T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
S İ N E M A | 9 ARALIK 2005 CUMA | ||
|
'Kendini savunma hakkı'nın nerede başlayıp nerede bitmesi gerektiğini sorgulayan "Şiddetin Tarihçesi", ülkemizde yaşanan bu yöndeki tartışmalara da belli ölçüde ışık tutuyor.
Charles Bronson'un 1974 tarihli kült filmi "Öldürme Arzusu" (Death Wish), sinemada şiddet üzerine yapılmış filmler arasında öteden beri en sevdiğim örnektir. Zaman buldukça da "puma bakışlı adam"ın bu etkileyici oyunculuk gösterisine DVD'den dönüp dönüp yeniden göz atarım. Gerçi diyeceksiniz ki sinemada şiddet üzerine yapılmış filmlerin kıtlığı mı başladı? Zaten çekilen her on filmin yedisi şiddet üzerine! Haklısınız, ama bu filmi ayrıcalıklı kılan yön, yasalara saygılı, ahlâkî değerleri gelişmiş, kendi işinde gücündeki sıradan vatandaşların sokaklarda acımasız bir şiddetle karşılaştıklarında, arkalarında devletin gücünü ve şefkatini yeterince hissedemiyor oluşlarıydı. O filmde, Paul Kersey adlı kariyer sahibi bir mühendisi ve aynen bu modelde bir aile babasını canlandıran Bronson, gündüz vakti evine giren bir grup serserinin kızına ve karısına sırayla tecavüz etmesi, ardından da hayat arkadaşını öldürüp kızını komaya sokmasıyla insanî açıdan mutasyona uğruyor ve satın aldığı bir silahla geceleri sokaklarda rasgele serseri avına çıkıyordu. Kendi alanında bir zirveyi temsil eden bu film, hukukçular tarafından tüm dünyada yıllar yılı tartışıldı, "insanları yasaların emirlerinden uzaklaşıp kendi bireysel hukuklarını oluşturmaya teşvik ettiği" gerekçesiyle de sık sık suçlandı. Ama gerek filmin başrol oyuncusu Bronson, gerekse de yönetmeni Michael Winner bu gibi sorulara gayet mânidar bir cevap vermişlerdi: "Benzer bir olayı sizler de yaşama talihsizliğine uğrarsanız, o durumda yüzünüzün hâlini görmek isterdik! Bakalım, öfkeyle yerinizden fırlayıp en yakınınızdaki bir silahı kapıyor musunuz, yoksa kapmıyor musunuz?" "Öldürme Arzusu" o kadar önemli bir hukukî (ve de psikolojik) soruna parmak basıyordu ki ilerleyen yıllarda neredeyse bir film olmaktan çıktı ve senaryosu hukukçular açısından başlıbaşına bir referans metne dönüştü. Polisin yetkilerini iyiden iyiye kısıtlayan (ya da kısıtladığı ileri sürülen) yeni yasaların çok ciddi tartışmalara yol açtığı, "gece yarısı eve giren bir hırsızın doğrudan yatak odasına dalmaması durumunda, o evin salonunda bile ayağından vurulsa, kendisini vuran ev sahibinin suçlu duruma düşeceği" gibi absürd hukuksal metinlerin havalarda uçuştuğu bir dönemde, "Şiddetin Tarihçesi" bana, Bronson'un sinema tarihine derin bir çentik atmış olan bu polisiye-gerilim klasiğini hatırlattı. Kanadalı yönetmen David Cronenberg, filmografisi zigzaglarla dolu ve bazen gerçekten de "manyaklaşan" bir sinemacı. Kimi filmleri ("Varoluş", 1999) Matrix'ten bile önce sanal gerçeklik kavramını gündeme getirecek kadar ileri görüşlü ve teknik-estetik düzey açısından zirveyi zorlarken, diğer bazı filmleri ise ("Çarpışma", 1996) insanların "trafik kazası geçirip yaralanmış, kan revan içinde yerde kıvranan insanlara cinsel arzu duyma takıntıları"nı ("Oha!" dediğinizi duyar gibi oluyorum) ele alacak kadar psikopatça bir ruh hâlinin yansımalarını taşıyor. Bu açıdan kendi adıma, bazı filmlerini sevsem mi, yoksa külliyen nefret mi etsem hâlâ net bir karar veremediğim yönetmenlerden biri o. Tıpkı geçen hafta "Oliver Twist"iyle gündeme getirdiğimiz Roman Polanski gibi o da sinema dünyasının kafası karışık yönetmenleri arasında müstesna bir yere sahip… Ancak, gördüğüm odur ki Cronenberg bu son filminde öyle çok fazla uçmamış ve herkesin rahatça anlayabileceği (ayrıca da kabullenebileceği!) nitelikte gayet duru ve kayda değer bir öykü anlatmış. Kafeteryasına giren hırsızlar karşısında kendisini savunmak için silaha davranan Indianalı tezgahtar Tom Stall (Viggo Mortensen), çıkan çatışmada adamları öldürür. Şiddeti aklının ucundan bile geçirmediği bir anda kendisini ve müşterilerini koruma refleksiyle katil olan bu kendi hâlindeki adam, birkaç saat içinde onu ve ailesini çepeçevre kuşatan bir kâbusun tam orta yerine düşer. Kamuoyu ve medya, kendini savunduğu için "Stall'ı tutanlar" ve "yaptığının yanlış olduğunu ileri sürüp onu canilikle suçlayanlar" şeklinde ikiye bölünmüştür. Hırsızlar kafeteryada can vererek doğrudan doğruya "öteki taraf"taki yargılamaya giderken, genç adam ise herkesin bilip bilmeden konuştuğu bu önyargılı atmosferde bir günde kirlenen hayatını yeniden aklamak üzere tekrar tekrar ölüp dirilecektir. "Yüzüklerin Efendisi"nden tanıdığımız Viggo Mortensen "esnaf Stall" rolünde gerçekten iyi. Ayrıca, ona eşlik eden Ed Harris ve William Hurt gibi eski tüfek oyuncuların performansları da dört dörtlük. Öyküyü çok tuttum, çünkü Stall ve ailesinin yaşadığı trajedi, gazetelerin üçüncü sayfalarına yansıyan gündelik polisiye olaylar gözönüne getirildiğinde son derece mümkün ve de düşündürücü. Hele de ülkemizde AB uyum yasalarının çıkmasıyla birlikte "kaçan hırsızı ayağından vurduğu için mahkemeye verilen polislerin" ortaya çıkmaya başladığı düşünülürse! "Şiddetin Tarihçesi", izleyiciye "Bu olay benim başıma gelseydi acaba ne yapardım" sorusunu sorduran, senaryosu üzerinde özenle çalışılmış çizgi üstü bir yapıt; öyküsü, oyuncuları ve görsel kalitesiyle hafta sonunun en iyi seyirliği. Buna karşılık, biz yine de değerlendirmemize geleneksel uyarımızı yapmadan son noktayı koymayalım. Sinemasal şiddete ve -çok az olsa da- müstehcenlik içeren sahnelere tahamülünüz (ya da hoşgörünüz) varsa izleyin. Aksi durumda bazı bölümler keyfinizi kaçırabilir. Ayrıca, bu bir erişkin öyküsü, çocuklarınızı uzak tutun. Onlar için bu hafta sonu "Cesur Civciv" ya da "Milyonlar" gibi birbirinden güzel iki seçenek mevcut...
Afrika ülkelerinden Nijerya'da Müslüman bir subay askerî darbe yapar ve yanına ordu içindeki diğer Müslüman askerleri de alarak ülkede acımasız bir "Hıristiyan avı" başlatır. İnsan haklarının yılmaz savunucusu ABD'li deniz piyadesi teğmen Waters (tabiî ki Bruce Willis!) ve adamları da ırzlarına geçilen, koyun gibi boğazlanan ve topraklarından sürülen masum Hıristiyanları koruyabilmek için âmirlerinden izin almadan, sırf kendi vicdanlarının sesini dinleyerek iç savaş hâlindeki bu ülkeye gizlice sızarlar. Konu hakkındaki kısa açıklamamız, nasıl bir filmle karşı karşıya olduğunuzu herhalde yeterince ele veriyor. 2003 yapım tarihli bu filmin Türkçe adını, orijinal İngilizce adını, yönetmeninin ve baş kadın oyuncusunun adlarını 2001kubrick@e-kolay.net adresine gönderen okurlarımız arasından bilgisayar programının rasgele yapacağı bir seçimle üç okurumuz, Alexander Payne'in yönettiği ve başrolünde Jack Nicholson'ın unutulmaz bir oyunculuk gösterisi ortaya koyduğu 2002 yapımı "Schmidt Hakkında" adlı filmin birer DVD'sini kazanacaktır. Kazanan okurlarımıza armağanlarını taahhütlü posta yoluyla ileteceğiz. O nedenle, cevaplarınıza adınızı, soyadınızı ve eksiksiz mektup adresinizi eklemeyi lütfen unutmayınız.
- "Kızım Olmadan Asla"
Yarışmamıza yurt çapında toplam 87 katılım gerçekleşti ve bunlardan 75'i yukarıdaki cevapları eksiksiz olarak içermekteydi. 8 Aralık 2005 saat 13.00 itibarıyla bilgisayar programının rasgele seçtiği talihlilerimiz:
- Mutlu Alkan / Adıyaman
Bütün katılımcılara teşekkür ederiz. Talihlilerimizin armağan DVD'leri ("Uzak", Yön: Nuri Bilge Ceylan) taahhütlü postayla adreslerine gönderilmiştir. Unutmayın; bu köşenin amacı hem eğlenmek, hem seçkin filmler kazanmak, hem de "öğrenmek ve hiç unutmamak!"
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |