T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 5 AĞUSTOS 2006 CUMARTESİTESİ | ||
1 Mart tezkeresiyle ilgili tartışmalarda Türkiye'nin Amerika'nın yanında yer almasını savunanların en önemli argümanlarını hatırlatmaya gerek yok. Bugünlerde aynı argümanlar "biz demiştik" edalarında nasıl bir yüz bulabiliyorlarsa tekrarlanıp duruyor. Olup bitenler her yanıyla yatıp kalkıp bu vahşete alet olmadık diye şükretmemizi gerektirirken, bunlar bu vahşetten arta kalan ganimete dikkat çekerek hâlâ iştah uyandırmaya çalışıyor. Argüman ilk başta da her yanıyla ahlaksız bir şeydi: Irak işgaline engel olunamayan bu süreçte hiç olmazsa Türkiye'nin süreç içinde müdahil olmasını, daha açık deyimle masada yer almasını telkin ediyordu. Amerika'yı kırk yıllık dostlarını tanıyormuş gibi sunan bu insanların ya dostlarını hiç tanımadıkları veya dostları adına bu tarafa kazık atmaya çalıştıkları sonucunu çıkarabiliriz olup bitenlerden sonra. Zira Amerika'nın Ortadoğu'da uygulamaya çalıştığı planlarındaki ısrarlı tutumu, hiç de herhangi bir yol arkadaşına herhangi bir gazel okuma imkanı tanıyabileceği bir marj bırakmıyor. Her konuda tek belirleyici olarak bildiğini okuyor. Bırakınız Türkiye gibi böyle bir masada artakalanlarla yetinebilecek bir ortağın müdahale imkânını, şu anda olup bitenler, Amerika'nın başından beri en büyük ortağı, müttefiki ve masanın gerçek anlamda ortağı görünümündeki İngiltere'ye bile bir müdahale alanı bırakmıyor. Amerika'nın İsrail'in Lübnan'a saldırısının neresinde durduğu konusunda tablo giderek başlangıcından çok daha değişik bir hal alıyor. Saldırıların en acımasız anlarında cepheye telaşla silah yetiştiren ve her türlü aklın haksız bulduğu bir anda İsrail saldırganlığına her türlü kolaylığı sağlamakta ısrar eden Amerika, İsrail saldırganlığının sponsorluğunu açıkça yürütmekten çekinmiyor. Herkes Hizbullah ve Hamas'ın arkasında İran ve Suriye'nin örtük rolünü deşifre etmeye pek meraklıyken kimsenin Amerika'nın bu apaçık destek ve yönlendirmesinin ne menem bir şey olduğunu sormaması ayrıca çok ilginç. İngiltere kamuoyu Irak'ın işgaliyle başlayan Amerikan müttefikliğine bile zaten pek ikna olmuş değildi. Bu ittifak da bizde devreye sokulan gerekçelerle bir yer bulabilmişti: Irak masasında etkili olmak ve Amerika'nın ölçüsüz gücünü dengelemek. İngiltere masada bir şeyler koparıyordur koparmasına ama Amerika'nın ölçüsüz güç kullanımını dengelemek şöyle dursun aynı vahşete ortak olmaktan hiçbir şekilde geri duramadığı da açık. Şimdi ittifakın, İsrail'in son saldırganlığına da uzanmasına karşı İngiltere kamuoyu haklı olarak karşı çıkıyor. Tony Blair bizzat kendi bakanları ve partisinin milletvekilleri tarafından İsrail'e verilen anlamsız destek karşısında her fırsatta eleştiriliyor. İşçi Partisi'nin içinde Irak ve İsrail politikasına destek veren bir milletvekilinin bile bulunmadığı söyleniyor. Blair bu eleştirilerden bunaldığı her fırsatta soluğu Amerika'da alıyor. Orada ilk başta Amerika'yı dengelemek, işlerin daha akıl-dışı boyutlara varmasını engellemek gerekçesiyle oturduğu masada hiçbir seferinde kendi kamuoyunun baskısını da hissettirmek gibi bir sonuç elde edemiyor. Aksine her seferinde Amerikan politikalarına ikna olmuş olarak dönüyor. Son Amerikan seyahatini kendi kamuoyunun koşulsuz ateşkes isteğinin baskısı altında yaptı, mesela. Ama oradan Hizbullah'ın silahsızlandırılmasının Ortadoğu barışı için önemini vurgulayan mesajlarla döndü. Bizzat kendi Dışişleri Bakanlığı ve kabinesinin bu yöndeki tavsiyelerinin tam tersi bir mesajdı bu. Kendisine tavsiye edilen, İsrail saldırılarının zarar verici (counter-productive) olduğu ve acil bir ateşkesin sağlanması yönünde çaba göstermesiydi (The Guardian, 3 Ağustos, 2006). Hizbullah'ın silahsızlandırılması koşulu ise zaten Amerikan ve İsrail saldırganlığının en haksız ve akıl-dışı gerekçesini veya hedefini oluşturuyor ve orta vadede bile bir ateşkesin önünü keserek "zarar verici" İsrail saldırganlığının vahim sonuçlarını daha da pekiştiriyor. İngiliz kamuoyu bizim gördüğümüzün birçoğunu görüyor ve artık, Amerika'yla masaya oturmanın, Amerikan politikalarını etkilemeye yetmediğini iyice anlamış bulunuyor. Amerika her zaman biraz daha ikna edici oluyor veya her seferinde Blair'in ayağına basmanın bir yolunu buluyor. Belki bundan sonrası için Amerika'yı daha iyi tanımaya yararı olur bu durumdan çıkarılacak dersin: Amerikan politikaları üzerinde etkili olmak gibi bir hedefiniz varsa, bunun yolu genellikle Amerika'yla aynı masaya oturmaktan geçmiyor.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |