Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
'Ne deve, ne kuş!' (Umur Talu'dan naklen)
Tüpraş ihalesinin ardından artık hayatta olmayan Kronik Medya'da şu başlığı atmışım: "OYAK giderek dikkat çekiyor!" Bu başlığı kullanmaya Tüpraş ihalesi dolayısıyla karşımıza çıkan OYAK- KOÇ çekişmesi sırasında OYAK Genel Müdürü Çoşkun Ulusoy'un yaptığı açıklamaya KOÇ Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülend Özaydınlı'nın verdiği şu cevap neden olmuş: "Tamamen farklı muhasebe standartlarına dayanarak, farklı kanuni statüde olan ve farklı bir biçimde vergilendirilen kurumların karşılaştırılmasının yapılabilmesi için önce tüm verilerin şeffaflıkla ortaya konularak aynı baza getirilmesi gerekir." Özaydınlı'nın bu açıklamasına, OYAK'a ilişkin verilen bu şaşırtıcı tariften dolayı dikkat kesilmişim. Özaydınlı'nın verdiği OYAK tarifinin benzerleri bugüne kadar her zaman "çulsuz" cenahın marifetleri arasında yer aldığı için "ülkenin birinci grubu" sıfatını taşıyan bir holdingden çıkan dört dörtlük bir tarif herkes gibi beni de etkilemiş... Kronik Medya ile yetinmeyip bu köşede de bir yazı yayımlamışım: Onun başlığı da şöyle: "Koç'tan OYAK'a yanıt (nihayet!)" Dönüp bakıyorum da bu yazı da fena olmamış! "Sonuçta iş hayatı da bir savaştır. Binlerce yıl kanla sınanmış askeri prensipler iş hayatına uygulanırsa, hata olasığı sıfırdır" diyerek söze başlayan bir Genel Müdür'ün yönetimindeki OYAK'ın -nihayet!- ülkenin büyük kapitalistlerinin de canını sıkmaya başlamasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirmişim. Eklemişim: "Bu iş böyle olmaz. 'Kapitalizm'in ya da 'pazar ekonomisi'nin meziyetlerini sıralamayı âdet haline getirmişsek, bu işi de olması gerektiği gibi, kuralına göre yapmalı." Kronik Medya'daki başlığın atılmasına sebep, Hürriyet'ten Ege Cansen'in "OYAK kapatılmaladır" başlıklı yazısıymış. Sonunda Cansen gibi ülkenin OYAK dışında kalan "büyük grupları"nda yıllarca yöneticilik yapan birisi de dayanamayıp, OYAK hakkında kuruluşundan başlayarak ne düşündüğünü açıklamaya karar vermiş. Cansen bu önemli yazısında OYAK'ın kurulmasına yönelik üç itirazını şöyle sıralamış: "Birincisi; OYAK, bilimsel sınıflamaya göre bir 'emekli ve yardım sandığı' idi. Halbuki ortada, tamamen aynı amaç ve işlevle kurulmuş 'TC Emekli Sandığı' vardı. Devletin aynı işi yapan iki kuruluşu olması, kaynak israfına ve haksızlıklara yol açacaktı. İkincisi, bu sandığın kuruluş kararnamesinde; OYAK'ın (sahip-girişimci' (mâlik-müteşebbis) sıfatıyla ticari faaliyette bulunmasına izin veriliyordu. Halbuki kural olarak, 'sandık'ların, üyelerden ve onları istihdam eden işverenden topladıkları primlerle bir 'yatırm fonu' kurmaları ve bu fonu 'portföy' teorisine uygun olarak nemalandırması gerekir. Bu kurama göre sandıklar, hiçbir şirketin sermayesine belli bir yüzdeden (mesela % 10) daha fazla iştirak edemez. Dolayısıyla girişimci ve yönetici ortak olamazlar. (...) OYAK'ın özellikle işleyiş tarzına üçüncü itirazım, teknik olmaktan çok sosyaldi. Ben, Silahlı Kuvvetler'in kurumsal kimliğinin ve yönetimde rol alacak emekli ve muvazzaf subayların adının, haklı veya haksız, iş hayatının kaçınılmaz şaibelerine bulaşmasından endişeliyim." Ege Cansen'in OYAK'ın bugününe ilişkin eleştirilerinin temel gerekçeleri de şöyleydi: "Ancak kendisi 'özel kişi' olmayan OYAK, geçmişte genellikle uyguladığı 'pasif ortak' rolünü terk ederek, 'özelleştirme' ihalelerine atılgan bir girişimci olarak katılmaya başladı. Bu son derece sakıncalı bir yoldur. (...) Ancak bu, 'serbest pazar' ekonomisinin hukuksal ilke ve kurallarına uymaz. Dolayısıyla, ekonominin ve ülkenin bütününe zarar verebilir. Benzeri sakıncalar, TOBB gibi yarı-kamu kuruluşlarının önderleğinde özelleştirme ihalelerine katılma teşebbüsleri için de geçerlidir." Biliyorum, Cansen'den alıntıları epeyce uzattım ama buna bir bakıma mecburdum! Kapitalizmin teorik, teknik ve etik yönlerine ilişkin yayımladığı yazılar ve yaptığı açıklamalarla tanınan bir yazar-yöneticinin de (nihayet!) bayağı "militarist" bir manzara arz eden Genel Müdür'ünün önderliğinde bir "özelleştirme"den diğerine koşan OYAK'a "serbest pazar" ekonomisinin kurallarını hatırlatmaya başlaması doğrusu çok anlamlıydı... Demek ki artık (nihayet!) ülkemizde bu alana ilişkin olarak da "sivil" bir "tarama süreci" başlamış, OYAK'ın "kanuni muafiyetler"le örülmüş başarısı diğer "gruplar"ı rahatsız etmeye başlamıştı. Ege Cansen, epeyce kısmını aktardığımız yazısında (nedense?) bu "kanuni muafiyetler" bahsine hiç temas etmiyordu. Olsun, o etmezse başkası eder... Nasıl olsa bir taraftan AB ile müzakere vaktinin gelmesi, diğer taraftan OYAK'ın Erdemir'in yani patronu olması dolayısıyla bu kurum hakkında bundan böyle çok yazılıp çizilmeyecek mi? İşte, lafı uzattığımdan kendisine bir türlü gelemediğim Umur Talu'nun (Sabah) "Ne deve, ne kuş!" başlıklı yazısı bir bakıma bu yeni sürecin bir habercisi. Yarın da Talu'nun bu çok hoş yazısını gözden geçirelim.
|
|
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |