T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 6 MART 2006 PAZARTESİ | ||
|
Kötü tiyatro... Kenan Paşa konuşunca tekrar piyasaya çıktılar. "12 Eylül ve Kenan Evren yargılansın" diyorlar. Haklılar da. Darbecisini yargılamayan, neredeyse el üstünde tutan tek ülke Türkiye. Darbecisinin, darbeci geçmişinden nedamet getirmediği, üstelik kasıla kasıla "Bugün olsa, yine yaparım" dediği tek ülke de Türkiye. Bir gazeteci arkadaşımız, Evren'in beyanlarını ikrar kabul edip mahkemeye başvurmuş. Evren ve arkadaşlarının yargılanmasını, Anayasa'nın geçici 15. maddesinin kaldırılmasını istiyor. Her yıl izleriz bu tiyatroyu. Kabak tadı verse de izleriz... Kendilerine "68 kuşağı", "78 kuşağı" adını veren saçı-sakalı ağarmış arkadaşlarımız ve çeşit olsun diye onlara eşlik eden genç müntesipler (aralarında bol miktarda sendikacı, eğitmen, solcu yazar, solcu aktör bulunmaktadır; bunlar "kitle çizgisi"ni savunurlar ve devrimcidirler), ellerinde pankartlar, 12 Eylül ve Kenan Evren aleyhinde sloganlar atıp dostluk türküleri çığırırlar; bazen de sağa sola saldırıp cam çerçeve indirirler, çiçek tarhlarını sökerler filan... Bir önceki 12 Eylül'ü tel'in mitinginde de böyle olmuştu. Bir sonrakinde de böyle olacak. Bence de yargılansınlar da, militarizmle ödeşmeye hazır bu "kitle", niçin başka tür militarizmlerle, başka darbecilerle, sözgelimi 27 Mayıs'cılarla, 28 Şubat'çılarla bu kadar ilgili değil? Kenan Evren ve arkadaşları yargılansın da, "Bu bir postmodern darbedir", "Sincan'da tankları ben yürüttüm, diğerleri de bu hazır başarının üzerine kondu" diyenler yargılanmasın mı? 12 Eylül işkencecilerinden hesabı sorulsun da, Andıç belgeleri hazırlayıp gazetecileri hedef gösteren ve bir insan hakları savunucusunun kurşunlanmasına yol açan ilgililerden, hele onların "medyadaki uzantıları"nlardan hesap sorulmasın mı? Herkes çok bilir ki, Türkiye'de darbecileri yargılayacak bir irade, bir toplumsal konsensus, bir güç, bir "gelişmiş hukuk" bulunmamaktadır. Bunu Sacit Kayasu da bilir. Bile bile, niye Türkiye'de darbecileri yargılayacak bir irade bulunup bulunmadığını test etmeye kalkışır? Bu da bahs-i diğer... Kayasu, Adana Cumhuriyet Savcısı iken, Kenan Evren ve arkadaşları hakkında iddianame hazırlamış, dostlarının "Sakın ha, yanarsın!" uyarısına rağmen, iddianamesini ilgili mahkemeye göndermişti. Sonrasını biliyorsunuz. Mahkemeden "görevsizlik" kararı çıktı. Kayasu, darbecileri yargı önüne çıkarmayı umuyordu ama, kendisini hakim karşısında buldu. Yargılandı, ceza aldı, meslekten atıldı. "Olsun, ben de serbest avukat olarak çalışır, ekmek paramı kazanırım" dedi. Ama avukatlık hakkı da elinden alındı. Bu şeraitte, bu anayasayla, bu toplumsal kabulle, bu sözümona "bilinçlilik düzeyiyle", böyle bir halkla ne darbeleri önlemek mümkündür, ne de darbecileri yargılamak... Bu halk, çünkü, daha az riskli alanlarda "muhalefet rolü" oynamayı sever, inisiyatif almaz. Çoğunluk "siyasi katılım"ın gerekliği fikrinden uzaktır. Hiç kimse bürokratik vesayeti gerçek bir sorun olarak görmez. "Hedef" olarak karşılarında her zaman parlamento ve parlamenter organlar vardır. "Parlamento"yla ödeşecek bir gücün (bu güç "silahlı" da olabilir, farketmez) sorunları çözeceğine inanmışlardır, yahut inandırılmışlardır. Dolayısıyla, ortaya çıkan vasat şudur: Siyasetsiz bir siyaset, iradesiz bir parlamento, her koşulda "evet" diyen bir hükümet...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Kültür |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |