T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
S P O R | 29 MART 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
Pazar günü Rüştü Saraçoğlu stadyumunda herhangi derbi maç kadar zevkli ve kıran kırana karşılaşma vardı. Şunu hemen başta söyleyelim: Fenerbahçe-Malatyaspor arasındaki maç özellikle bir Anadolu takımının, Malatyaspor'un kalitesini göstermesi, mücadele gücünü ortaya koyması ve futbolu güzelleştirmesi açısından lezzetliydi. Rakip sıkı olunca Fenerbahçe'nin de şekli değişiyor. İyi yanları iyice ortaya çıkarken, kötü ve zayıf yanları daha çok görünür oluyor... Ama futbol böyle güzel... Bir takım zayıf ve güçlü yanlarıyla bir bütün. Rakip onun bu yanlarına göre tedbir alıp, baskı kurunca ortaya çıkan taktik zenginlik oluyor. Nitekim ilk yarı Fenerbahçe ileri ucuna ileride basan, ara paslarda ve arkaya atılan toplarda rakibine bir pozisyon dışında tehlike yaratma şansı vermeyen Malatyaspor, bana en az Fenerbahçe kadar keyif verdi. 4'lü çizgi savunmayı iyi yerleştiren, iyi beceren, Evren'in denetiminde sıkı bir orta saha gücü olan bir Malatya vardı, ilk yarıda sahada... İkinci yarıda zenginliğini gösterme sırası Fenerbahçe'deydi. Ben profesyonel futbol yazarları gibi düşünmüyorum, Fener keyif verdi ve iyi oynadı. İkinci yarıda Malatya'nın defans ve orta sahanın dengesini, sürat, yaratıcılık ve zaman zaman isabetli paslarla bozan, rakip önlemleri alt üst eden Fenerbahçe çıktı ortaya. Bu da bir taktik ve kalite ziyafetiydi... Özellikle Alex, Kemal, Tuncay, Aurelio, Mehmet Yozgatlı hızlı futbol oynamayı, Malatya defansının arkasına sarkmayı mükemmel bir şekilde başardılar. Tuncay'ın orta alandan delici driplingleri, Mehmet Yozgatlı'nın adam eksilten ve doğrudan kaleye yönelen kanat akınları, mücadeleci bir Alex'in yaptığı "ara pas resitali" Malatyaspor'u göstere göstere çözdü. Gol 'geliyorum' diye diye geldi... Ne var ki kendime sıkça sorduğum iki soruyu bu maçtan sonra daha sık soracağımı anladım. Kemal ve Mehmet Yozgatlı bu takımda neden yer bulamıyorlar? Kemal doğru yerde oynatıldığı zaman yer mücadelesi, gerek isabetli pasları gerekse şutlarıyla takımına güç katan bir adam, en az Aurelio kadar iyi... Mehmet Yozgatlı ise bence Yattara'dan sonra Türkiye'nin en iyi ve en tehlikeli kanat oyuncusu. Çalım kabiliyeti yüksek. Hakan Ünsal ve Ergün Pembe'nin ardından sonra o müthiş kavisli ortaları yapan tek adam. Dahası ceza sahasının sağ kanadına girdiği her an rakip defansın sinir sistemini ve düzenini bozarak, takımını gole ya da penaltıya yaklaştıran bir futbolcu... Yozgatlı varken Fenerbahçe'nin neden tek kanatlı oynamakta ısrar ettiğini anlamak çok zor. Malatya'yla başladık Malatya'yla bitirelim... Bu takım küme düşmemek için oynuyor. Ama Fevzi, Evren, Emrah, Mustafa gibi kalburüstü oyunculara sahip... Bu takımın bulunduğu yer belli ki sadece bir marangoz hatası...
Tuncay yeniden doğuyor
Tuncay'ın dağınık bir futbolcu olduğunu, topa vurmadaki bilek kıvraklığını adam eksiltmede kullanamadığını düşünen sanırım yalnız ben değilim. Bununla birlikte Ümit Milli Takım'da parladığı günlerden bu yana onun Türkiye'nin son zamanlarda yetiştirdiği en iyi oyuncu olduğunu ya da iyi oyuncu olma potansiyeli taşıdığını da kabul edenlerdenim. Şu açık: Tuncay, bir dönemler Ümit Milli Takım'da olduğu gibi, orta sahada hareketli bir şekilde oynatıldığı zamanlar çok daha iyi oluyor. Zayıf yanlarını kullanma gereği azalıyor ve eksiklikleri asgariye iniyor, buna karşın dripling, yırtıcılık, şut, defansın arkasına sarkma gibi olumlu özellikleri daha çok öne çıkıyor. Görünen köy kılavuz istemez: Fenerbahçe'nin ve Türk Milli Takımı'nın böyle bir Tuncay'a ihtiyacı var...
Bu şiddetle nereye?
İşler gerçekten çığrından çıkmaya başladı. Geçen hafta seyirci kalitesiyle pek övünen Galatasaraylılar'ın sahasında bile sahaya yüzlerce tehlikeli madde atıldı. Vahimi, maç sonrası Galatasaraylı yöneticiler televizyon konuşmalarında, "Fener'in sahasında da aynı şeyler oluyor, bu yüzden bize ceza gelirse ortalığı ayağa kaldırırız" mesajını vermeleriydi. Yetmedi maç sonrası Tuncay bir amigo gibi, Fenerbahçeli seyircilerin olduğu yere giderek Cimbom ve Kara Kartal için "bir baba hindi" çektirdi... İnanılır gibi değil... Federasyon seyirci, yönetici çıkarcı, futbolcu ateşleyici... İsviçre maçından hiç ders almadığımız ve böyle giderse ileride daha ciddi bedeller ödeyeceğimiz ortada...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Kültür |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |