T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 26 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ | ||
|
Gazetelerde imzasını gördüklerinizi, yazdıkları haber ve yazılardan tanırsınız. Onlarla birlikte çalıştığı halde, ismen öne çıkmadıkları için, tanımadığınız pek çok insan vardır arka planda. Çaycısı, şoförü, temizlikçisi, aşçısı, bilgisayar operatörü, sayfa sekreteri ve diğerleri geniş bir kadrodur. O geniş kadro içinden birini aradan çekecek olsanız, işler aksar. Nasıl ki hava yollarında hostes bulunamayınca uçakların kalkışı bir anda erteleniyorsa, bizde de gazetenin çıkması tehlikeye girer.
Gelen postaları dağıtmakla görevli kardeşimiz Nebi, dün yanında bir delikanlı ile kapımızı çaldı; "yeni ofis boyumuz" diyerek tanıştırdı. Kendisi yazı işlerinde bilgisayar operatörlüğüne geçmiş. Yazı işlerine uğradığımda onu bilgisayar başında görüyordum. Boşuna değilmiş. Oyun oynadığını, vakit geçirdiğini, görevden kaytarmaya çalıştığını düşünenler yanılmış oldu böylece. Bu çocuk ileride müdür olursa şaşırmam. Örnekleri yok değil.
Meraklı biri çıkıp da Türk basınında mesleğe çaycı, şoför veya bahçıvan olarak başlayıp da sonradan yükselenleri ve yöneticiliğe gelenleri araştırsa, şaşırtıcı sonuçlara ulaşır. Sadece basında değil, farklı sahalarda da benzer tablolarla karşılaşmak mümkün. Ticarette, sanayide, siyasette ve sporda bugün yükseklerde bulunanların hayat hikâyelerine baktığınızda, kimi çıraklıkla başlamıştır, kimi masa silmekle, kimi de saha kenarında top toplamakla. Ofis boyluktan yahut çıraklıktan emekli olan birine rastlayamazsınız bu yüzden. Düzgün çalışan, daha iyi bir yeri hedefleyen için, yükselmek bir bakıma kaçınılmazdır.
Akademik kariyerin basamaklarına araştırma görevlisi olarak başlayan, önündeki engelleri aşarak ilerlediğinde profesörlüğe kadar çıkar. Orduda teğmen rütbesiyle mesleğe adım atan bir genç, generalliğe yükselir. Memuriyette de benzer kademeler bulunur. Siyasette ise üye, delege, başkan, milletvekili, bakan, başbakan gibi aşamalar vardır. Herkes profesör, general, genel müdür, başbakan olamasa da hedef orada durmaktadır. Ayrıca Türk siyasetinde başbakanlık son nokta olarak kabul edilmez; daha yukarıda Çankaya bulunmaktadır. Farkındayım, biraz sıkıcı oldu bu açıklamalar. Bildiklerinizi tekrarlamak istemezdim ama maksadım lafı uzatmak değil.
Birkaçar defa bakanlık ve başbakanlık yapmış olan Mesut Yılmaz'ın siyasete dönme arzusunun arkasında yatan sebebin, o en tepedeki makama çıkamamış olmasının yattığını düşünüyorum. Kendisi "Ne parti lideri, ne başbakan ne de cumhurbaşkanı olma niyetim var. Türk siyasetinin bugünkü açmazdan kurtulmasını istiyorum" dese bile, bu sözü ciddiye almamak gerekir. Çünkü oyundan maksat, ütmektir. Lider olmayacaksanız, başbakan veya cumhurbaşkanı olmayacaksanız, öyle bir hedefiniz yoksa, nereye dönüyorsunuz, ne diye dönüyorsunuz? Çocuk mu kandırıyorsunuz? O zaman gelin, zatı âlinizi istediğiniz partiden İstanbul il başkanı yapalım. Yahut belediye reisi... Yeter mi? Niyet, eli taşın altına sokmaksa, elinizi oradaki taşın altına sokarsınız. Memlekette taştan bol ne var?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |