T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
O K U R   S Ö Z C Ü S Ü 6 MART 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Yusuf Ziya CÖMERT

Ey gidi Cerrahpaşa...

Doktorlar, Norveç'te doktorların 'Kutuplarda bile' görev yaptığına dair haberimizin gerçeği yansıtmadığını yazdı. Bizim için önemli olan, Doğu'nun da Batı'nın da doktorsuz kalmaması. İyi doktorlar ve iyi yöneticiler çözüm bulsun.

Doktorlar olmasa, ne yaparız biz? Çocuğumuzun soluk alış verişlerinde anlayamadığımız bir anormallik gördüğümüz zaman, doktorlardan başka kim merhem bulabilir çaresizliğimize?

Yıllar önce, Şebnem kızım üç buçuk yaşındayken, balkondan düştüğünde; koşup, onun kendinden geçmiş bedenini kollarıma aldığımda, Allah'a yakarmaktan ve doktora koşmaktan başka ne yapabilirdim?

Hastaneleri sevmeyiz, Volkan Konak'ın o içli türküsünde söylediği gibi, suyundan da içmek istemeyiz. Ama başka neresi var gidebileceğimiz?

Benim, Adıyaman'da vefakar bir dostum var. Yüzünü görmedim daha, ama günaşırı arar, her gün bir SMS geçer. Adı Yusuf Akdeniz.

Yusuf Akdeniz, bir gün, Midyat'taki eniştesinin, hastanede kalp doktoru olmadığı için öldüğünü söyledi bana. Ve kaç kez, "Abi Doğu'da insanlar doktorsuzluktan ölüyor, bunları yazsanız ne olur?" diye aradı beni.

Tek Yusuf değil, dertli olan. Düşünün, çaresizsiniz. Hastanız kollarınızda, hastanenin kapısına dayanmışsınız. Ama doktor yok!

Nice fedakar doktorlar bilirim. Savaş yerlerinde, afet yerlerinde hayatını tehlikeye atarak insanlara hizmet eden, başkalarının derdi yüzünden kendi dertlerini unutup giden, 'Bir insanı yaşatmanın, bütün insanlığa hayat vermek' anlamında olduğunun bilincinde olan, elleri öpülesi doktorlar.

Ne yazık ki, 'uyanık bir tüccar' gibi fırsatçı, hastanın etinden, sütünden, yününden yararlanmaya uğraşan doktorlar da var.

Geçen Hafta, Yeni Şafak'ın üzerinde durduğu konulardan biri, Sağlık Bakanlığı'nın mahrumiyet bölgelerindeki doktorsuzluğa çözüm olarak getirdiği 'mecburi hizmet' uygulamasıydı.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Norveç'te, doktorların Kuzey'de bir süre hizmet etmek zorunda olduklarını söylüyor ve Türkiye'de benzer çözümlerin 'direnç'le karşılaşmasını üzücü buluyordu.

Bazı doktor dostlarımızdan, Norveç'teki şartlarla bizim doğu illerimizdeki şartların kıyaslanmasının sağlıklı olmadığına dikkat çeken mektuplar aldık.

Dr. Birkan Akbulut, Bakan Akdağ'ın açıklamalarını aktaran haberin toplumu yanlış bilgilendirdiğini düşünüyor. Gazete, Sağlık Bakanı'nın sözlerini haber yapar. Haberin içinde sizdeki bilgilerle çelişen bir ifade yer alıyorsa, bu ifadenin sorumlusu, gazete değildir. Ama eleştiri bununla sınırlı değil.

Dr. Atilla Pehlivan da, benzer bir mektup yazmış. (Dr. Pehlivan'ın

bölgede hizmet vermiş, güzel işler yapmayı seven bir doktor olduğunu biliyorum). Dr. Pehlivan, doktorların bölgede görev yapmak istememesini 'para'ya değil, 'şartlar'a bağlıyor. "Ben gittim, çalıştım, biliyorum" diyor.

Halen Bölgede görev yapan Dr. Fazlı Demir de, mecburi hizmet süresi bittikten sonra ne olacağının belirsiz olduğunu yazıyor.

Sağlık Bakanı Akdağ'ın gerçekten, sorunu çözmeye çalıştığını, uzaktan izliyorum. Belli ki, bir yöntem tartışması var.

Yine, izliyorum, sağlıkla ilgili sivil toplum temsilcilerinden de 'sağlıklı' bir çözüm önerisi gelmiyor. Önerileri varsa bile, bu önerilerini topluma ilemekte yetersiz kalıyorlar.

Bir sendika yöneticisinin, "Doktorlardan, bir kaç yüz milyon fazla para için oralara gitmeleri beklenemez" mealinde sözler söylediğini de hatırlıyorum.

Bu tartışmalar sürerken, Doğu'daki mahrumiyet, devam ediyor. Ne olur, 'İyi doktorlar' ile 'İyi yöneticiler' elele verip gerçek bir çözüm üretseler?

Bizim için, önemli olan, sorunun çözülmesi. Hani derler ya, "Mevta rahmet bulsun da, nasıl bulursa bulsun." Doğu'da, Güneydoğu'da ve memleketin başka yerlerinde çaresiz insanlar hastaneye gittiklerinde, karşılarında dertlerine çare arayacak doktorlar bulsunlar da, nasıl bulurlarsa bulsunlar.


O'nu sevmeyi kimse tekeline alamaz

Değerli okurumuz, Ayşe Fezadağlı, Peygamberimiz'le ilgili, Abdullah Muradoğlu'nun hazırladığı yazı dizisine değiniyor.

Dizi duyurulduğunda çok sevindiğini ancak okurken hayal kırıklığına uğradığını yazıyor. Muhammed Hamidullah isminin tartışmalı olduğunu belirtiyor, Ali Şeriati'nin Peygamberimiz için 'fatih değil, davetçi' demesini eleştiriyor. Üstad Necip Fazıl'la Hamidullah'ın adının nasıl birarada yer alabildiğini soruyor. Mesele uzun. Yani tartışmaya balarsak, bir kaç cümlede bitirmemiz çok zor. Belki geniş zamanda uzun uzun tartışmak mümkün olur.

Kısaca değineceğim. Merhum Hamidullah, Mirac'ın nasıl vaki olduğu konusunda, 'cumhur'dan farklı görüşler beyan etmiştir. Bu görüşlere katılan da olur, katılmayan da. Ama merhum Hamidullah, Mirac'ın gerçekliği konusunda bütün mü'minlerle hemfikirdir. Zaten dizinin konusu Mi'rac değil. Ben, Hamidullah'ın, Peygamberimiz'i kendisini eleştirenlerin büyük çoğunluğundan daha fazla sevdiğine eminim.

Ali Şeriati'nin, 'fatih değil davetçi' vurgusu, Peygamberimiz'in birincil görevine, O'nun, Şahid, Müjdeleyici ve Uyarıcı oluşuna bir atıftır. Bir şeyi vurgulayınca başka bir şeyi inkar etmiş olmazsınız. Kaldı ki, İslam'daki 'fetih' kavramı da, 'davet' olgusu tarafından kuşatılan bir şeydir.

Üstad Necip Fazıl, Hamidullah'ı Mirac konusunda eleştirmiştir. Ama, bizim anlayışımıza göre, birbirini eleştiren iki düşünüre veya yazara ait görüşlerin aynı metin içinde yer almasında bir sakınca yoktur.


Önemli olan dili doğru kullanmak

Gazetenizin yayın politikasından memnunum. Ancak kullanılan dil konusunda daha dikkatli olunabileceğini düşünüyorum. Bilindiği gibi,güzel dilimiz son zamanlarda sistemli bir saldırı ile karşı karşıya bırakılmış ve anlaşılmaz bir hale düşürülmüştür. Yaşayan Türkçe'nin gelişerek devam etmesi, uydurukça ve batıdan dilimize giren kelimelerin haber, yorum, makale vb.de mümkün olduğunca az kullanılmasının çok faydalı olacağı kanaatini taşıyorum.

Mesela: koşul yerine şart, deklare yerine ilan-açıklama, yaşam yerine hayat kelimelerinin kullanılması Türkçemize katkı sağlayacaktır. Bilal Karslı Dil özgürdür. İnsanların, dilleri konusunda hassas olmaları, kelimelerin güzel olanlarını seçmeleri tabii ki temenni edilir. Ama insanları, şu kelimeleri kullan, bunları kullanma diye sınırlandırmak, bir tür 'dil mühendisliği' olarak algılanabilir. Kişisel olarak, ben, 'cevap' kelimesini 'yanıt'tan, 'hayat' kelimesini 'yaşam'dan daha çok seviyorum. Ama, 'Özgür' kelimesini de 'hür' den daha çok seviyorum. 'Dil'de zorlama olmaz. Yazarlar için şu kelimeler yasak, şu kelimeler serbest diye bir 'tamim' yayınlanması, tabii ki düşünülemez. Haberlerde, bazı istisnalar olsa da ilke olarak 'toplumun benimsediği' kelimeler kullanılıyor.

Yeni üretilen kelimelerden bazıları toplumda benimseniyorsa, onlar da kullanılabilir. Kelimeler, eski olsun, yeni olsun, önemli olan 'dil'in doğru ve güzel kullanılması. Asıl üzerinde durulması ve başarılması gereken bu.


Tiryakinin bütçeye katkısı

Sigara, içenlerin de içmeyenlerin de sorunu. Verdiği 'keyif'ten fazlasını, sağlığımızdan koparıp alıyor.

Sigara haberleri, 'gazetecilik' mesleğinin bir parçası. Sağlığa zararları, sağlık sayfalarında, zamları, yatırımları, ekonomi sayfalarında, sigara ile ilgili kanunlar politikada, 'felsefe'si de köşe yazılarında zaman zaman veriliyor.

Ayşegül Kozak, geçen hafta, sigaranın ekonomik tarafı ile ilgili bir habere verilen başlığı doğru bulmadığını yazıyor. Haberin başlığı "Tiryakinin bütçeye katkısı büyük". Şöyle diyor Ayşegül Kozak: "Öncelikle sigara tiryakilerinin bütceye katkısı, verdigi zararı geçemez. Sigara tüketicilerinin sadece Sağlık Bakanlığı'nın bütcesine sigara nedenli (aktif ya da pasif içici) hastalara ödenen bakım yolu ile yaptığı harcamaları nasıl göz ardı edersiniz anlamak mümkün degil. Ayrıca, haberi sunuş şekliniz insanları sigara tüketimine teşvik etmeye cok yakın. Rahatsızlığımı bildirmek ve bir basın kuruluşu olarak halkımıza yükümlülüklerinizi hatırlatmak istiyorum saygılarımla." Kozak'ın mektubunu okuduktan sonra düşündüm. Başlıkta, bir 'ironi' var. Okurumuz, bu ironiyi 'teşvik edici' bulmuş. Başlıkların, zaman zaman 'tebessüm' etmesi güzel bir şey. Okurlarımızın, kimi zaman, bu 'ironi' payını gazetelerine çok görmemelerini diliyoruz. İlgisi sebebiyle, sayın Kozak'a teşekkürler.


Karabağ, Ermenistan'a ait değildir

Hocalı Katliamı, Yeni Şafak için önemliydi. Bunu, Yazı İşleri Toplantısında da konuştuk. Katliamın yıldönümünde, habere hakettiği yeri vermemiz gerektiğini not ettik. Verdik de. Hocalı Katliamı, belki de en çok Yeni Şafak'ta etraflıca hatırlanmıştır.

Ne yazık ki, 'sakınan göze çöp batar' sözü, bazen gerçek oluyor. Haberde, Karabağ'ın adı, Karabağ'ın Ermenistan bölgesi olduğu izlenimine yol açacak şekilde geçmiş. Yani redaksiyon sorunu var. Ümid ediyorum, okurlarımız bu redaksiyon hatsını okurken düzeltmişlerdir.

Elbette, okurların hüsnüniyetine güvenilerek hatalar yapılıp durulmaz. Buradan da düzeltiyorum: Karadağ, Azerbaycan yönetiminin de bazı ihmalleri sonucu, Ermenistan tarafından işgal edilmiş bir Azeri bölgesidir. Namık Serdarov'a ve bizi uyaran diğer okurlarımıza teşekkür ediyorum.


  • MEHMET SEZGİN
    Kızkardeşim, 4 yıl önce Erzincan İmam-Hatip Lisesi'nden birincilikle mezun oldu. Okurken istisnasız 7 yıl boyunca Milli Güvenlik Dersi hariç tüm notları 10 idi. Bu kadar başarılı olmasına rağmen şu an kardeşim üniversitede okuyamıyor ve acıları ile başbaşa . Böyle niceleri var biliyorum. Bu acıyı bu ülke nasıl kaldırıyor hala anlayabilmiş değilim. Aslında ibret-i alem icin bu karneler basına verilebilir ancak buna gerek yok zaten bilinen birşey. Benim merak ettiğim, bu çekilen acılar birgün bitecek ancak kaçırılan fırsatlar iade edilecek mi? Kayıp zamanlar ödenecek mi? Bunun manevi tazmini nasıl yapılacak? Devlet bu yükü nasıl kaldıracak? Bunları yazın lütfen. Saygılar.

  • MUSA SAYDAM
    Bir çok haberle duygularımıza tercüman olduğunuzu belirtmek istiyorum. İlk çıktığınız günden beri mümkün olduğu kadar takip ediyorum. Çoğunlukla abone olarak. Öğrencilik yıllarımda çok zaman cebimdeki harçlığımdan kısarak aldım. Kültür faaliyetleriniz çok güzel devamını dilerim. İmla kurallarına daha fazla dikkat edilmesini temenni ediyorum. Bu günkü 28 şubat konulu sayfa 15'teki yazı çok güzel. Güncel bir konuya değinmek ve sizin de bu konuda daha etkin haberler yapmanızı istiyorum. Doktorların doğu illerinde çalışmaları. Çok daha zor şartlarda ve mecburi olarak yolsuz, susuz, elektriksiz köylerde onların çeyreğinden de az paraya öğretmenler çalışırken, doktorlar niçin sorun çıkarıyor?

  • TEVFİK ERDEM
    Yeni Şafak'tan memnunluğumu ifade etmek isterim. Ayrıca Mehmet Şeker'in yazılarını zevkle okuyoruz. Kendimizi ifade etmekte zorlandığımız şu zamanda bizleri sizler ifade ettiğiniz için teşekkür ederim.

  • YUSUF SEZGİN
    Peygamberimizi anlatan yazı dizisi yayınlıyorsunuz. Bunun için size minnet duyuyoruz.


    Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi