T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 29 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Resul TOSUN

Özal veto edemez, Sezer eder!

Muhalefet partileri ve onlara paralel olarak muhalefet eden çevreler hükümete karşı çoğu kez ölçüyü haddinden fazla kaçırarak yükleniyorlar.

Aslı olmayan bahanelerle, hukuka uymayan gerekçelerle ve sağduyuyu zorlayan iddialarla hükümete yüklenirken hem hükümet canibi hem de iktidar partisi sabır taşını çatlatacak bu konularda ortam gerilmesin diye baldıran zehiri içmeyi tercih ediyor.

Verilemeyecek cevabı ya da cesareti olmadığı için değil.

Ülkeyi germeye yönelik politikalara prim vermemek adına hepsine katlanıyor.

Bu tür gerginliklerden geçmişte ülkenin gördüğü zararı hatırlıyor ve ülke çıkarı ağır basıyor.

Son olarak Merkez Bankası'na atanacak başkan konusunda muhalefetin işi rejim meselesi yapacak kadar abartması ve sayın cumhurbaşkanının hükümet kararnamesini veto etmesi karşısında AK Parti Grup Başkanvekili Faruk Çelik bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

Sayın Çelik'in 27 Mart 2006 Pazartesi günü mecliste yaptığı basın açıklaması hem muhalefetin hem de sayın cumhurbaşkanının hukuka aykırı davrandıklarını mahkeme kararlarıyla gözler önüne serdi.

Bir defa 1211 sayılı Merkez Bankası Kanunu'nun 25. maddesi Başkan'ın atama şeklini görev süresini ve niteliklerini belirtiyor. Bu madde, "Başkan Bakanlar kurulu kararıyla 5 yıllık bir dönem için atanır. Bu sürenin sonunda yeniden atanabilir. Başkan yüksek öğrenim görmüş, maliye, iktisat ve bankacılık alanlarında bilgi ve tecrübe sahibi olması şarttır." diyor.

Şimdi burada değerlendirilmesi gereken şey yapılan işlemin kanuna uyup uymadığıdır. Hükümet bakanlar kurulu kararında kanuna uygun olarak, yüksek örenim görmüş, maliye, iktisat ve bankacılık alanlarında bilgi ve tecrübe sahibi bir uzmanı teklif ettiği halde ana muhalefet neden konuyu rejim meselesi haline getirmiştir?

Çünkü ana muhalefet hem hukuku görmezden gelmektedir hem de milli iradeyi hazmetme noktasında demokratik hoşgörü ve olgunluktan maalesef yoksundur. AK Parti'nin kullandığı demokratik hakları ona çok görmektedir. Daha doğrusu demokrasiyi sadece kendileri için bir araç olarak görüp demokrasiden milletin faydalanmasına tahammülleri yoktur. Yoksa kanuna uygun biçimde yapılan bu atamaya neden itiraz etsinler ki?

Ve sayın cumhurbaşkanı kanuna uygun biçimde yapılan bu atamayı neden veto etmiştir? Hukuki bir gerekçeyle mi yoksa "siyasal yerindelik" yönünden mi veto etmiştir?

Üzülerek yazmalıyım ki sayın cumhurbaşkanı bizzat kendisinin tespit ettiği ve altına imza attığı karara aykırı olarak veto etmiştir. AK Parti Grup Başkanvekili Faruk Çelik bey de işte bu noktaya parmak basmıştır.

Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer'in de altında imzası bulunan, 1992/37 esas sayılı 1993/18 karar sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı'nda cumhurbaşkanının bu tür vetolara hakkının olmadığı gayet net bir biçimde karara bağlanmıştır.

Kararda deniyor ki, "Bugünün parlamenter sisteminde yürütme sorumluluğu hükümettedir. Bunun sonucu olarak da günümüzde devlet başkanının bir kararının başbakan veya ilgili bakan tarafından imzalanmasından çok aslında başbakan ve ilgili bakanlar tarafından alınan bir kararın devlet başkanınca imzalanarak biçimsel olarak tamamlanması söz konusudur. Bu nedenle de sorumluluğunu hükümetin taşıdığı kararnameler hakkında cumhurbaşkanının uyarı ve tavsiyede bulunmaktan öte direnmesi sistemin özelliğine ters düşer. (...)

Cumhurbaşkanına tanınan bütün bu yetkilere karşın sistem özde parlamenter demokrasi olduğundan ve sorumluluk da hükümette bulunduğundan anayasaya ve yasalara aykırı olmadıkça cumhurbaşkanının bakanlar kurulu işlemlerini siyasal yerindelik yönünden denetlemeyip imzalamak zorunda olduğu açıktır."

İşte sayın cumhurbaşkanının 1993 yılında altına imza attığı bu karara bu gün kendisi aykırı hareket etmektedir.

O zaman davayı açan ve hak talep eden Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal'dı.

Bugünkü vetodan cumhurbaşkanı eğer Turgut Özal olursa veto edemez ama Sezer olursa veto eder anlamı çıkmaz mı?

Sayın cumhurbaşkanı Özal'a vermediği yetkiyi kendisi nasıl kullanıyor sorusu akla gelmez mi?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi