Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
Devlete teslim edilen yavrular ve TESEV'in güme giden 'GÖÇ' raporu
Malatya'da çocuk bakımevinde yaşanan olayların kamuoyuna yansıması Cumhuriyet'in 83'üncü kuruluş yıl dönümüne denk geldi. Sorumluluğu yine kimse üstlenmiyor. Devlete teslim edilmiş kimsesiz çocukların korunması, onların yetiştirilmesi gibi önemli bir meselenin nedenlerine eğilmek yerine yine temelsiz tartışmalar yeğleniyor. Mesele yine birkaç görevlinin işten el çektirilmesi ya da görevlerine son verilmesi ile kapanıp unutulacak. Şu ya da bu nedenle ya da tesadüfen patlayacak başka bir olayın kamuoyuna yansıması beklenecek. Çünkü bizim ülkemizde işin siyasi sorumluluğunun hükümetleri ilgilendirdiği asla kabul edilmiyor. Üstelik de Başbakan'ın İngiltere'de yaptığı açıklamaları dikkate alırsak, Erdoğan'ın ve sorumlu bakanın bu kurumlara yönelik özel dikkat ve denetim çabalarına rağmen böyle bir olayın cereyan etmiş olması, meselenin daha da vahim olduğunu bize gösteriyor. Cumhuriyet'in 83'üncü yılı kutlanırken çocuklarımıza yönelik bu vahim olayın nedenlerini bile tartışmayı beceremiyoruz. Mesela, Malatya olayı hükümetin medyayı, medyanın da siyasileri suçlamasıyla devam ederken, kimse de kalkıp, özellikle büyük kentlerde sayıları hızla artan sokak çocuklarını ve bu çocukların meselelerini tartışmayı aklına getirmiyor. İstanbul'da artan kapkaç olayları vesilesiyle bir süre yalan yanlış tartışılan iç göç, gettolaşma, eğitim ve işsizlik gibi sorunlarla geri göç ya da köye dönüş gibi projelerin neden işlemediği üzerinde de duran olmuyor. Hatta, Malatya olayının patladığı günlerde açıklanan TESEV'in ( Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) 'Zorunlu Göç' raporuna da aldırış eden olmadı. Açıklanan rapor, aslında bütün bu türden olayların temel nedenini oluşturan olaylarla ilgili. Ve Türkiye'de son 20 yılda nelerin olup bittiği iyice anlaşılmadan bu tür meselelere köklü çözümler bulunması da pek olası değil. Hiç kimsenin, hiçbir iktidarın, kendisini zahmete sokmaya ve bu türden çok güç bir meseleyi çözmek için seferberlik ilan etmeye niyeti de yok zaten. O nedenle birkaç personeli işten atmak, hakkında dava açıp, hatta ibreti alem için cezalandırmak ve böylece kamuoyunun hiddetini yatıştırarak meseleyi örtbas etmek yeterli görülüyor. TESEV'in açıkladığına göre, Türkiye'de yetkili kurumlar, ne tam olarak kaç kişinin zorunlu göç mağduru olduğunu biliyor, ne de bu konuda ortaya çıkan, kabul edilen resmi bir tanım var. Yani 20 yılda, -bunun 15'i savaş ve çatışmalarla geçti- kaç milyon kişinin nerden nereye, hangi şartlarda savrulduğunu, göçmek zorunda kaldığını, nasıl altüst olduğunu, ne gibi travmalar yaşadığını ve yaşamakta olduğunu bilen yok. Oysa, TESEV'in rapora göre, zorunlu göç, yani ülke içinde yerinden edilme, "son 20 yılda yaşanan en uzun süreli ve en geniş vatandaş grubunu etkileyen hak ihlali." Rapor, "Bu kişilerin yurttaşlık haklarının yeniden tesis edilmesinin şart olduğunu" vurguluyor. "Köye dönüşle ilgili rehabilitasyon projesi"nin ve 5233 sayılı 'Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun'un ayrımcı olduğunu" söylüyor. Raporda, "Ülke içinde yerinden edilme olgusu, Doğu ve Güneydoğu'nun tarihsel, siyasi, etnik ve toplumsal bağlamından, 1984'ten beri süren çatışmalı ortamdan ve Kürt sorunundan bağımsız olarak düşünülemez" değerlendirmesi de yeralıyor. Rapor meselenin büyüklüğüne dikkati çekmekle birlikte son dönemde artan çatışmalar nedeniyle yeni bir zorunlu göç sürecinin başlaması ihtimalinden de söz ediyor. Rapora göre, meselenin çözümü, çok boyutlu bir yaklaşım gerektiriyor. Fakat her şeyden önce, "çatışmaların durması ve silahların devre dışı kaldığı bir döneme geçilmesi gerekli" deniliyor. Tabii aslında birçok meselenin çözümü için de bu gerekli. Çatışmalar tamamen durmadan ne Kürt meselesi ne de geri dönüş ve buna bağlı meselelerin nihai çözümü için adımlar atılamıyor. İş sürüncemede kalmaya devam ediyor. Raporun, 'Geri dönüş'ün önündeki engellerle ilgili alt başlığına baktığımızda Türkiye'nin çözüm bekleyen ne kadar çok meselesi olduğunu da görüyoruz. "Güvenlik: İstemelerine rağmen köylerine hâlâ dönememiş olanların en sık değindikleri kaygı güvenlik. Görüşülen kişilerin tamamına yakını, güvenlik ve huzur sağlanmadan köylerine dönmeyi göze alamadıklarını belirtiyor. Operasyonlar, çatışmalar, PKK'nin tacizi veya devletin korucu olma baskısıyla evlerinden yeniden ayrılmak zorunda kalmaktan korkuyorlar. Koruculuk: Hem PKK militanlarının hem de korucuların topluma yeniden kazandırılması büyük önem taşıyor. Bu kişilerin silahsızlandırılmaları ve istihdam edilmelerinin önünün açılması için merkezî bir politika üretilmesi gerek. Mayınlar: Rakamları tam olarak bilinmeyen mayınlar, hem köylerine dönmüş olan yerinden edilmiş kişilerin hayatlarını hem de geri dönüşü düşünenlerin kararlarını etkiliyor." TESEV'in raporu, sokak çocukları ve kimsesiz çocuklar meselesi başta olmak üzere pekçok önemli meseleye ışık tutuyor. Hiç olmazsa şu Malatya olayı vesilesiyle 'iç göç, gettolaşma ve çocuklarımız' meselesine biraz eğilebilsek.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |