T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 26 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Türkiye'de Beş Şehir kalacak mı?

Şehirlerimiz kente dönüştükçe fena halde kimlik ve kişilik sorunu çekmeye başladı. Kentleşmenin ilk büyük dalgasını sanayileşme yaratmıştı. Sanayi toplumu bizim şehirlerimize kaba bir modernist mimari ve planlama olarak yansıdı. Fabrikayı merkeze alan şehir planlaması son derece zevksiz betonarme yapılar, illaki saat kuleleriyle dekore edilmiş tören meydanları, hükümet binaları ve bulvarlarla her yerde kendini aynı şekilde üreten bir şehir modeli üretti. Kürşat Bumin'in haklı olarak belirttiği gibi (Demokrasi Arayışında Kent, s. 12) Tanpınar'ın büyük bir incelikle anlattığı o Beş Şehir'inden eser kalmamıştır artık Anadolu'nun. Anlatılacak tek bir şehir vardır. Onu da görmek için herhangi bir şehre gitmeniz yetebilir.

Doksanlardan sonra, yani küreselleşmeden bahsettiğimiz dönemlerde kent yapılanmasında bu kez farklı bir kişiliksizleşmeyi körükleyen yeni bir hareketlilik yaşandı. Artık Türkiye'nin herhangi bir şehrini değil, dünyanın herhangi bir ortalama şehrini görmek için bir şehre gitmeniz yetiyor. Alışveriş mekanlarını, dolayısıyla tüketimi merkeze alan, dünyanın her tarafında aynı planlama anlayışını teknik bir işe indirgeyen kentleşme dalgası bizi de etkiledikçe kentlerimiz de farklı bir kimlik sorunuyla karşılaşıyor. Artık şehirler insanları eğiten, insanlara özel bir kimlik kazandıran bir mekan olmaktan hızla uzaklaşıyor. Garip bir biçimde küreselleşme bütün mekanları bu bakımdan eşitliyor, büyük üretim merkezlerinin doğrudan hedefi haline getiriyor.

Şehrin maruz kaldığı bu yeni aynılaşma dalgası yeni bir kimlik ve kişilik arayışını da körüklüyor. Yeni dönemde şehre bir kimlik kazandırmak belediyecilerin en önemli misyonlarından biridir. Yoksa fiziki belediyecilik teknik bir iştir ve bunu kim olsa belki performans farklarıyla da olsa yapıyor zaten.

Bütün bunları, son zamanlarda şehirlerin kendi kimliklerini bulma konusunda son zamanlarda içine girdikleri arayışlara değinmek için anlatıyorum. Şehirlerin bu arayışları esnasında kültürel mirasa dönmeleri, bu mirası akıl bir şekilde değerlendirmeleri çok önemli. Bu konuda tabii ki bazı şehirlerin diğerlerine nazaran daha avantajlı oldukları açık. Konya devralmış olduğu zengin bir Selçuklu mirasıyla bilhassa Mevlana etrafında gelişen kültür ve geleneği bir kimlik unsuru olarak özellikle son zamanlarda çok iyi değerlendiriyor.

Bu çerçevede Eskişehir-Odunpazarı Belediyesinin son zamanlarda Yunus Emre'yi zengin bir miras olarak değerlendiren çalışmaları da cidden kayda değer. Yunus Anadolu felsefesi üzerine her türlü çalışmada üzerinde öncelikle durulmayı hak eden bir şahsiyet. Şiirleri ve ortaya koyduğu felsefe yeterince değerlendirilebilmiş değil. Belki bunun için çok iyi felsefecilere ihtiyacımız var. Alman ozan Hölderlin'i Hölderlin yapan biraz da Heidegger olmuştur. Yunus'u hak ettiği yere kavuşturmak için kuşkusuz güçlü felsefeciler de lazım. Bu felsefecilerin ortaya çıkmasını beklerken, şehirlerimizin bunu davet eden bir çaba içinde olmaları da çok önemli.

Yunus ki, Taptuğun dergahına kırk yıl boyunca eğri odun taşımamış. Eğri odun boldur. Düz odunu bulmak kolay değildir. Lakin hem yaptığı işe hem de odunu taşıdığı yere olan aşkı, yaptığı işi ihtimamla, itinayla, titizlikle yapmasını sağlamış. Sadece bundan alınacak bir çok ders vardır. Sezai Karakoç Yunus'un bu titizliğini, doğru dürüst adam seçmek olarak yorumlamıştı. Gerçi dergah bir eğitim yeridir; eğri odunun yontulabileceği bir yerdir. Oysa Yunus eğitilmek için bile, belli bir düzgünlük kıvamının gerekli olduğunu anlatıyor.

Gezgin Yunus, tam bir Anadolu kıvamındaki derviş Yunus, özgür Yunus, Türkiye'nin Eskişehir'inin sembolü olarak burada ağırlanıyor. Odunpazarı Belediyesi'nin Yunus gibi başkanı Burhan Sakallı'nın (Odunpazarı'na eğri odun sokmadığı anlatılıyor) önayak olduğu bir dizi etkinlikle, şehir, kimliğini Yunus'la bulmaya çalışıyor. Bu çerçevede Yunus Emre yayınlarına ağırlık verilmiş, aralarında Murat Göğebakan, Erkan Oğur, Fuat Saka, Belkıs Akkale gibi tanınmış sanatçıların seslendirdiği Yunus Emre şiirleri albümü ve CD'si çıkarılmış. Ayrıca "Bilim", "Sanat" ve "Barış" dallarında insanlığa hizmet etmiş bilim insanı, sanatçı ve barış emektarlarına verilmek üzere ulusal ve uluslar arası Yunus Emre ödülünün hazırlığı yapılıyor. İşlerin bu kısmının işin doğasına uygun olarak ve profesyonelce yapılması da, tabii ki çok önemli.

Yunus'un Eskişehir'de ağırlanması onu tabii ki Anadolu'dan uzaklaştırmaz. Onun bir yerde usulünce ve hak ettiği şekilde ağırlanması, onu Anadolu'ya daha fazla yaklaştırır. Tıpkı diğer değerlerimiz gibi.

Birçok belediye başkanının pop-starları davet yoluyla kültür-eğitim sorumluluğunu geçiştirdiği bir dönemde, belediyeciliği şehri tekrar kazandıracak çabalarla yürütenleri kutlamak ve diğer belediyelerimizi de benzer bir çaba doğrultusunda teşvik etmek lazım.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi