AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Hak ettiği ilgiyi görmeyen bir rapor (2)

Uluslararası Zihinsel Engellilik ve Psikiyatride İnsan Hakları Kuruluşu'nun (MDRI) Türkiye'de, psikiyatrik tedavi yapan üç hastane, üç rehabilitasyon merkezi ve bir çocuk yuvasında yaptığı incelemeler sonucunda hazırlayıp açıkladığı "rapor"dan söz ediyorduk.

Tamamı okunduğunda (mdri.org) çok ciddi bir çalışma ile karşı karşıya olunduğu hemen anlaşılıyor. Raporun hazırlanmasına Türkiye'den de birçok kişi ve kurum destek vermiş. Bunlar içinde benim dikkatimi en çok "şizofreni" etrafında oluşturulmuş dernekler çekti. Yani, "Şizofreni Dostları Derneği", "Şizofreni Evi Dostluk Derneği", "İzmir Şizofreni Dayanışma Derneği" ve nihayet bu derneklerin bir üst kuruluşu olan "Şizofreni Dernekleri Federasyonu". Bu derneklerin adları ile "rapor" dolayısıyla topluca karşılaşınca, bu çerçevedeki "kötümserliğim"den vazgeçip "Sivil Toplum Kuruluşları" (STK) olarak adlandırılan örgütlenme tarzının iyi örneklerinin Türkiye'de de var olduğuna kanaat getirdim... Ne güzel, "şizofreni" tek başına birçok derneğin birinci dereceden ilgi alanını oluşturmuş ve bu dernekler ülkemizde bu "dert" çerçevesinde yürütülen çalışmaları destekler ve de denetler bir konuma gelmiş...

"Rapor"un dili -olması gerektiği gibi- çok dengeli. İlk sayfalarda "Bu rapor, kesinlikle akıl ve ruh sağlığı çalışanlarını suçlamayı amaçlamamaktadır" deniyor. Yani "alınganlığa" gerek yok. Rapor şu hususu da özellikle hatırlatıyor: "Herhangi bir toplumu dışarıdan anlamanın ne kadar zor olduğu konusunda büyük bir farkındalık ve duyarlılık taşıyoruz." Yani, dünkü yazımda hakkında uzunca laf ettiğim bir değerlendirmede iddia edildiği gibi "oryantalist" (!) bir yaklaşım ile arasına bilinçli bir mesafe koymuş bir "rapor"la karşı karşıyayız...

Ancak "rapor" son derece dengeli diline rağmen Türkiye'de uygulanan psikiyatri tedavisine yönelik çok ciddi eleştiriler de getiriyor.

Mesela:

"Bu rapor, MDRI'nın uluslararası hukukta işkence tanımı içerisine giren bir uygulamaya -anestezisiz elektroşok (EKT)- tanık olduğu ilk rapordur. Diğer taraftan aynı uygulamanın 1940'lara kadar ABD ve başka ülkelerde de uygulandığını belirtmekte fayda görüyoruz."

Mesela:

"Kurumlarda kapalı ve kamuoyunun bilgisinden uzakta tutulan psikiyatrik rahatsızlıkları olan ya da mental retardasyon gibi zihinsel bir engeli olan kişiler işkenceyle eşdeğer tedavi ve bakım uygulamalarına maruz kalmaktadır."

Mesela:

"Bu rapor Türkiye'nin Avrupa İşkenceyi Önleme Konvansiyonu (ECPT), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (ECHR) ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (CRH) ve kabul edilmiş başka uluslararası insan hakları ve engelli hakları standartlarını ihlal ettiği durumları ortaya koymaktadır."

Rapor'un dikkat çektiği "işkence"nin başında Türkiye'deki EKT (elektroşok) uygulamalarının genellikle anastezisiz ve kas gevşeticisiz gerçekleştirilmesi gelmektedir. Dünyanın 1950'den sonra vazgeçtiği bir uygulama Türkiye'de neredeyse "sistematik" olarak uygulanmaktadır. Çocuklara EKT uygulanması, Dünya Sağlık Örgütü'nün yasağına rağmen yürürlüktedir. EKT, gereğinden fazla uygulanmaktadır. (Dokuz Eylül Üniversitesi'nde yatarak tedavi gören hastaların yüzde 40'ına EKT uygulanmıştır!) Ve de tabii, rapor'da yer alan şu dehşet verici tespit:

"EKT'nin bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılması."

Bir tedavi yönteminin "bir cezalandırma yöntemi" olarak kullanılmasına ilişkin rapor'da yer alan şu gözlemi de aktarmak isterim:

"Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi EKT Merkezi'nin yöneticisi MDRI araştırmacılarına EKT sırasında anestezi kullanmama sebeblerinden birisini şöyle tanımlamıştır: 'Majör depresyonlu hastalar cezalandırılmaları gerektiği hissini taşırlar. Bu durumlarda anestezi kullanırsak EKT etkili olmayacaktır. Çünkü o zaman cezalandırıldıklarını hissedemezler.' "(!)

Sizi bilmem ama ben bu açıklamayı okuyunca dehşete düştüm... Tamam, "yöneteci"nin dediği gibi bazı hastalar "cezalandırılmaları gerektiği hissini" taşıyabilirler. Ama besbelli ki bu "patolojik" bir durumdur. Peki ya bu "patoloji"ye hastayı cezalandırarak karşılık veren hekimin "patolojisi", onu ne yapacağız, onu nasıl cezalandıracağız? Gerçekten okuyanı dehşete düşürücü bir açıklama...

77 sayfalık "rapor"da tahmin ettiğiniz gibi başka "ihlaller" de sıralanmış. Hatırlıyorsunuzdur, bunlardan bazılarının fotoğrafları gazetelere de yansıdı. Saray Rehabilitasyon Merkezi'nde ellerine "pet şişe" geçirilmiş olarak yatağa bağlanmış çocuğun fotoğrafını hatırlayın... Ve daha bunun gibi onlarcası... Bu arada araştırmayı yürüten heyetin "Elazığ"ı ziyaret etmediğini de ek bir bilgi olarak hatırlayalım. Ne dersiniz, "Elazığ"daki insan manzaraları acaba nasıldır?

Sonuç: "Kopenhag Kriterleri" adı verilen kriterler -sanıldığının ve iddia edildiğinin tersine- "üç cümle"den ibaret değildir... Bakın, "karakollarda işkence kalktı" diye övünürken önümüze bir başka işkence, "anestezisiz EKT" getiriliverdi bile... Demek ki "akıllı" olmak o kadar kolay değil... Birbirimize sabahtan akşama "deli fıkrası" anlatarak bu işin içinden çıkabilmemiz mümkün değil...


24 Ekim 2005
Pazartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya
| Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan
| Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED