T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 21 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
Buyrun size, son derece verimli ve memleketin hayrına olabilecek bir tartışma daha... Bir gazetemiz (hadi adını da söyleyelim, Cumhuriyet), Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i, Atatürk'ten ve İsmet İnönü'den sonra gelen "üçüncü adam" ilan etmiş. Sözkonusu numaralandırma, Şevket Süreyya Aydemir'in "Tek Adam" ve "İkinci Adam" kitaplarına bir gönderme... Sezer'in "üçüncülüğü", adı geçen gazeteye ve sözkonusu nitelendirmeye itiraz ediyormuş görünen ama satıraralarından çok da yanlış bulmadığını ima eden Oktay Ekşi'ye göre, laiklik hassasiyetinden kaynaklanıyor. Hatta, "Alçakları tanıyalım" müellifi Oktay Ekşi kendini öyle kaptırmış ki, "hukukun üstünlüğü" gibi konularda Sezer'in, hiç tartışmasız, "birinci" ilan edilebileceğini bile söylüyor. Mesela şu satırlar: "Biz Sayın Cumhurbaşkanı'nı yakından tanıdığımızı söyleyemeyiz. Herkes gibi kamuoyuna yansıyan kişiliğini biliriz. (...) Sayın Sezer çoğumuzun yeterli saydığı 'kanun devleti'ni 'hukuk devleti'ne dönüştürmek yönünde, gelmiş geçmiş tüm cumhurbaşkanlarından daha ısrarlı olmuş bir Cumhurbaşkanı'dır. Sezer'in -bizim görebildiğimiz- tüm eylem ve kararları 'hukukun üstünlüğü' ilkesine uygundur. Bana kalırsa birinciliğe oturtmanız gerekir." Hem "yakından tanımıyor", hem de yakından tanımadığı bir kişiyi, "hukuk" hassasiyeti bakımından problem teşkil eden uygulamalarına ve müteaddit açıklamalarına bakarak, bol keseden "birincilik" kürsüsüne oturtuyor. Ne güzel! İnsanın "nerede o bolluk" diyesi geliyor. Sezer, elbette, farklı bir Cumhurbaşkanı. Her biri birbirinden sorunlu açıklamalarını saymazsanız (Hatırlayalım, dini vicdanlara hapsediyordu ve toplumsal düzenin korunnması için "inançların sınırlandırılabileceğini" söylüyordu), "yasalara riayet" konusunda titiz ve rikkat sahibi olduğu bile söylenebilir. Onu farklı kılan hususiyetlerin başında, kuşkusuz, kişiliği geliyor. Hep iyi bir baba, iyi bir eş, iyi bir komşu olduğu yazıldı. Üç ampülden birini söndürmesi, kırmızı ışıkta durması, süpermarkette kuyruğa girmesi, hediye gönderilen kitapların parasını ödemek istemesi... Bunlar olumlu hususiyetler. İyi bir insan olduğunda kuşku yok... Fakat iyi bir yönetici mi? Orası tartışılır işte. Bir kere, ayağına gelen "halkla diyalog kurma", "cumhurun başı olma" şansını kullanamadı. Kapılarını dış dünyaya kapattı. Diyalogdan kaçındı. Hep kuralcı oldu. Neredeyse gülmez, ağlamaz, hissetmez, düşünmez, duygularını açığa vurmaz bir yönetici olup çıktı. Başlangıçta nasıl da umutluyduk oysa. Çankaya ilk kez bir "hukukçu"yla tanışıyordu. Üstelik, "Hukuk devleti, hangi dilden, hangi renkten, hangi görüşten olurlarsa olsunlar, insanların yaşama/varolma haklarının 'hukukun üstünlüğü' esasına göre düzenlendiği/güvenceye alındığı vasatın adıdır; insanların farklı düşünceleri seslendiriyor olmaları bu nedenle zarurettir" diyen bir hukukçu... Fakat ne oldu? Devlet adamı ve "hukukçu" rikkatiyle hareket eden Sezer gitti, "yargıç kuralcılığı ve refleksleriyle" hareket eden yeni bir Sezer geldi. Ekşi'nin iddia ettiği gibi, "kanun devleti"ni "hukuk devleti"ne dönüştürmek yönünde herhangi bir çabanın içinde de olmadı... Üstelik, icrayı tıkayarak, veto mekanizmasını işleterek ülkeye zaman, enerji ve para kaybettirdi. En güzelini CHP'li Mustafa Özyürek söylemiş: "Atatürk ve İnönü ile birlikte değerlendirilmesi, Sayın Sezer'i de rahatsız eder; böyle bir sıralamayı kendisi açısından abartılı bir sıralama olarak algılar. Cumhurbaşkanımızın mütevazı kişiliği göz önüne alındığında, 'Üçüncü Adam' demek zor olur." Hem zor olur, hem de sıralamadaki ilk iki kişiye haksızlık olur.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |