T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 26 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Osman AKKUŞAK

"-sel, -sal" ekleri hakkında...

Güzel Türkçemizi takır tukur laf kalabalığı haline sokan; estetiğini musikisini yokeden; üstelik iştikak (türeme) kaidesi diye birşey tanımayan, şuursuz bir arılaştırma hareketi; uzun seneler boyunca, dilimizin edebiyat ve felsefe yapma gücüne darbeler indirmiştir.. ifade kabiliyetini ve kapasitesini daraltmıştır.. ilim ve fikir hareketlerini baltalamıştır.. bu gerçeği ilim, akıl ve fikir sahibi hiçbir aydının inkâr etmesi beklenemez.. ancak; bütün bu olan bitenden sonra, gerçek iyice anlaşıldıktan sonra: "peki şimdi ne yapılması gerekir?", "dilimizde vukûbulan tahribatı nasıl tamir ve tedavi edebiliriz?" sorularına cevap bulunması gerekir.

Herşeyden evvel şu hususu kaydetmek lazımdır ki, Türk basını ve medyası; başlıca gazeteler ve dergiler, uydurma dil bağnazlığını, "yapma dil", "arı dil", sabit fikrini artık terketmiş bulunuyor.. Cumhuriyet, Hürriyet, Yeni Şafak, Milliyet, Radikal, Tercüman, Sabah, Vatan, Vakit, Yeni Çağ, Dünya, Zaman gibi belli başlı gazeteler; Aksiyon, Dergah, Derkenar, Gerçek Hayat, Alternatif, Tarih ve Düşünce, Somuncu Baba, Sağlık Yolu, Yedi İklim, Ufuk Ötesi, Nokta, Forum, İki Deniz, Sarmaşık, Hece, muhtelif kitap dergileri, birçok haftalık ve aylık mevkute; pek az istisnasıyle, artık tabiî türkçe'yi kullanıyor.. uydurma türkçe, zorlama türkçe kullanırlarsa halk tarafından okunmayacaklarını iyi biliyorlar.. televizyon kanallarında yapılan konuşmalar da aynı mantık ve aynı zaruret sebebiyle olsa gerektir, artık eskisi gibi yapma ve uydurma kelimelerle doldurulmuş değildir.. esasen konuşma dili; uydurmacılığı ve sun'î dili kullanmaya yazı dili gibi müsait bir dil değildir.. konuşursanız anlaşılmaya mecbursunuz.. daha doğrusu "anlaşılacak tarzda konuşmaya mecbursunuz."

Uydurma dile dair bu hususları kaydettikten sonra sözü söylemek istediğimiz noktaya getireyim: uydurma yahut arılaşma hareketinin dilimizde bıraktığı bir rüsubat (tortu) vardır.. teklif edilen, yahut devlet eliyle zorla kullandırılan kelimelerden bir kısmı yanlış türetildiği halde konuşma ve yazma diline o haliyle artık yerleşmiş bulunmaktadır.

O halde bunları ne yapacağız? türeme kaidesine uymayanları düzeltmek zorunda değil miyiz?

Burada karşımıza iki hareket tarzı çıkmaktadır: birisi "galatımeşhur" şeklinde artık dilimize yerleşmiş ve kabul görmüş olan kelimeleri olduğu gibi muhafaza etmektir.. ikincisi ise türkçe'nin selikasına aykırı, estetiğini ve gramer kaidelerini ihlal eden kelimeleri ya düzeltmek yahut büsbütün kullanım dışı bırakmaktır.. "tutuklu" demek caiz değildir.. "mevkuf"a yani tevkif edilen kişiye sadece "tutuk" demek kâfidir.. "tepkime" diyorlar (kimya terimi).. (-me) eki isimden değil, fiilden isim türetir.. "tepkileşme" diyebilirz.. "isim köklerinden isim yapan ekler"le "fiil köklerinden isim yapan ekler"i kendi görevleri dışında kullanmamalıyız..

"rağmen" yerine kullanılan "karşın" kelimesi hem akustik yani telaffuz itibariyle hem de anlam ilgisi bakımından "rağmen"in yerini tutmamaktadır.. "rağmen"i niye değiştirelim ki!...

Gelelim "sel-sal" eklerine.. kanaatimce bu "sel-sal" eklerini isimlerin sonuna getirmek şartiyle işletebilir ve kullanabiliriz.. konuşma ve yazı dilinde artık devamlı olarak "sandıksal, parasal" deniyor; ismin sonuna getirilmek şartiyle artık bu eklere ruhsat verebiliriz.. "kumsal"da var.. hattâ "uysal"da da var.. muteber gramercimiz Tahsin Banguoğlu (sel-sal) eklerinin dilimizin az işlek eklerinden olduğunu "Türkçenin Grameri" isimli eserinde zikrediyor.. bence bu eki isim sonlarında kullanmalı, "görsel"de ve "yönetsel"de olduğu gibi fiil köklerinin sonuna getirmemeliyiz.. Türkçe'nin bünyesinde bu tarz bir karışıklığa meydan verilmemelidir.

"sel-sal" eklerini sıfat yapmakta kullanmalı, hem "hukukî" hem de "hukuksal" diyebilmeliyiz.. bir zenginlik aracı olarak değerlendirmemizde bir mahzur bulunmasa gerektir.. zamanla edebiyatta ve fikir hayatında rol oynayacak iz zenginliğine ve yoğun bir kullanışa ulaşabileceğini tahmin ederim..

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi