle yapıyorum. Peki, ben öyle yapıyorum diye, herkes benim gibi mi davranmak zorunda? Bana göre, hayır. Çünkü, 'Yaratmak' kelimesinin başka anlamları da var. Sözlükte şöyle yazıyor: 1: (Allah'ın) olmayan bir şeyi var etmesi. 2- Zeka, düşünme ve hayal gücünden yararlanarak, o zamana kadar görülmeyen yeni bir şey ortaya koymak, yapmak. 3- Olmasına, ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak. Sözlük, kelimenin birince anlamının "Allah'a mahsus" olduğunu belirtiyor. Diğer iki anlamda böyle bir 'sınırlama' bulunmuyor. Bu konuda diyeceklerim bu kadar. Zannediyorum, meramım anlaşılmıştır.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |