T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
R Ö P O R T A J | 7 ARALIK 2005 ÇARŞAMBA | ||
|
Peygamber Efendimiz'in kadınların kişiliklerini öne çıkaran bir anlayışı olduğunu söyleyen Hidayet Tuksal bugünün tektipleştiren din anlayışını eleştiriyor
Kadın erkek ilişkilerini zora sokanın ne olduğunu düşünüyorsunuz? Kadın-erkek Müslümanların aralarındaki ilişkilerde en çok örselendikleri nokta "fitne" söylemidir. Her şeyi öğreten kitaplarda bir kadınla erkeğin konuşması, bir arada bulunması, birbirlerine karşı bir arzu duyabilecekleri kabulüne dayanıyor. Ve bunu denetlemeye yönelik kısıtlamalar konuluyor. Bu bütün kadın ve erkekleri potansiyel bir cinsel partner olarak kurgulayan sağlıksız bir anlayış. Geleneğimiz de erkek egemen yorumla şekillenmiş bir gelenek değil mi? Bizim işimiz o yüzden çok zor. Gözümün açıldığı ilk örnek Gazali'nin İhya'sındaki nikah bahsidir. Bu bölüme Gazali, "nikah kadınlar için bir çeşit köleliktir" diye başlar. Gerekçesi de şudur: Kur'an'ı Kerim'de Allah'ü Teala erkeğe 'efendi' diye hitap etmiştir, dolayısıyla karısı onun kölesidir. Bütün bu geleneği yok sayarak, "Din kadınlara tüm haklarını vermiştir" derseniz kimse size kızmaz. Ama gerçek böyle değil. Toplumsal pratiklerde dinin geleneksel yorumlarından güç alarak kurgulanan erkeklik ve kadınlık anlayışları, kadını ikincil ve erkeğe tâbî kılan bir hiyerarşi yaratıyor. Ticaret ve zekat başta olmak üzere her konuda dini anlayışlarda bir güncelleme var ama kadın konusu gündeme geldiğinde, Hazreti Peygamber hayattayken yaşanan açılım görmezden gelinip ilk Hicri yüzyıldaki uygulamalar ve o dönemdeki alimlerin görüşüyle amel etmemiz isteniyor. GELENEKTE KADINLARI YOK SAYAN BİR ANLAYIŞ HAKİM Hazreti Peygamberin bugün feminist söylemin aleyhine gibi görünen uygulamalarını nasıl yorumluyorsunuz? Özü kaçırmadan ve Peygamber döneminin tarihsel koşullarını dikkate alarak bakmak lazım. Çünkü O da kendi döneminin insanıydı. Çok eşlilikten kaçmak istese de kaçamadı ya da çok rahat benimsedi. Benim burada önemsediğim şu: Peygamberimizin eşlerinin hepsi farklı karakterde, farklı özellikleriyle temayüz etmiş kadınlardı. Onları tektipleştirmedi Hazreti Peygamber. Kişiliklerini, haklarını korudular. Ama geleneksel müslümanlık anlayışında kadınları tektipleştiren ve kocaları karşısında kişiliklerini neredeyse yok sayan bir yaklaşım var. Peki Allah-u Teala, gerçekten, kadın ile erkek arasında böyle hiyerarşik bir sıralama yapmış ve kadınlardan da buna itaat etmelerini istemiş olamaz mı? Kur'an'ı Kerim'in mesajı üzerinde düşünürken, hem lafzı ve muhtemel gerekçeleri hem de, indiği dönemin şartlarını dikkate almak lazım. Mesela Kuran, kölelik sisteminin kaldırılması için kesin emir vermiyor, mevcut şartlar içinde kölelerle ilişkilerin daha insani ve vicdani şekilde düzenlenmesi için tavsiyelerde bulunuyor. Bu durumu sırf lafzi açıdan ele alıp da Kuran'ın hükmü nedir diye baktığımızda, Allah'ın muradı köleliğin devam etmesi ama insanların onlara daha iyi davranması şeklinde bir sonuç çıkarmak mümkündür. Bundan dolayıdır ki kölelik Avrupa'da, Amerika'da kaldırıldığı halde İslam ülkelerinde kaldırılması geç oldu. Çünkü, kölelik sisteminden kar eden insanlar, bu bahsettiğim çıkarımı kullanarak, karşı çıktılar ve köleliği kaldırmak istemediler. Kadın konusunda da böyle oluyor. Kuran'daki erkek egemen fonu dikkate almadan sadece lafzi ifadelere önem vererek kadın erkek ilişkilerine baktığınızda, geleneksel anlayışın haklı olduğu yargısına varabilirsiniz. Bunu bütün ilahiyatçılar bilir: Ayetlerin, hadislerin, sadece lafzına değil, hikmetine de bakmak gerekir. n Aslında gelenekte de var hikmete odaklanış. Bizim geleneğimiz aslında pek çok farklı görüşü barındırır. Bunun için Hz. Aişe'nin icraatlarına bakmak yeterli. Hz. Aişe özgün kişiliği olan, düşüncelerini söyleme, topluma empoze etme cesareti olan bir kadın. Gelenekte Hz Aişe değil Hz. Fatıma model olarak gösterilir kadınlara. Çünkü Hz. Fatıma sessiz ve itaatkar, Hz. Aişe ise Cemel savaşının bütün sorumluluğu üzerine yıkılmış bir kadındır. Hz. Aişe o savaştan ne kadar sorumluysa Hz. Ali'de o kadar sorumlu oysa. Bugün bizim en büyük şanssızlığımız Türkiye'deki İslami eğitimin zayıf olması. Eğer insanımız temel dini eğitimi almış olsaydı Yaşar Nuri gibileri bu kadar medyatik yapan şartlar ortadan kalkmış, gelenekteki pek çok tartışma insanların gündemine gelmiş olurdu. Hükümet kadın politikasında çekingen Hükümetin kadın politikası nasıl sizce? Hükümetin yönetime yakın erkek üyelerinde kadın sorununu başlı başına bir sorun olarak ele almak konusunda bir çekingenlik, hatta bir karşı koyuş var. Biz muhafazakar bir hükümetsek feminist kadınların sözlerine göre bir kadın politikası üretmek yerine aile içinde bir kadın politikası üretmeliyiz, diye düşünüyorlar.
Kadını birey olarak değil, aile içindeki yeriyle ele alıyorlar yani. Evet ama kadın hem ailenin ferdi, hem birey olarak değerlendirilebilir. Bunun İslam'a aykırılığı söz konusu değil. Bu bir vakıa. AB için kadın hareketi önem verilen kriterlerden biri. Hollanda'dan, İsveç'ten gelen heyetler meclise gitmeden önce bizimle görüşüyorlar. Hükümet Türkiye'deki kadın hareketinin gönlünü hoş etmeden, onlarla uzlaşmadan 'olur' alamaz AB'den. Diyanet bunda başarılı oldu çünkü kadınlarla iletişime geçti ve bu Avrupa İlerleme Raporu'na bir artı olarak girdi. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kadın hareketine mesafeli durmak gibi bir tavrı var ama bulunduğu makamın gerektirdiği sorumluluğunu yerine getirme isteği yapıcı çözümler üretmesine katkıda bulunacak. Yola böyle devam edilemez çünkü boşanmalar artıyor Hayatın yeniden paylaşımında müslüman kadın ve erkeklerin ataerkilliği yapı bozumuna uğratmadan yollarına devam etmeleri mümkün mü? Mümkün olmadığının en önemli göstergesi, dindar kesimlerdeki boşanmaların artışı. Bazılarının hikayelerine yakından tanık olduğum için, boşanmalarda erkek egemen din anlayışının çok etkili olduğunu görüyorum. Erkekler ne kadar farkında peki bunun? Türkiye'de dinin bu kadar erkek egemen bir yorumu hakim olmasaydı, şimdi dindar olarak gördüğümüz erkeklerin kaçta kaçı dindar olurdu acaba, diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü erkeklik egolarını gereksiz yere sürekli şişiren, onları nefis terbiyesinden uzaklaştıran bir din anlayışları var ve bu onların işlerine yarıyor. Erkekleri hayatın eşit paylaşımı konusunda istekli görüyor musunuz? Dinin kendileri için avantajlı olan kısımlarını benimseyip, daha sofistike, olgun, karısına hayırlı bir eş olma konusundaki tavsiyelerine duyarsız ve isteksiz görüyorum. Pek çok dindar erkeğin evlendikten sonra babaları gibi olduğunu, evine gelip ayağına hizmet beklediklerini gördüm. Problem erkeklerin, söküğünü diken, yemeğini pişiren, hanımlarının nazını çeken Peygamberi değil, eşlerine orduya komuta eder gibi komuta eden -kafalarındaki - muhayyel bir Peygamberi örnek almaları. Dindar çevrelerde genç kızlar arasında evlenme yaşı giderek yükseliyor. Bununla ilgili olabilir mi? Direkt bağlantı var mıdır bilemiyorum ama, beklentiler değişiyor. Bir kısmı meslek sahibi olmak, o mesleğin telaş yıllarını atlatmak ve idealize edilmiş eşler beklemek gibi sebeplerle erteliyorlar evliliği. Bir kadın ekonomik olarak kendisini garantiye aldıktan sonra sıradan bir evlilik yapmak istemiyor. Romantizm beklentisi de yükseldi ve genç kızlar genelde erkeklerin duyarlılıklarının zayıflığından yakınıyorlar. Başörtülü kadınlar yaşadıklarını unutmayacak Başörtülü kadınlar başörtüleri nedeniyle yaşadıkları sıkıntıları, erkeklerinin yanlarında olmamasını unutabilecekler mi? Unutulacak şeyler değil yaşadıkları. Bu meselede beni en çok yaralayan şeylerden biri, zamanla dindar kesimin de başörtülü kadınlar hakkında diğer kesimler gibi düşünmeye başlamaları oldu. Yanlarına başörtülü kadınları yakıştıramaz oldular. Ya da başörtülü kadınların bedel ödemesini çok normal görür oldular. Bu noktaya neden gelindi? 10 yıl önce böyle değildi. Çünkü 10 yıl önce bu insanlar şu an sahip oldukları dünya nimetlerine sahip değillerdi ve kaybedecekleri bir şey yoktu. Hükümet başörtüsü sorununun çözümü konusunda Başkent Kadın Platformuyla görüş alış verişinde bulundu mu? Başörtüsü sorununun bir günde, bir kararla falan çözülemeyeceğini biliyoruz. Alt yapı çalışmasına ihtiyaç var. Bunu Tayyip Bey'le bir görüşmemizde de söylemiştik. Önerimiz şu: Başörtüsü tek başına ele alınabilecek bir sorun değil artık. Ancak kadın sorunlarının içinde bir sorun olarak ele alabilirsiniz, bu bir özgürlük sorunu, dedik. Türkiye'de belli hassasiyetleri olan oligarşik seküler çevrelerin belli yüklenme biçimleri var. Bunlardan sakınabilmek için dini özgürlük bağlamında almak mümkün değil ama kadın hakları bağlamında rahatlıkla ele alınabilir. Cinselliği konuşmalıyız Eşitlik, başörtülü cinsellik, kadın erkek ilişkisi, kılık kıyafet, güzel görünme çabası, hayattan keyif almak, haz, gibi konular İslami camia için de çok hassas konular. Bu konular konuşulamaz konular mıdır? İsmet Özel'in ya da bir başkasının konuştuğu bu konularda kadınların konuşması niye caiz olmasın, konuşulabilir, tabii. Merkez medyada bu konuda yer alan haberleri gördüğümde, ortaya çıkan sınırları fazla genişlemiş müslüman kadın tipinden rahatsız olduğum oluyor. Cinsellik konuşulmalı ama bunu uygun kişi ve uygun ortamlarda, eğitime ya da varsa sorunların çözümüne yönelik olarak konuşabilmeliyiz. İkinci eş olmayı kabul eden kadın da suçlu Dindar çevrelerde bir ikinci eş pratiği var. Ama bu konuda hep erkekler eleştiriliyor. İkinci eş olmayı seçen kadının hiç mi suçu yok? Ben İslam'ın tek eşliliği tavsiye ettiğini düşünüyorum. Genç kızların kafalarında, olgunlaşmış, para pul ve statü sahibi olmuş erkekler tarafından tercih edilme gururunu yaşama, çok eşliliğin zaten caiz olması gibi nedenlerle bu yaptıklarını meşrulaştıran bir zemin var ama ahlaki bir problem varsa ortada, kızların da bunda suçu var elbette.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |