T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 26 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Gürültüsüz, patırtısız birarada yaşamanın yolları yok değil!..

Şimdi daha fazla sorulur oldu: "Acaba birarada yaşamaktan bıktık mı?" Türkiye insanı niçin hızla hoşgörü, bir arada yaşamak, kendisi gibi olmaya saygı ve tahammül göstermek gibi 'hasletlerden' uzaklaşıyor.

Tanığı olduğumuz birçok olayın, yaşadığımız onca krizin nedeni hep bu değil mi?

Niçin toplumsal huzura kavuşamıyoruz. Bireysel huzursuzluğumuz, güvensizliğimiz ve tatminsizliğimiz niçin giderek artıyor?

Bakıyorsunuz herkesin herkesle meselesi var.

Aklı başında, okumuş yazmış, bir Avrupa ülkesiyle bağlantısı olan, hatta o ülkede evi, yatırımı olan tanıdığım bazı insanlarla konuşurken hayrete düşüyorum.

İçlerinde inanılmaz bir yabancı düşmanlığı taşıyorlar. Türkiye'deki o malum, "yabancılar ev ve arsa alarak Türkiye'yi ele geçirmeye çalışıyorlar" söylencesini hiç çekinmeden dile getiriyorlar.

"Peki siz niçin onların ülkelerinde ev aldınız, amacınız bu yolla o ülkeleri ele geçirmek mi?" diye sorduğumda hiç sıkılmadan, "O iş başka" diyebiliyorlar.

Başta, Müsüman kimliğine sahip çıkmak isteyenler olmak üzere, Kürtlere, azınlıklara ve resmi söyleme aykırı gördükleri hemen her kesime olan kuşkularını dile getiriyorlar.

Fikir özgürlüğüne inanıyor görünüyorlar -çünkü ne de olsa Avrupa'daki özgürlük havası soludukları için olsa gerek- ama bu özgürlüğe kolayca sınırlamalar getirebiliyorlar.

Mesela, askerlerin eleştirilmesine, Atatürk'çülüğün tartışılmasına, Ermeni meselesinde resmi tezlerin dışına çıkılmasına razı olamıyorlar.

Temel yaklaşımları, bugün Türkiye'de devletin resmi görüşü neyi, hangi meseleyi nasıl şekillendirmişse o doğrultuda seyrediyor.

Kürt meselesinde belli bir yere kadar -mesela Kürtçenin özgürçe kullanılması ama sadece o kadar- gidebiliyorlar, iş siyasi haklara ve demokratik açılımlara gelince orada duruyorlar.

Ama bunlar hiç olmazsa o malum devletçi tezlerin pasif destekçileri.

Öyle kalkıp da Ermeni meselesinde farklı tezleri savunanlara yumurta atacak, onların tasfiye edilmesini isteyecek, mesela Hrand Dink'e, "Senin varlığın bizim için bir tehdittir" demeye kadar işi vardıracak insanlar değiller.

Bir de linççiler var bildiğiniz gibi.

Onlar, aynen devlet gibi, bazı görüşlerin demokratik yollarla da olsa dile getirilmesini katiyyen istemiyor.

Bir araştırma yapılırsa sanırım kolayca şu sonucu görmek mümkün olacak: Devletin savunduğu görüşler bir süre sonra belli bazı gruplar tarafından da benimsenmesi sağlanıyor. (Buna psikolojik harp teknikleri diyorlar) Bu gruplar bu yolda sürekli ajite edilerek belli bir gerilim içinde tutuluyor.

Uzunca bir süredir bu linççi yaklaşımlar, AB üyeliğini savunan, Kürt meselesinde çözümden yana görüşler dile getiren, Ermeni katliamının tartışılmasını isteyenlere karşı 'Milli Dalga' adı altında desteklendi.

"Laik Cumhuriyet elden gidiyor" korkutmacası her türlü akılcı düşüncenin önüne kesmek için kullanıldı. Kullanılıyor.

İki yıl içinde gelinen nokta işte bu. Şimdi kimsenin kimseye güvenmediği, yabancıların düşman bellendiği, AB'nin Türkiye'yi yıkmak için çalışan bir örgüt olarak tanıtıldığı bu hava herkesi rahatsız ediyor. Hatta belli bazı odakların yüzyıllardır birarada yaşamış olan Kürtlerle Türkleri birbirine düşman etmeye çalıştıkları bir süreçi yaşıyoruz.

Ve şimdi soruluyor: "Artık birarada yaşamak istemiyor muyuz?

İnsanları rahat bıraksalar kimsenin kimseyle derdi olmayacak. Herkes kendi hayatını yaşıyacak. Höşgörünün esas olduğu birarada yaşama iradesi ortaya çıkacak ama buna müsaade edilmiyor.

Dün Trabzon'da yeni bir linç girişiminin yaşanması üzerine bunları düşündüm. Yine TAYAD'ın cezaevleri ile ilgili bir basın açıklamasına yukarda sözünü ettiğim türden insanlar karşı çıkmışlar. Herşey aynı, değişen bir şey yok.

Haberi veren gazeteler yine "Vatandaş tepki gösterdi" diyor. Sormak lazım, "Hangi vatandaş?"

TAYAD'lıların demokratik haklarından söz eden yok. Tabii asıl mesele, TAYAD'lıların farklı bazı meseleleri dile getirmeleri. Cezaevlerinde olup biten insanlık dışı gelişmelere, cinayetlere dikkat çekmeye çalışmaları. İstenmeyen işte bu.

Mesele her zaman olduğu gibi gerçeklerden kaçmakla ilgili. Bu açıdan bakıldığında gürültüsüz, patırtısız birarada yaşamanın yolları da ifade edilmiş oluyor. "Eğer bir toplumda, hele hele çok değişik etnik, dini, kültürel özellikler taşıyan halkların ve grupların birarada yaşadığı bir toplumda insanlar farklılıklarını dile getirmezler, eğemen tezlere aykırı görüşler ileri sürmezler ve haksızlıklara karşı çıkmazlarsa niye sorun olsun?

Devlete ve hakim güçlere biat ederlerse gül gibi yaşayıp giderler."

Sorun şu: Bu süreç artık çok gerilerde kaldı. Başta devlet olmak üzere her kesim bu gerçeği biran önce kabul etse herkes için iyi olacak.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi