T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 26 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ | ||
|
İsmi "derin devlet"le özdeşleşmiş yahut özdeşleştirilmiş DYP lideri Mehmet Ağar'ın geçmiş parlak maceralarına değinen bir yazıya değinmek niyetiyle oturdum bilgisayarın başına. Fakat Ağar'ın üzerimdeki/üzerimizdeki ağırlığını hatırlayınca vazgeçtim. Neme lazım! Kaldı ki, bu konularda "müddei" olmadım. Bu konular zaten yıllardır yazılıp çiziliyor. Benim söyleyeceklerim, bilineni ya da tekrarlananı tekrarlamaktan öte bir işe yaramayacak... Belirsiz şeyden söz etmiyorum... Mehmet Ağar denince, bilakis, tamamen belirli ve bilinen şeyler üşüşüyor insanın zihnine. Susurluk'lara, MİT raporlarına, "derin operasyonlara", Abdullah Çatlı'lara, Haluk Kırcı'lara uzanan şeyler... Siyasi hayatı boyunca karşısına çıkarılacak ve aleyhinde kullanılacak bu "şeyler" konusunda tatmin edici açıklamayı yine Ağar yapmalı. Dün bir arkadaşım anlattı, sevgili Ahmet Taşgetiren ağabeyimiz, bir radyo konuşmasında, "Ben Ağar'ın ülkeyi polis devletine dönüştürmesinden korkuyordum, oysa karşımızda özgürlükçü, demokrat, vatandaşla aynı dili konuşan bir Mehmet Ağar var" mealinde şeyler söylemiş... Ağar da katıldığı her televizyon programında bunu anlatıyormuş. Birini ben de izlemiştim; Abbas Güçlü'nün programıydı yanlış hatırlamıyorsam... Ağar, Taşgetiren'in sözlerini hatırlattıktan sonra, bunun kendisi ve partisi için önemli bir referans olduğunu söyledi. Demek ki, ülkedeki bir "kesim"in hassasiyetini yansıtan kişilerin sözleri, sözkonusu kesimle siyaseten uzlaşmamayı tercih eden Ağar gibiler için de referans teşkil ediyor. Gerçekte öyle midir? Gerçekte Ağar özgürlükçü, demokrat, vatandaşla aynı dili konuşan bir siyasetçi midir? Eğer böyleyse, bugüne kadar korkmakla Ağar'a haksızlık mı etmiş olduk? Taşgetiren'in o sözleri hangi "çerçeve"de sarfettiğini, niye böyle bir açıklamaya gerek duyduğunu bilmiyorum. Ağar'ın mutlak surette korkulacak biri olduğunu, "polis devleti" fikri peşinde koştuğunu da söylemeye çalışmıyorum. Belki ancak, Ağar'ın geçmiş fotoğrafına bakarak bir değerlendirmede bulunabiliriz. Fakat bu fotoğraf çok flu. Üstelik korkutucu. Benim açımdan korkutucu en azından. Karşımızdaki (yani Mehmet Ağar) gerçekte özgürlükçü, demokrat, vatandaşla aynı dili konuşan bir siyasetçiyse (ki, siyasetçinin vatandaşla aynı dili konuşanı her zaman makbuldür), bu fluluğun etrafa yaydığı olumsuzlukları da bir şekilde izale etmesi gerekiyor. Ağar bunu yapıyor mu? Hayır. Sadece bir opsiyonu kendi lehine kullanmamızı istiyor. Bir şeyleri daha iyi görmemiz için bizden "sabır" ve "anlayış" ve bekliyor. Bu kanaate nereden vardım? Bir kez Teke Tek'te, bir kez de Habertürk'teki "Basın Kulübü"nde izlemiştim. İki programın da ucu açıktı ve neredeyse çeyrek gün sürdü. Ağar, eski fotoğrafıyla ilgili zihnimize üşüşen soruların hiçbirine cevap vermedi. Verdiği cevaplar da tatmin edici olmadı. Ayrıca, başörtüsü sorunundan demokratikleşmeye, iç politikadan dış politikaya, ekonomik meselelerden kültürel meselelere, bir sürü şey söyledi ama hiçbir şey anlatmadı. Çok şey söyleyip hiçbir şey anlatmamak politik anlamda "rüşt ispatı" sayılıyorsa, "Mehmet Ağar bu işi öğrenmiş" denilebilir. Halkın kontak noktalarını da biliyor. İhtimal ki barajı da geçecektir. Fakat hafızasızlığımıza güveniyorsa, bence yanlış yapıyor. Her zaman kolektif hafızanın devreye girdiği (devreye girdiği ve mutlak surette belirleyici olduğu) bir nokta vardır!
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |