Shakespeare'in Hamlet'e ilk söylettiği sözü hatırlayalım; evet burada da 'çürümüş' bir şeyler var… Elbette, tekil olaylardan hareketle genellemelere gitmek her zaman doğru olmaz, bir-iki 'aşırı' örnek bütün toplum için geçerli sayılamaz; ancak yine de ülkemizde rahatsızlık duyulması gereken, tedbir için kolları sıvamayı hakeden bir şeyler olmadığı iddia edilebilir mi? Bir günde yaratılan 'televizyon şöhretleri' sonunda uyuşturucunun kollarına itiliyor… Genç insanların akıl almaz ilişki biçimleri ve o ilişkinin sergilenmesinin toplumu günlerce meşgul edecek boyutları can acıtıyor, iç bayıltıyor…

Birbiri ardına meydana gelen olayları olmamış kabul edip kulaklarımızın üzerine yatabiliriz; canlarını sıkan gelişmelere insanların verdiği doğal tepki budur zaten. Ya da, bu yaşananlarda çeşitli düzeylerde payı bulunan nice kişi ve çevrenin önemsemez tavırlarını benimseyebilir, kıytırık ayrıntılara dikkat çekerek özün ıskalanmasına katkıda bulunabiliriz. Suçlayıcı parmaklarını toplumun konuya yaklaşımı üzerine yöneltip bu olayları bile tam tersi noktalara çekmek isteyenler var; onlar gibi davranmamız da mümkün…

Biz, yani toplumda bir yeri olan insanlar, yazarlar, görüş açıklayanlar, politika belirleyenler, belirlenmiş politikaları uygulayanlar böyle davranamayız, davranmamalıyız.

Evet, Türkiye'de 'çürümüş' bir şeyler var. Gençlerin içine yuvarlandığı bu kabul edilemez durum, o çürümüşlüğün üstü örtülemez hale gelmiş, ya da daha açgözlü birilerinin zorlamasıyla üste vurmuş görüntüleri… Derinler hâlâ nüfuz alanımız dışında. Umursamaz tavrımızı biraz daha devam ettirdiğimiz taktirde, ülkemizi, hiçbir biçimde kendimize izah edemeyeceğimiz yanlışlıkların rüzgârına terk etmiş oluruz.

Herbirimize, size-bize de görevler düşüyor da, bu konuda hiçbir mâzeret ileri süremeyecek olan varsa, o da, politikacılar ve özellikle de iktidardır. Bugün olanları geçmiş politikaların sonucu ilân ederek kendini temize çıkartabilir Ak Parti hükümeti; ancak bunu yaparken benzer durumların ileride meydana gelmesini engelleyecek ne gibi tedbirler öngörüp onlardan hangilerini ciddi biçimde uygulamaya koyduğunu ikna edici biçimde gözler önüne sermesi şartıyla…

Uyuşturucu başta olmak üzere gençleri kucağına alan nice kötü alışkanlık hiç hız kesmeden etkisini sürdürüyor bugün. Yeterince bir mücadele eseri ise ortada görünmüyor. 'Modernlik' veya 'çağdaşlık' gibi kavramlara yüklenen yanlış algılamalar, değişik unsurların farklı yöntemlerle yürüttüğü reklâmlar eşliğinde, doğrudan aileleri hedef alıyor. Bazı toplumların yalnızca bir kesiminde karşılaşılabilen olağanüstü müsamahalı hayat tarzlarını o toplumların genel-geçer ortamı olarak tanıtan unsurların etkilerini nasıl görmezden gelebiliriz? Ya bizim kendi köklerimizden kaynaklanan 'ahlâk' telâkkimiz; o telâkkiyi yeni nesillere yeterince aktarabiliyor mu eğitim sistemimiz?

'Ahlâk' gibi 'dinsellik' çağrıştıran sözcükler kullanıldığında dudaklarını büken, yüzünü ekşiten çok insan var ülkemizde; ancak 'ahlâk' toplumu kalabalık olmaktan çıkartan, bireyi hayvandan farklı hale getiren bir haldir; tek bir ülkeye, kültüre veya dine ait de değildir. Ahlâkı günümüzün şartlarında yeniden tanımlayabiliriz, ancak ahlâksızlığı ahlâklılık olarak sunmaya kalkışmadan…

Ülkenin başında 'muhafazakâr' iddialı bir hükümet var ve toplumsal sarsıntı kendisini en güçlü biçimde şimdi hissettiriyor. Ak Parti, mâzeret arkasına sığınmadan, olayı yanlış yönlere çekmek isteyenlerin tuzağına düşmeden, son gelişmeleri doğru değerlendirmeli ve olaylardan gerekli mesajı aldığını belli eden politikalar üretmenin yollarını aramalıdır. Kuruluş felsefesinde ve hükümet programına kadar giren temel ilkelerinde bu konuya değin pek çok ipucu bulacaktır.

Sanıldığı gibi bütün dünya çürüdü ve Türkiye de bundan nasibine düşeni alıyor değil; hayır, dünyanın her tarafında olandan daha ağır ve vahim bir çürümüşlüğe biz muhatabız Türkiye olarak ve bu durumdan da hızla kurtulmak zorundayız. Görev ise, herkesten önce, Ak Parti hükümetinin…

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu

Online İlan